Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN yazdı: "Kemalizm Baasçılık Değildir -2-"

Orta Doğu ülkelerinde derin sarsıntılar yaratan Suriye krizinin bütün dünya ülkelerinde ele alınması yeni dönemin siyasal koşullarını da etkilemektedir. Uluslararası kuruluşların öncülüğünde bir üçüncü dünya savaşı gibi çok büyük savaş macerasına kalkışmak, ancak Hitler ya da Mussolini gibi delilik çizgisine gelmiş olan sapık siyaset adamlarının varlıklarıyla beraber tartışılacak bir konudur. Orta Doğu coğrafyasının siyasal koşullarında öne çıkan gelişmeler günümüzdeki savaş lobileri tarafından kışkırtıldıkça, dünyanın sonu olabilecek bir büyük maceraya insanlık her an sürüklenebilir. O yüzden bu bölgede hem büyük devletlerin orduları küçük devletlerin halkları ile birlikte dayanışma içinde yeni bir arayış döneminin koşullarını zorlamaktadırlar. Merkezdeki İslam ve Arap devletlerinin giderek savaş yolundaki hedeflere doğru kışkırtılmaları, bölgedeki BAAS birikimini de savaş senaryolarının bir parçası durumuna getirmektedir. Günümüzdeki olumsuz gelişmeler bir BAAS devleti olan Suriye’yi alt üst ettiği gibi, daha önceki dönemde kurulmuş olan Irak devleti ile Mısır devletleri arasında giderek önemli ölçülerde dayanışma ve işbirliği konularını da gündeme getirmektedir. Orta Doğu’nun önde gelen Arap ve Müslüman devletler, Merkezi alanda büyük bir Arap, Türk ya da Şii devleti gibi oluşumlar ile karşılaşarak geleceğe yönelik emperyalist ya da siyonist plan ve programları bozabilecektir. Arapların böylesine büyük bir bölgesel Arap devletine yönelmeleri, ancak BAAS partilerinin ülkeler ve de devletler arası yeni ortaklık ya da dayanışma politikalarına bağlı olarak gerçeklik aşamasına gelebilecektir. Bugüne kadar yaşanan siyasal gelişmeler, bu bölge ile ilgili bütün plan ve projelerin arkasında büyük devletlerin olduğunu gösterdiğine göre, yeni dönemde bu tür plan ve projelere karşı Türk ve Arap planlarının öne çıkartılması ve bunların içinde İran’ın geçmişten gelen din esaslı emperyal planlarının da hesaba katılması gereklilik kazanmaktadır. Türk birliği düşüncesi, Atatürk’ün ulusal kurtuluş savaşının ilk günlerinden bu yana dile getirdiği bir ulusal hedef olarak Türk ulusuna, Türk devletine ve Türk dünyasına yön göstermektedir. Bu çerçevede bugün gelinen noktada geçmiş, bugün ve gelecek birlikte tartışılmalıdır.

