Küreselleşme süreci sonrasında, nelerin olamayacağı iyice anlaşılmış, nelerin olabileceği konuşulmaya başlanmıştır. Küreselleşme sürecinin iki yıl önce kesilmesi ve ekonomik bir krizin çıkması üzerine, Avrupa Birliği dağılmaya başlamış, İsrail zorlamasıyla yapılan Irak savaşı yüzünden Amerikan ekonomisi çökme noktasına gelince, ABD merkezli evrensel kapitalizm imparatorluğu projesi de durmuştur. ABD gücünü yitirince, yeni ortaya çıkan Rusya, Brezilya, Çin ve Hindistan gibi dev ülkeler, dünyayı çok kutuplu bir yapıya götürmüşler, bunun sonucunda da ABD’nin süper gücü üzerinden bir dünya krallığını Siyon Tepesinin yanında kurmayı düşünen Siyonizm’in planları çökmüştür. Kurulduğu günden bu yana bir savaş ve terör devleti olarak, bölgede barışa hiç yer vermeyen İsrail’in, bütün plan ve hedefleri ortaya çıkınca, geçmişten gelen dünya konjonktürü ile hedefine varamayacağını anlayan Siyonizm, bu kez ekonomik krizi ve terörü dünyaya yayarak kaos ortamından yararlanmak istemiş, kaostan sonra bir yeni dünya düzeni hazırlığına girişmiştir. Siyonizm ücretli elemanları aracılığı ile bütün dünyaya ekonomik kriz korkusu aşılamaya başlamış, kurtuluş için de kaos ortamının yaşanması gerektiğini açıkça vurgulamıştır.
Hem İsrail’in merkezi coğrafyaya egemen olabilmesi, hem de Siyonist lobiler üzerinden bir Siyon imparatorluğunun Orta Doğu üzerinden kurulabilmesi için, ekonomik kriz ile terörü tamamlayacak bir savaş konjonktürü de İran üzerinden tırmandırılmaya başlanmıştır. Irak sonrasında büyük bir çöküntü içine sürüklenen ABD’nin, İran savaşından kaçınması nedeniyle, İsrail açıktan bu ülkeyi tehdit ederek bir nükleer savaş riskini ortaya atmıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında, İsrail’in kurulmasıyla beraber bütün komşularıyla düşman konumuna gelen Türkiye, yeni dönemde Avrupa Birliği ve ABD üzerinden zorlanan batı baskıları nedeniyle İsrail ile İran arasına sıkışıp kalmıştır. Avrupa Birliğine üyelik vaatleriyle oyalanan Türkiye, Avrupa dışında kalınca, bu kez yeniden bulunduğu bölgeye bakarak kendine çeki düzen vermek zorunda kalmıştır. Sürekli olarak Avrupa üzerinden birtakım değişikliklere zorlanan Türkiye, bu durumdan ABD ve İsrail’in yararlandığını görünce, yeni bir değerlendirme yaparak daha bağımsız hareket etmeye başlamıştır. İşte bu aşamada, “dananın kuyruğu koptu” deyimini kanıtlarcasına, İsrail ile Türkiye aynı bölgede karşı karşıya gelmişlerdir.
İki bin yıllık sorunu, üç yüz yıllık Siyonist hareket ile çözmeye çalışan Yahudi dünyası, yeni dönemde sahip olduğu tüm olanakları ve zenginliği Siyonizm’in dünya imparatorluğu için kullanmaya başlayınca, Atatürk ve Kemalizm düşman ilan edilerek, Türk Devletinin çatısı altından kurucu irade ve onun devlet sistemi kaldırılmak istenmiştir. Siyonizm’in güdümündeki neoliberaller ile ılımlı İslamcıların, İsrail’in planları doğrultusunda işbirliği yapmaları da Siyonizm’in, Kemalizm’e karşı açmış olduğu savaşın açık bir göstergesi olmuştur.
Laik devlete karşı Orta Çağ din toplumunu postmodernizm adına savunanlar, ulus devlete karşı ilk çağların kabileci eyalet devletlerini de yerelleşme adı altında empoze etmekten, hiç çekinmemişlerdir. İsrail bütün Osmanlı hinterlandını ele geçiremeyince, Balkanlar, Anadolu, Kafkaslar ve Orta Doğu bölgelerinde yeni bir Balkanizasyon sürecini başlatarak bölücü hedefine ulaşmak istemiştir. Irak’ı zor kullanarak eyaletlere bölmeye çalışan İsrail, aynı şeyleri Türkiye’de demokratikleşme görüntüsünde gündeme getirerek sonuç almaya çalışmış, istediği eyaletleri oluşturmada Kürt kozunu tam olarak kullanamayınca, bu kez de Kürt terörünü bir bölücü terör örgütü aracılığı ile devreye sokarak, çıkarcı bir doğrultuda kullanma çabası göstermiştir. Kürt kozu ile İran, Irak, Türkiye, Suriye ve Azerbaycan gibi beş bölge ülkesini parçalamayı hedefleyen İsrail, bu doğrultuda bölücü terörü Kuzey Irak üzerinden beş ülkeye doğru yönlendirmiştir. Türkiye’nin elli yıllık bir süre içerisinde elli bin insanını yitirmesine neden olan bu bölgesel bölücü terör yıllardır siyonizm çizgisinde devam etmektedir. Büyük İsrail planı doğrultusunda kullanıldığı artık yavaş yavaş anlaşılmaya başlanmıştır. Büyük İsrail için hem terörü hem de savaşı kullanmaktan çekinmeyen Siyonizm, bütün bölge devletleriyle beraber Türkiye’yi de hedef alırken, aslında Kemalizm ile ciddi bir hesaplaşmaya girmiştir.
