Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Türkiye ile Suriye istihbarat birimleri arasında 'alt düzeyde diplomatik temasın yürüdüğünü' açıklaması, Ankara-Şam hattında 2012'de kesilen ilişkilere rağmen diyaloğun tamamen sona ermediğini gösteriyor. Diplomasilerde hangi düzeyde olursa olsun, kapıların kapanmaması ve köprülerin atılmaması gerekiyor.
Biz, baştan bu yana Türkiye ile Suriye arasındaki sıkıntıların aşılabilmesinin iki ülke arasındaki ilişkilerin kesilmemesine bağlı olduğunu savunduk. Bu nedenle de yapılan bu açıklamaları doğru olarak değerlendiriyoruz.
Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, Ankara-Şam hattında istihbarat düzeyinde temas kurulmuş olmasının 'sürpriz görülmemesi' gerektiğine işaret ediyor. Siyasi liderler arasında temas olmasa bile dünyanın her yerinde istihbarat birimlerinin gerekli gördüğü her durumda temas halinde olabileceğine dikkat çekiyor.
Önce şunu görelim:
Ortada bir terör ve beka sorunu var. Böylesi temasların ve iletişimin öncelikle teröre mücadele konusunda kesilmemesi gerekiyor.
Ankara'nın da Şam'ın da öncelikli hedefi Türk hükümetinin PKK'nın Suriye'deki uzantısı olarak gördüğü PKK/YPG'yle mücadele. Temastan Esad'la görüşme çıkıp çıkmayacağına ilişkin ise 'zamana bırakmakta fayda var' görüşü ağır basıyor.
Ankara, Şam'la temasın hızlanmasında ABD Başkanı Donald Trump'ın Suriye'den çekilme kararı ve arkasından özellikle Rusya ile kurulan yoğun temasın etkin rol oynadığına da dikkat çekiyor.
Sonuç ne olursa olsun, ilişkilerin koparılmaması her iki ülkenin de kesin çıkarınadır.
Trump'ın çekilme kararının ardından Suriye'nin kuzeyinde oluşturulması öngörülen güvenli bölge konusunda Ankara-Washington hattında yürüyen müzakereden henüz sonuç çıkmazken, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin'le görüşmesini 'daha verimli' olarak değerlendirmişti.
Türkiye ile Suriye arasındaki diyalogu yeniden başlatmak isteyen Putin, Ankara ile Şam'ın 21 yıl önce imzaladığı ve teröre karşı işbirliği öngördüğü Adana Mutabakatının işletilebileceği konusunda Erdoğan'la uzlaşıya varmıştı.
Bu mutabakat, iki ülke arasındaki ilişkilerin ve iletişimin yeniden kurulması gerektiği gerçeğin de ortaya koyuyor.
Şam yönetimi ile Rusya'nın da desteğiyle 'terörle mücadelede' ortak hareket etmenin Türkiye'nin çıkarına olduğunu belirten diplomatik yetkililer, önümüzdeki günlerde Moskova-Tahran-Şam hattında diplomasi trafiğinin hızlanacağını savunuyor.
Biz de bunu olumlu bulduğumuzun altını çizelim.
Peki, Ankara'nın Şam'la teması nasıl başladı, Rusya'nın bu temasta rolü var mı? Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi'nden (ORSAM) Suriye uzmanı Oytun Orhan, Türkiye ile Şam yönetimi arasında Astana Süreci'nin başından beri dolaylı bir temas olduğunu söyledi.
Astana Süreci, Ocak 2017'de Suriye'deki krize siyasi çözüm bulmak için Türkiye ve Rusya'nın girişimiyle başlatılmıştı.
"Astana Süreci'nin görünmezi Şam yönetimiydi" diyen Orhan, Şam'la Ankara'yı doğrudan irtibata yönlendiren iki unsur olduğunu belirtirken, bunları "Türkiye'nin Rusya ve İran'la Suriye'de işbirliğine başlaması ve Rusya'nın da, İran'ın da müttefikinin Şam yönetimi olması" olarak sıralıyor.
PKK/YPG'nin 'federatif yapı' talebinin ve Suriye'nin birliğinin tehlikede olmasının Ankara-Şam yakınlaşmasını zorunlu kıldığını anlatan Orhan, bu yakınlaşmanın Ankara-Şam arasındaki ciddi güven bunalımının aşılmasıyla daha da su yüzüne çıkabileceğini sözlerine ekliyor.
Özetleyelim:
Geç de olsa gerçekler görülmeye başlandı. Coğrafyamızdaki zorluklar ve terörle mücadele konusu Türkiye’yi Şam ile diyaloğa zorladı. Suriye ile olan diyaloglarımız gelecekte bizi daha rahatlatacaktır.
Ortada terör ve bunun getirdiği bir beka sorunumuz var. Bu sorunların aşılmasında Suriye devleti muhatabımız olmalıdır. Esad’ın arkasında da Rusya bulunduğuna göre bu sorunların üstesinden diplomasi yolu ile de gelmek mümkündür.
Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt şekillenmesine doğru gidilen bu süreçte böylesine bir diyaloğun yanlışlığından söz edilebilir mi?..
.