Moskova’da 2 saat 40 dakikası Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Putin’in baş başa geri kalanın da heyetlerin görüşmesiyle tamamlanan 6 saatlik müzakere sonunda açıklanan mutabakat hiç kuşkusuz bölgeye bir rahatlama getrdi. En önemlisi de ateşkesin sağlanmış olmasıdır.
Türkiye ile Rusya arasında 17 Eylül 2018 tarihinde imzalanan Soçi Mutabakatı ile İdlib’de şekillenen statüko, Esad rejiminin geçen mayıs ayından itibaren Rus hava kuvvetlerinin yoğun bombardıman desteğiyle elde ettiği alan kazanımlarıyla büyük ölçüde bozulmuştu.
Neredeyse topyekûn savaşın eşiğine gelmiştik.
Art arda gelen şehit haberleri ile toplumsal sarsıntılar geçirdiğimiz günleri unutmamız mümkün mü?
Uzlaşmalarda kazanımlar da olur, karşı tarafa verilenler de. Önemli olan ortak yolun bulunması ve gereken adımların atılmasıdır.
Bizim için eleştirilecek yönler de var. Örnekleyelim:
Türkiye’nin savaşı göze alarak açıkladığı “Esat güçlerinin Soçi sınırına çekilmesi” söz konusu değil. Hatta “temas hattı boyunca ateşkes” denilmesiyle, Esat birliklerinin şu anda bulundukları noktada kalmaya devam etmesini Ankara kabul etmiş oluyor.
Suriye hava sahasının Türkiye’ye açılması, İdlib’de Esat güçlerine “uçuş yasağı” konulası, sınırımızın ötesinde göçmelerin iskân edileceği “güvenli bölge” kurulması gibi Türkiye’nin çok önemli talepleri açıklamalarda yer almıyor.
Görebildiğimiz kadarı ile bu konular rafa kaldırılmış.
Ancak mutabakatın olumlu yönlerine de bakmamız gerekiyor:
Mutabakat sağlanamasaydı Türkiye’yi yine büyük bir göç dalgasıyla karşı karşıya bırakırdı, çok daha ağır sonuçlar yaratırdı.
Şimdi asıl düşündürücü olan şudur:
Sağlanan ateşkes sürdürülebilir mi?
Bölgede çok çeşitli terörist gruplar var ve bunların nasıl kontrol edileceği henüz belli değil.
İletişim Başkanlığı’nın İstanbul’da düzenlediği Uluslararası İdlib Konferansı’nda konuşan ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Jeffrey de bu noktaya işaret edip, özetle şunları söyledi:
“Bölgedeki terörist gruplar ateşkes yapılırsa bozarız diyor. İdlib’in öncekilerden farkı ise bu grupların gidecek başka yerlerinin olmaması... Sahada çok sayıda güç var ve küçük alanda birbirleriyle çatışıyorlar.”
Asıl önemli bir konuyu da gündeme getirmemiz gerekiyor:
Mutabakat ile Türkiye, M-4 otobanının kontrolünü Rusya ile birlikte yapmak üzerinde mutabık kalarak aslında önemli bir adım attı.
Çünkü Rusya baştan beri M-4 ve M-5 otobanlarının kontrolünün Şam yönetiminde olması gerektiği konusunda bastırıyordu.
Gelinen noktada uzlaşı sağlandı.
Konuyu değerlendiren Hürriyet Gazetesi Yazarı Sedat Ergin’in bu konudaki görüşü şöyle:
“İdlib’de yeni bir statüko ortaya çıkmıştır. Yeni statüko, aslında Türkiye’nin şubat ayı başından itibaren İdlib’e yaptığı muazzam askeri yığınak çerçevesinde özellikle M-5’in batısı ve M-4’ün hemen kuzeyinde kurduğu geçici ‘mevzi bölgeler’ üzerinden fiilen yerleştirdiği düzeni de tescil ediyor. Sonuçta, yaşanan büyük çatışmalardan sonra İdlib’in doğu bölgesi ve güneyi rejim bölgesinde kalırken, bu vilayetin M-4 otoyolunun üstünde ve M-5’in batısındaki büyük bir parçasında da muhalefetle birlikte Türkiye söz sahibi olmaktadır. Bu gelişmeyi bir anlamda Türkiye’nin İdlib’in kuzeyinde, sınırlarına bitişik bir alanda bir ‘güvenli bölge’ kurmakta olduğu şeklinde de okuyabiliriz. Mutabakatın getirdiği en önemli mekanizma, Serakib’den batıya, Lazkiye’ye doğru kuş uçuşu 55 kilometre kadar uzanan M-4 otoyolu üzerinde kurulacak ‘güvenli koridor’dur. Bu koridor, otoyolun her iki tarafında da 6 kilometrelik bir derinliğe yayılacaktır. Çok net ifade edilmese de, muhtemelen toplam 12 kilometrelik derinlik içinde kalan ağır silahların hattın gerisine çekileceğini tahmin edebiliriz. TSK, şubat ayı boyunca M-4’ün hem kuzeyinde hem de çok yakın zamanda güneyinde bazı geçici mevzi bölgeler kurmuştu. Yapılacak çalışmalar sonucunda bunların bir bölümünün yer değiştirmesi, bazı kaydırmaların yapılması şaşırtıcı olmaz. Yapılacak ortak devriyelerle bu yolun güvenliğini Türk ve Rus askerleri üstlenecektir. Bir anlamda Türkiye ile Rusya’nın Barış Pınarı harekatıyla birlikte Fırat’ın doğusunda sınır boyunca başlattıkları ortak devriye modeli burada da işleyecektir. Bu düzenleme çerçevesinde Esad rejiminin de sivil amaçlarla bu yolu kullanmasının mümkün olacağını tahmin edebiliriz. Böylelikle, rejim bölgesindeki Halep Akdeniz kıyısındaki Lazkiye’ye bağlanabilecektir. Buna karşılık kurulan mekanizmayla rejimin güneyden ilerleyip M-4 otoyoluna çıkışı da frenlenmiş olmaktadır. Bir bu kadar önemli olan, Türkiye’nin de Rusya ile birlikte M-4 üzerinde denetim imkanına sahip olmasıdır.”
.