Emperyal saldırılara karşı bölgedeki ülkelerin bir araya gelerek oluşturacakları bir dayanışma örgütlenmesi üzerinden bölge barışını hedefleyen Kemalizm, merkezi coğrafyaya hegemonya doğrultusunda bir emperyal savaşı bölge ülkelerine dayatan Siyonizm ile karşı karşıya gelmiştir. Bölgede barış olacaksa Kemalizm, savaş olacaksa Siyonizm öne geçecektir. Devlet kuran iki akımın karşı karşıya geldiği merkezi coğrafyanın geleceği, Türkiye ve İsrail ilişkilerine bağlı bulunmaktadır. Filistin halkını faşist bir diktatörlük rejimi altında ezen, Irak halkını emperyal bir savaş ile mahveden, Türkiye’yi demokratikleşememe görünümünde dağılmaya sürükleyen Siyonizm ve onun uzantısı İsrail devletinin bugün gelinen aşamada, gene bilinen eski masalları okuyarak, nükleer tehlike gerekçesiyle İran’a saldırmaya kalkması, Kemalist Türkiye açısından kabul edilmeyecek bir durumdur. Son yarım yüz yıldır terör ve demokratikleşme programlarıyla hizaya getirmeye çalıştıkları Türkiye’den istedikleri sonuçları alamayınca, terörü azdırarak Türkiye’yi bir askeri maceraya ve savaşa doğru zorlamak Siyonizm’in yeni bir oyunu olarak görünmektedir.
Siyon imparatorluğu doğrultusunda, Avrasya kıtasına egemen olmak isteyen İsrail ve onun destekçisi olan Siyonist lobiler, elbirliği ile İran savaşını kışkırtırken, eski oyunları yeniden kullanarak, Türkiye ile İran’ı savaştırmaya çalışmaktadırlar. ABD ve İsrail için çok pahalıya mal olacak böylesine bir savaş, üçüncü dünya savaşının başlangıcı olabilecek derecede tehlikeli bir gidiş olarak görünmektedir. ABD ve İsrail ikilisine karşı Çin, Rusya, Hindistan gibi doğu güçleriyle beraber, Almanya ve Fransa gibi devletler de İran ile olan iyi ilişkileri nedeniyle, Asya ülkelerinin arkasında yer almaktadırlar.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ün merkezi coğrafyanın emperyal ve Siyonist güçlere karşı korunması için İran ile ortaklık kurarak gerçekleştirmeye çalıştığı Sadabat Paktı bir bölgesel dayanışma örgütü olarak Kemalizm’in bölge planı biçiminde yeniden gündeme gelmektedir. Siyonizm bölge hegemonyası için Türkiye-İran savaşını kışkırtırken, Kemalist Türkiye Cumhuriyeti de kurucusu Atatürk’ün izinden giderek İran ile yakınlaşmaya çalışmakta, savaş yerine bölgede kalıcı bir barış ortamının temellerini atmaya çaba göstermektedir. Yeni dönemde Kemalizm Siyonizm ile mücadele ederken, Türkiye Cumhuriyeti başta İran olmak üzere Irak, Suriye ve Azerbaycan gibi ülkelere örnek ve model bir devlet olmak zorundadır. Ancak bu yoldan Kemalist Türkiye komşularıyla bir dayanışma ortamı sağladıktan sonra, Siyonist İsrail’in bölgesel hegemonya için öne sürdüğü terör ve savaş oyunlarına karşı çıkabilecektir. ABD’yi, dünya ekonomisini ve Avrupa Birliğini ele geçirmiş olan Siyonist lobilere karşı eşit ağırlıkta bir güç dengesi, ancak Atatürk’ün gündeme getirdiği Sadabat Paktı benzeri bir bölgesel dayanışma örgütlenmesi ile mümkün olabilecektir. Gerçek anlamda ülkeyi kurtaracak ve Türkiye’nin B Planı olacak böylesine bir bölgesel örgütlenme, Kemalist Türkiye’nin öne çıkarak bölge ülkeleriyle dayanışma düzeni kurmasıyla mümkün olabilecektir. Siyonizm dünya egemenliği için savaş dayatırken, Kemalizm bölge ve dünya barışı için komşularla dayanışma ve bölgesel örgütlenmeyi gündeme getirmektedir. Merkezi coğrafyada üçüncü dünya savaşının önlenebilmesi, Siyonizm’in önünün kesilmesine ve Kemalist Türkiye’nin öne çıkarak bölgesel yapılanmanın merkezi gücü olmasına bağlı bulunmaktadır. Olayların gelişim sürecinde, hükümetin Siyonist İsrail’e karşı başlattığı tepki ve direnişin devlet ve milletin millici kanatları tarafından desteklenmesi hem dinler arası çatışmayı hem de kıyamet senaryoları doğrultusunda bir üçüncü dünya savaşını önleyebilecektir.
