Akdeniz'e komşu ülkeler ile uluslararası aktörlerin son yıllarda Doğu Akdeniz'de yürüttüğü petrol ve doğalgaz arama çalışmalarının, bölgede suların yeniden ısınmasına yol açtığını görüyoruz. Başta Amerika olmak üzere birçok ülke savaş gemileri ile Doğu Akdeniz’i adeta abluka altına almış durumda.
Doğu Akdeniz'de ve özellikle Kıbrıs adası çevresinde yürütülen petrol ve doğal gaz aramalarıyla belirli bölgelerdeki kaynak keşifleri, Akdeniz'e komşu ülkelerin enerji arz güvenliğini yakından ilgilendiriyor.
Türkiye de haklı olarak yanı başında ve KKTC’ni de yakından ilgilendiren karasulardaki bu çalışmalara ilgisiz kalamıyor. Amerika’nın başını çektiği, İngiltere, Fransa gibi ülkelerin de bölgede hak iddia etmeleri buradaki suların giderek ısınmaya başladığını da gösteriyor.
Türkiye'nin son dönemde Doğu Akdeniz'de yürüttüğü petrol ve gaz arama faaliyetleri ise bölgenin aktörleri arasındaki dengelerin yeniden belirlenmesini gündeme getirdi. Tamamen enerji kavgasının yapıldığı Doğu Akdeniz’de sıkıntının da giderek arttığını gözlemliyoruz.
Dünyanın en büyük enerji şirketleri bölgeye gelerek buradaki enerji arama ve iletim projelerinde birbirleriyle pay alma yarışına girdi. İşte Doğu Akdeniz'de enerji denkleminde yer alan gerçekler ve dökümü:
• Coğrafi açıdan da bölgeye sınırı olan Türkiye, İsrail, Mısır, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Yunanistan, Lübnan, Suriye ve Libya; Doğu Akdeniz'de aktif politika yürütüyor. Öte yandan, bölgeye sınırı olmamasına rağmen ABD, Rusya, İngiltere, Fransa ve İtalya gibi ülkeler de Akdeniz'deki enerji denkleminde ağırlığını korumak istiyor.
• ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi verilerine göre, Doğu Akdeniz'in Levant adı verilen ve Suriye kıyılarını da içinde barındıran bölgesinde yaklaşık 3.5 trilyon metreküp doğal gaz ve 1.7 milyar varil civarında petrol rezervi bulunuyor.
• Doğu Akdeniz'de faaliyet gösteren başlıca şirketler arasında Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO), ABD'li Exxon Mobil ve Noble, Fransız Total, İtalyan Eni, Güney Koreli Kogas, Katar Petroleum, İngiliz BG ile İsrailli Delek ve Avner firmaları yer alıyor.
• Bölge, Rum kesimi tarafından tek taraflı olarak ilan edilen sözde 13 parselden oluşuyor.
Kuzeyde sırasıyla 1. 2. ve 3. parsel, ortada 4. 5. 6. 7. 8. 9. ve 13. parsel ve güneyde ise 10. 11. ve 12. parsel yer alıyor.
• Türkiye ve KKTC'nin hak iddia ettiği bölgede yalnızca sözde 10. ve 11. persellerde çakışma bulunmuyor, diğer parsellerin hepsinde münhasır ekonomik bölge tartışmaları devam ediyor.
• Bölgede sözde 2. 3. ve 9. parsellerde İtalyan Eni ve Güney Koreli Kogas şirketlerinin müşterek lisansı bulunuyor. Ortaklığın payları ise yüzde 80 Eni, yüzde 20 Kogas olarak dağılım gösteriyor. Fransız Total ve İtalyan Eni 6. ve 11. parsellerde eşit pay sahibiyken, 8. parselde Eni tek başına ruhsat sahibi konumunda yer alıyor. 12. parsel ise yüzde 35 ABD'li Noble, yüzde 35 İngiliz BG ve yüzde 30 da İsrailli Delek Drilling Group şirketlerinin hisselerinden oluşuyor.
10. parselde ABD'li Exxon Mobil ve Katar Petroleum ortaklığı sözde ruhsatları elinde bulunduruyor. Geriye kalan sözde 1'inci, 4'üncü, 5'inci, 7'inci ve 13'üncü parseller için görüşmeler devam ediyor.
• Türkiye Kıbrıs'ta, Türklerin Rumlarla eşit haklara sahip olduğunu ve adanın zenginliklerinden ortak faydalanılması gerektiğini savunuyor. Türkiye her fırsatta bölgede faaliyet yürüten enerji şirketleri ile ABD, İngiltere, Fransa ve İtalya gibi ülkelere Rum kesiminin tek taraflı olarak ilan ettiği münhasır ekonomik bölgeyi tanımadığını ve Türkiye'nin deniz yetki alanlarıyla çakışan bölgelerde arama ve üretim çalışmalarına izin vermeyeceğini belirtiyor.
• Türkiye bölgede aktif olarak Fatih sondaj gemisiyle KKTC'nin ruhsat verdiği A, B, C, D, E, F, G olarak adlandırılan alanlarda sondaj ve arama faaliyetlerini yürütüyor. Söz konusu alanlar KKTC'nin kendi münhasır ekonomik sınırları içinde yer alıyor. Ayrıca Fatih'in yanı sıra Türkiye'nin ikinci sondaj gemisi Yavuz'un da temmuz ayında bölgeye gönderilmesi bekleniyor.
Özetleyelim:
Sorun bölgedeki enerji kaynaklarının paylaşımı sorunudur. Nerede bir enerji paylaşımı varsa kapitalist devletler elele vererek birlik ve bütünlük içinde hareket ediyor.
Geçmişte, Irak’ta, Libya’da yaşananlara baktığımızda şimdi de aynı senaryoların Suriye ve İran üzerinde oynandığını görmekteyiz. Doğu Akdeniz’deki hareketlilik de bunun bir başka parçası olarak karşımıza çıkıyor.
.