Bu satırlar yazılırken, İran’ın birçok kentinde bir haftadır sürmekte olan protesto gösterileri zayıflayarak sona ermişti. Zaten daha önce konu ile ilgili yazdığımız yazılarda “İran, herhangi bir Ortadoğu ülkesi değil, yönetim ülkede kontrolü sağlayabilecek güçte” demiştik.
Komşuda çıkan olayların nedeni pahalılık, yokluk ve molla rejiminin ağır baskısı olarak öne çıkmıştı.
Bu kez sokaklara dökülenler -2009’dakilerin aksine- çoğunlukla rejimin ekonomik ve sosyal politikalarından duydukları hoşnutsuzluğu dile getirdiler. Bu sıkıntıların son günlerde iyiden iyiye artmış olması özellikle gençleri etkilemeye devam ediyor.
Değerlendirmelerde ve elimizdeki verilerde İran’da orta sınıfın neredeyse silindiğini, ya çok zengin, ya da çok fakir ve yoksul sınıfların var olduğunu görüyoruz. Bu da sosyal depremlere neden oluyor.
Göstericilerin çoğu gençti, yoksuldu veya işsizdi.. Hayat pahalılığından, sosyal adaletsizliklerden ve iktidardakilerin yolsuzluklarından yakınıyorlardı.
Bu arada iktidarın izlediği Suriye, Yemen, Lübnan politikalarının ağır maliyeti, ayrıca ülke içinde özgürlükleri kısıtlayan uygulamaları, şikâyet konuları arasında yer almıştı.
Daha sonra olaya dış güçlerin müdahale ettiği iddiaları dile getirildi. Nitekim Amerika Başkanı Trump ve İsrail’den göstericilere gelen destek açıklamaları bunu doğruluyordu.
Bu noktada sorulması gereken şu:
“Şimdi iktidardaki Molla rejimi halkın geniş bir kesiminin bu hoşnutsuzlukları ve beklentilerini dikkate almak gereğini duyacak mı? Yoksa bu gösterileri “düşman ülkelerin müdahaleleri” olarak görüp eski politikalarını sürdürmeyi mi tercih edecek?”
Aslına bakılacak olursa bu protesto gösterilerinden çıkartılması gereken dersler vardır. Konuyu sadece “dış güçlerin ve düşman ülkelerin kışkırtması” olarak değerlendirip kapatmak yanlış bir tutumdur.
Görebildiğimiz kadarı ile sokaklar sakinleşecek, hayat normale dönecektir.
İran halkının seslendirdiği ve taleplerine rejim kulaklarını tıkarsa, bundan sonra çıkabilecek protesto ve olayların farklı olabileceğini de görmek ve düşünmek gerekiyor.
Hiç kuşkusuz işin bizi ilgilendiren yanının bulunduğunu da unutmayalım:
İran’da bir sarsıntı olsa, bundan en fazla etkilenecek ülkelerden biriyiz. Hem siyasi, hem ekonomik yönden büyük yara alabilirdik.
Bizi yönetenler bunu gördükleri için İran’daki olaylarda yönetim yanlısı tavır aldılar. Dini Lider Ruhani’ye iletilen mesajlarda da bunlar dile getirildi.
Amerika ve İsrail, İran’daki rejime karşı mücadele içindeler. İran’ın bölgedeki varlığından duyulan rahatsızlıkların ancak rejim değişikliği ile sona erebileceği hesapları yapılıyor. Bu nedenle hem Amerika, hem İsrail sokaktakilere sürekli destek açıklamaları ile bunu sergilediler.
Kaldı ki İran bölgede önemli bir petrol ve doğalgaz üreticisi ülke olarak Rusya ve Çin ile de sıkı işbirliği içinde. Türkiye ile İran arsındaki ilişkilerde de son yıllarda gelişmeler oluyor. Yukarıda da vurguladığımız gibi İran’da meydana gelebilecek bir sarsıntı Türkiye’de de hissedilecektir.
İran’da olaylar başladığında bir yandan Rusya, öte yandan Çin, rejimden yana tavırlarını ortaya koydular. Bir noktada Amerika ve İsrail karşıtı tutum sergilediler. Türkiye de Rusya ve Çin gibi İran’a dış güçlerin müdahale etmemesi gerektiği çağrısında bulunmuştu.
Özetleyecek olursak:
İran’daki olayları sadece dış güçlerin kışkırtmasına bağlamak yanlıştır. İran içindeki sıkıntıların dışa vuruşudur. Olayların sona ermesi bundan sonra da böylesine olayların olmayacağı anlamına gelmesin. Bunların da sadece bir prova niteliği taşıdığını düşünüyoruz.
Bu nedenle İran yönetiminin bundan sonra atacağı adımlar da önemlidir.