Ekrem İmamoğlu’nun mazbatasını alıp, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak görevi devralmasından sonra İmamoğlu’nun bu başarısı ve geleceği ile ilgili görüşler ve yazılar da ortaya atılmaya başladı.
Bazı kamuoyu araştırma grupları, İmamoğlu’nun başarısındaki nedenleri ortaya çıkarabilmek için araştırmalara başladı. Ortaya çıkan ilk araştırma sonuçları, İmamoğlu’nun seçim propagandalarında yumuşak ve toplumun tümünü kucaklayıcı bir üslup kullanmasının etkili olduğunu gösterdi.
Toplum, gerginliklerden, kavga eden, birbirini suçlayan, aşağılayan, dilinden kin ve nefreti düşürmeyen, her açıklamasından tehdit kokan, toplumu ayrıştıran siyasilerden uzaklaşmaya başladı. Ses tonu yumuşak, toplumu ayrıştırmayan, insanları küçümsemeyen ve aşağılamayan, kin kusmayan, tehditkâr sözleri ağzına almayan, her kesimi kucaklayan, gelecekte umut olabileceğini gördüğü siyasilere doğru yönelmeye başladı.
31 Mart seçimleri sonucunda İstanbul’da bunu yaşadık.
Ekrem İmamoğlu, çok kısa zamanda kendisini sevdirip, yüksek oranda oy alabildiyse bunun nedenlerinden birisi bize göre budur.
Bir de şunu eklemekte yarar var:
İmamoğlu tanınmış biri değildi. Kısa zamanda kendisini herkese tanıttı. Umut dağıttı. Kullandığı dil ile hemen her partiliyi etkilemeyi bildi. Huzur dilinin ne kadar önemli olduğunu ortaya koydu.
Demek ki toplum bir şeylere hasret ve bu hasreti İmamoğlu ile kucaklaşarak ortaya koydu.
Bu noktada AK Parti’nin ve bizi yönetenlerin de bundan almaları gereken dersler vardır. AK Parti’nin siyasi başkentlerinin el değiştirmiş olması hiç kuşkusuz önemsenmeli ve nedenleri iyi araştırılmalıdır.
Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha sonra yaptığı açıklamada toplumu kucaklayan sözleri ve "Ülkemizin önünde 4,5 yıllık kesintisiz bir icraat dönemi bulunuyor. Seçim tartışmalarını geride bırakarak, ekonomi ve güvenlik başta olmak üzere asıl gündemimize odaklanmamız şarttır. Dönem, musafahalaşma, kucaklaşma, birlik ve beraberliğimizi perçinleme dönemidir. Gayemiz, milletimizin refahını artırmak, güvenlik ve özgürlük dengesini koruyarak devletimizin bekasına yönelik tehditleri bertaraf ederek, Türkiye’yi 2023 hedeflerine ulaştırmaktır. Terörle mücadelemizi kararlılıkla sürdürürken, inşallah ülkemizin ihtiyacı olan yapısal reformları da hayata geçirmeye devam edeceğiz." açıklaması toplumun beklediği açıklamadır.
Geçenlerde Fatih Altaylı, köşesinde “Adam niye kazandı?” başlıklı bir yazıyı kaleme aldı. Bu yazısında Ekrem İmamoğlu’nun nasıl kazandığının analizini yapmış. Yazımızı ilgilendirdiği için Altaylı’nın yazısındaki bu bölümü sütunlarımıza alıyoruz:
“Peki İmamoğlu’nu AK Parti’nin siyasi başkentinde zafere taşıyan şey neydi?
Aslında çok basit bir şeydi.
Bu ülkenin hamurunda olan, mayasında yer edinmiş, sokağına egemen olmuş, benim bir süre önce yazdığım bir yazımda “Eğer toplumun büyük bölümü makul ve barışçı olmasaydı, azgın azınlık çoğunlukta olsaydı, çoktan birbirimize düşerdik” diye tanımladığım insani değerleri ağır basan, aklı başında, düzgün insanlardan oluşan topluma “huzur veren adam” olacağını göstermesidir.
Tek bir gün bile “kinden”, “nefretten”, “ötekileştirmeden” bahsetmemiş olmasıdır.
Hiçbir konuşmasında “atarlanmaması”, sürekli bir “alayına gider” havasına girmemiş olmasıdır.
Yüksek gerilimden değil, alçak voltajdan medet uman siyaset tarzıdır.
Yıllar süren kindarlık söyleminden uzak durması, komşuyu komşuya düşman etmeye yönelik değil, düşman mahalleleri dost etmeye yönelik söylemidir.
Karşıtlık söyleminden yorgun kitlelere, yakınlık söylemiyle istirahat vaat etmesidir.
Kim ne derse desin, Türkiye’nin bundan sonraki siyasetine bu “yumuşak ve sıcak söylem” egemen olacaktır.
İmamoğlu’nun başlattığı bu dil siyasetin yeni dili olacaktır.
Çünkü çoğunluk bu dili konuşmayı “özlemişti”
.