Siyonist emperyalizme karşı, Kemalizm’in barışçı dayanışmacılığına sahip çıkmanın zamanı çoktan gelmiştir. Türkiye’nin öncülüğünde gerçekleştirilecek bölgesel barış girişimine komşu devletler ile birlikte doğulu güçlerin ve devletlerin destek vermesi, kendiliğinden gündeme gelecek ve böylece batı emperyalizminin Siyonizm ile işbirliği yaparak merkezi alanı ele geçirmesi önlenebilecektir. Bugün gelinen aşamada Siyonizm’in insanlık için nasıl bir tehlike olduğu açıkça anlaşılmıştır. Gazze saldırıları ile başlayan siyonist saldırı ve işgal girişimleri merkezi coğrafya topraklarını bütünüyle savaş alanına dönüştürmüştür. İnsanlık için bir nükleer terör ve savaş tehlikesini de içinde barındıran Siyonizm projesi bir an önce Birleşmiş Milletler örgütünün öncülüğünde önlenmelidir. Siyonizm orta dünyayı yıkarak emperyalizme yönelirken, yirminci yüzyılın başlarında bir anti-emperyalist mücadele ile tam bağımsız bir devleti dünyanın tam ortasında kurmuş olan Kemalizm yeniden gündeme getirilerek, bir muhtemel üçüncü dünya savaşı tıpkı Atatürk döneminde olduğu gibi önlenmelidir. Yurtta ve dünyada barış ilkesine dayanarak kurulmuş bulunan Türkiye Cumhuriyeti’nin öncülüğünde, dünya barışından yana olan bütün devletler bir büyük barış konseyi örgütlenmesini Birleşmiş Milletler çatısı altında örgütleyerek, uluslararası alanlarda ortaya çıkabilecek her türlü sıcak çatışma ve savaş oluşumlarının küresel düzeyde önlenmesini sağlamalıdırlar.
Siyonizm’in bir emperyalizm çeşidi olarak dünya ülkelerine saldırma girişimleri dünya barışına öncülük yapan anti-emperyalist Türkiye Cumhuriyeti devletinin yeniden Kemalist politikalara dönerek, bölge ülkeleriyle dayanışma düzeni kurulmasına öncülük etmesi sayesinde önlenerek, merkezi coğrafya üzerinden bir dünya barış düzeni oluşturularak kalıcı bir barışa ulaşılabilecektir. Siyonizm’in savaş senaryolarına karşı, Kemalizm’in Sadabat Paktı ile Balkan Antlandı girişimlerinin bugün yenilenerek, Avrupa – Asya hattı çizgisinde devreye sokulması giderek zorunluluk kazanmaktadır. Atatürk’ün izinden giderek yüzüncü yılını geride bırakan Türk devleti, gelecekteki yüz yılları aşarak, Kemalist barış girişimleri sayesinde dünyanın tam ortasında diğer bölgelere örnek olabilecek düzeyde bir barış ortamı yaratılmalıdır. Türkiye yüz yıl önceki antiemperyalist savaş ve barış girişimlerine yeni dönemde öncelik vererek, bölge ülkelerine barış ortamı ve kamu düzenini acilen yeniden kurmalıdır. Siyonizm’in savaşçılığına karşı Kemalizm’in bölgeye barış getiren politikalarının zaman içinde yavaş yavaş devreye konulması, bugün için acil bir durum göstermektedir.
Her türlü emperyalizme karşı çıkan bir ülke olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti, geleceğin barış ortamı için bugünün dünyasında öncülük yapmak zorundadır. Geçmişin siyasal birikimi ile geleceğin umutları birlikte ele alınarak, orta dünya için yeni bir barış düzeni gerçekleştirilebilmelidir. İnsanlık bir daha dünya savaşlarına alet olmamalı ve tüm ülkeler ile işbirliğinin kurumlaşması aracılığı ile yurtta ve dünyada barış ortamını, bölge devletleri, Türkiye’nin önderliğinde kalıcı bir kamu düzenine dönüştürebilmelidir.
.....
Yazarın tüm yazıları için tıklayınız
.....