Moskova’da varılan anlaşmanın başarısı herkesin uygulamaya katılmasına bağlı görülüyor. Her ne kadar Türkiye ve mutabakata bağlı kalan Rusya ve Esad ateşkesin devamını sürdürmeye gayret edecek ama asıl sorun burada yuvalanan sahadaki çok sayıda aktör var ve bunlar içinde kontrol edilebilenler olduğu gibi kontrol edilemeyenlerin de var oluşudur.
Öncelikle şunu vurgulayalım:
Bu anlaşmadan Amerika memnun kalmadı. Sahada desteklediği Heyet Tahrir Şam (HTŞ) ‘nin ateşkes anlaşmasına uymayacağını açıklaması İdlib’de silahların susmayacağını da göstermesi bakımından önemlidir.
TSK, Türkiye’nin desteklediği ‘Kurtuluş Cephesi’ ve ‘Suriye Milli Ordusu’ unsurlarını, Rusya’yı ve onun denetimindeki Esad rejimini kontrol etmek mümkün olacaktır ama ya diğer gruplar ne olacak?
Bunların dışında kalanları ‘kontrol dışı aktörler’ kategorisine koyabiliriz. Bu grupların önemli bir bölümü BM Güvenlik Konseyi’nin terör örgütleri listesinde yer alıyor. El Kaide’nin türevi olan ve İdlib’deki muhalefet bölgesinde geniş bir alan hâkimiyetine sahip Heyet Tahrir eş Şam (HTŞ) bunların başında geliyor.
Hemen şunu da eklemekte yarar var:
Gelen haberlere göre Amerika BM’de HTŞ’nin terör örgütü listesinden çıkartılması için bir çalışma başlatmış.
El Kaide ile bağlarını kopardığını savunan HTŞ’nin Türkiye’nin telkinlerine açık olduğu ve pekâlâ dönüştürülebileceği yolunda görüşlere rastlamak mümkün. HTŞ’nin bir şekilde masaya çekilebileceği varsayılsa bile, doğrudan El Kaide’den talimat almaya devam eden ve sahada azımsanmayacak sayıda militanı bulunan Huras el Din gibi bir örgütle herhangi bir müzakere söz konusu olmayabilir. Türkistan İslam Partisi’nin İdlib’deki savaşçılarını, başka ülkelerden gelen militanları bünyelerinde barındıran diğer irili ufaklı grupları da denkleme dahil etmek gerekiyor.
İşte bu çok aktörlü sahada 5 Mart anlaşmasının uygulamadaki başarısı herkesin ateşkese uymasına ve aynı zamanda ‘güvenli koridor’ alanını boşaltmasına bağlı bulunuyor.
Güvenli koridorun üzerinde uzanacağı bölge kontrol dışı radikal grupların da faaliyet alanıdır. Örneğin, M-4’ün batı noktasında otoyola bitişik olan Cisr eş Şugr kasabası Türkistan İslam Partisi’ne bağlı savaşçıların üslendiği bir merkez olarak dikkat çekiyor.
İdlib birçok radikal silahlı örgüte yuva olmuş vaziyette. Bu grupların ise ateşkese uymasını beklemek gerçekçi olmaz. Şam’a karşı savaşan bu örgütleri ne Esad ne de Putin tutabilir. Zaten bunların başında gelen HTŞ (Heyet Tahrir el-Şam) daha şimdiden ateşkese uymayacağını açıkladı bile.
Türk askeri makamları güvenli koridoru oluşturmak üzere bu gruplara buradan çıkmaları ya da en azından ağır silahlarını teslim etmeleri çağrısında bulunur ve bu çağrı reddedilirse nasıl bir yol izlenecek?
Bazı gruplar, örneğin Huras el Din anlaşmanın kendisini bağlamadığını belirterek ateşkese uymazsa ne yapılacaktır? SİHA’lar mı devreye girecektir? Ya da bu konuda TSK’ya hava koridoru açılabilir mi?
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın 13 Şubat tarihinde yaptığı “Ateşkesi sağlamak ve kalıcı kılmak için ilave birlikler gönderiyoruz, alanı kontrol edeceğiz. Radikaller dahil ateşkese uymayanlara karşı zor kullanılacak, her türlü tedbir alınacaktır” şeklindeki sözlerini anımsatmak gerekiyor.
Demek ki TSK, sahada şimdi de ateşkese uymayan terörist gruplara karşı yeni bir mücadele şeklini devreye sokmaya çalışacak.
Böylece Moskova’da imzalanan anlaşmanın uygulamaya konmasıyla birlikte, TSK’nın İdlib’deki görev talimatının yeni dönemde radikal gruplarla mücadele hedefini kapsaması da Türkiye’nin gündemine yerleşmiş olacaktır.
Yukarıda da vurgulamaya çalıştığımız gibi ABD’nin bu anlaşmadan memnun olduğunu düşünmek yanıltıcı olur. Ankara-Moskova hattının gerilmesiyle birlikte Washington Türkiye ile müttefik olduğunu hatırlayıp aniden devreye girmiş ve ardı ardına destek açıklamaları yapmıştı.
Bu noktada sorulması gereken bir başka soru da şu:
“Esad ve Rusya şimdilik kabul etmiş görünseler bile daha ne kadar süre Türkiye askerinin ve destekli grupların burada kalmasına göz yumarlar?”
İdlib 2011’den beri süren Suriye savaşının son halkası. Esad da son açıklamasında İdlib için “son kale” demişti.
Bu nedele İdlib için “Toprak paylaşımını tamamlayacak, güç dengelerini yerine oturtacak son dönüm noktası” diyebiliriz.
Bu nedenle de bu ülkede vekâlet savaşı yürüten Rusya ve ABD için son derece kritik bir nokta. Ayrıca muhalif gruplar için de, sığındıkları son kale, son mücadele noktası. İdlib konusunda çözüm beklendiğinden daha çok uzun yıllara danayabilir.
.