2019 yılında çok konuşulan konulardan biri Türkiye’nin Barış Pınarı Harekatı’ydı. Türkiye’nin yıllardır ABD’den beklentisi Suriye’nin kuzeyinde bir güvenli bölge kurulması ve YPG’ye desteğin kesilmesiydi.
İki taraf yazın vardığı bir anlaşma sonucunda Fırat’ın doğusundaki bölgede YPG’nin bazı mevzilerinden çekilmesi ve bir güvenli bölgenin burada kurulması konusunda anlaştı, iki ülke ordusu ortak devriye misyonları icra etmeye başladı.
Ancak bu adım Ankara’yı tatmin etmedi, bölgenin YPG’den temizlenmesi gerektiğinde ısrarcı olan Türkiye Amerika’dan beklentilerinin karşılanmadığından şikayet etti. Bu süreç fazla uzun sürmedi ve Ekim ayında Trump-Erdoğan arasındaki bir telefon görüşmesiyle noktalandı.
Trump’ın zaten Suriye’den Amerikan askerlerini çekmeyi arzuladığı biliniyordu ancak bu kararını Ekim ayının bir Pazar günü Cumhurbaşkanı Erdoğan’la telefon görüşmesinden sonra kısa bir Beyaz Saray açıklamasıyla aniden duyurması ve gerekçe olarak da Türkiye’nin operasyon başlatacağını göstermesi herkesi şaşırttı.
Trump, ülke içinde Cumhuriyetçiler dahil ABD’nin Suriye’deki Kürtler’i “sırtından vurmakla” eleştirildi, hem Amerika’da hem uluslararası camiada Türkiye’ye operasyonu hayata geçirmemesi çağrılarıysa sonuçsuz kaldı.
Aslında bir taraftan Erdoğan’ın YPG’yle ilgili söylediklerini destekleyen türden açıklamalar da yapan Trump, diğer taraftan da “Türk ekonomisini yerle bir ederim” gibi tehditler de savuruyordu. Trump, artan baskılar üzerine iki bakana yaptırım getirdi, ticaret görüşmelerini askıya aldı, operasyon tamamlanınca da bu yaptırımları kaldırdı.
Bu süreçte Trump’ın Erdoğan’a yazdığı bir mektup çok tartışma yarattı. Erdoğan’a “yeşil ışık” yaktığı şeklinde artan eleştiriler karşısında, “Bakın Erdoğan’a operasyonu yapmaması için baskı yaptım” dediğini göstermek için mektubun basına sızdırıldığı yorumları yapıldı.
Diplomatik teamülün çok dışında bir dille yazıldığı görülen mektupta Trump’ın Erdoğan’a “Sert adamı oynama. Aptallık etme” şeklinde hitap etmesi ve Türkiye’nin terörist olarak gördüğü SDG komutanı Mazlum Kobani’nin mektubunu iliştirmesi çok tartışıldı.
Erdoğan daha sonra Washington ziyaretinde Trump’a bu mektubu iade ettiğini açıkladı. Operasyonun durdurulması, ABD’nin aralarında Başkan Yardımcısı Mike Pence ve Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun da olduğu alışılmışın üstünde seviyede bir heyeti süratle Türkiye’ye göndermesi ve görüşmeler neticesinde bir anlaşmaya varılmasıyla sağlandı.
Anlaşma, YPG’nin 30 kilometre güneye çekilmesi karşılığında Türkiye’nin operasyonunu durdurmasını öngörüyordu. Daha sonra Türkiye’yle ayrı bir anlaşma imzalayan Rusya da denklemin içine girdi. Özellikle Kongre’den Türk ordusunun ve bilhassa da sahada desteklediği savaşçıların bölgede savaş suçları işledikleri, hatta kimyasal silah kullanıldığı yönünde suçlamalar yapıldı.
Amerika’da özellikle Kongre’de SDG komutanı Kobani’yi öven açıklamalar, hatta Kobani’nin Beyaz Saray’a davet edileceği yönündeki haberler Ankara’da öfke yarattı.
Brookings Enstitüsü uzmanı Amanda Sloat’a göre Türkiye’nin Suriye’nin kuzeydoğusuna askeri müdahalesinin en büyük kazananı Rusya ve Suriye rejimi olmuş gibi görünüyor.
Sloat, “Bence Türkiye’nin müdahalesinin en büyük kazananı Rusya ve Suriye rejimi olmuş gibi görünüyor. Suriyeli Kürt güçler tarafından kontrol edilen ve Amerikan ordusunun sahada varlık gösterdiği önemli miktarda toprak parçası vardı; şimdi gördüğümüzse ABD büyük oranda sahadan çekiliyor ve Rusya’nın desteğini alan rejim güçleri buralara yerleşiyor” dedi.
Tüm bu gerilim ortamında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan iki buçuk yıl aradan sonra 13 Kasım’da Washington’a ilk ziyaretini düzenleyerek, Trump’la Beyaz Saray’da saatler süren bir görüşme yaptı.
İki liderin görüşmesi sürpriz bir buluşmaya da sahne oldu, Türkiye’yi özellikle son dönemde sert eleştiren beş etkili senatör de Trump-Erdoğan görüşmesinin bir kısmına katıldı.
.