BAAS partisi ikinci dünya savaşı sonrasında, 1953 yılında Michel Eflak isimli bir siyaset adamı tarafından kurulmuştur. Arap diriliş partisi ile Arap sosyalist partisinin bir araya gelmesi sonrasında kurulmuş olan bir partidir. Bütün Arap devletlerinin bir araya gelmeleriyle kurulacak olan Büyük Arap Devletinin kurucusu olmak üzere, kurulmuş olan bir Arap kurtuluş hareketi partisi olarak devreye girmiş ve kurulusundan sonra sürekli olarak bütün Arapların tek bir büyük devletin çatısı altında bir araya gelmesiyle, büyük Arap milliyetçiliğinin diriliş hareketi olarak benimsenmiştir. BAAS partisi bütün Arap devletlerinde örgütlenmiş ve bu doğrultuda şubeler açarak yayılmıştır. Bütün Arap dünyasında örgütlenmesine rağmen, sadece Suriye devleti içinde açık çalışmalar yapabilmiştir. Diğer Arap ülkelerinde ise dış baskılar nedeniyle sürekli olarak kapalı ve gizli çalışmalar yaparak, varlığını koruyabilmiş ve bu çizgide mücadelelerini güçlü bir biçimde yapabilmiştir. Eski Mısır devlet başkanı olan Cemal Abdülnasır’ın ilke ve görüşlerinden yararlanılarak ve bir teori oluşturularak, batı emperyalizmine karşı direnmek amacıyla böyle bir örgüt kuran Arap uyanış hareketi, çeşitli komplolar ve isyan hareketleri örgütleyerek amacına ulaşmaya çalışan bu örgüt daha sonraki yıllarda hem dünya çapında hem de Arap ülkeleri düzeyinde her zaman için siyaset sahnesinin önünde ve içinde yer alarak Arap hegemonyası için yoğun bir mücadeleyi yürütmüştür. Bir Ürdün ayaklanması sonrasında isyana kalkışan BAAS partisi 1950’li yıllarda bölünmek zorunda kalmış ve bu nedenle de eskisi gibi güçlü muhalefet eylemleri yürütememiştir. Cemal Abdülnasır’ın devlet başkanı olduğu dönemde Mısır-Suriye ve daha sonraları da Irak devletinin katılımı ile Birleşik Arap Cumhuriyeti isimli büyük Arap devletinin öncüsü ve kurucusu olmuştur. Bu devletin kuruluşu ile birlikte bütün Arap parti ve örgütlerinin kapanmasına karar verildikten sonra, I960’lı yıllarda Şam’daki iktidarı ele geçiren BAAS partisi sonraki yıllarda milliyetçi ve sosyalist kanatların kendi örgütlerini kurmalarıyla birlikte resmen ikiye bölünmüştür. Nasır’ın sol politikalarını benimseyen BAAS örgütü köklü biçimde üretim devrimi oluşturarak emperyalizme karşı sosyalist ve milliyetçi ilkeler çizgisinde direniş hareketlerini yıllar boyunca yürütmüştür. Mısır da bir yeni örgüt kuran BAAS çılar kendilerine karşı çıkan siyasal grupları baskı altına alarak, yeni bir darbe harekâtını önlemişlerdir. Diğer Arap devletlerinde en önde gelen siyasal hareketlerin gene BAAS örgütleri tarafından yürütüldüğü görülmüştür. Bu durumda 1966 yılında Suriye BAAS partisi İsrail’e karşı etkili eylemler yürüterek siyonizmin önünü kesmiştir.

Sovyetler Birliği varken İsrail’e karşı antiemperyalist gelişmeler izlenerek yeni siyasal açılımlar kamuoyuna yansıtılmaya çalışılmıştır. Suriye ordusunun Sovyetler Birliği çizgisinde antiemperyalist çizgilerde politikalar yürütmesi nedeniyle, 1970’li yıllarda Baas partisinin güdümünde olan askeri birlikler ile İsrail’e karşı yoğun bir savaş yürütülmüştür. Bağdat ve Şam gibi iki Arap başkentinde egemen olan BAAS partisi sosyalist bir programa sahip olduğu için o dönemin en büyük sosyalist devleti olan Sovyetler Birliği’ne karşı bağlılık çizgisinde hareket ederek, Arap-İsrail savaşı içinde İsrail’in yenik düşmesini sağlamıştır. Arap devletlerinin BAAS politikaları nedeniyle aralarının açılmasıyla birlikte, İsrail faktörü daha güçlü bir biçimde devreye girerek, Orta Doğu’daki savaş ortamını daha da kızdırarak tırmanmaya geçmesine neden olmuştur. Bu aşamada batılı ülkeler tarafından terörist devlet ilan edilen Suriye Cumhuriyeti gene BAAS kadrolarının yönetiminde Sovyet sonrası dönemde ülkeyi yönetirken, yeni dönemde daha çok batılı ülkeler ile yakın ilişkiler kurularak, bu küçük Arap ülkesinin dünya ülkelerine açılışı hızlandırılmıştır. Yirmi birinci yüzyıla girerken, Suriye devleti giderek genişleyen dünya ekseni üzerinde kendi çıkarlarının gerektirdiği adımları atarak, daha güçlü bir Arap devleti konumunda geleceğe dönük gelişmelerde, bazı önemli olayların gerçekleşmesine giden yollar açılmaya çalışılmıştır. Yirminci yüzyılın sonlarına doğru Suriye’de büyük devletlerin uzaktan kumandalı müdahaleleri öne çıkarken, bunların arkasında yer alan Rusya, Çin ve İran gibi büyük devletler Suriye’ye egemen olabilmek için mücadele etmişlerdir. Bugün ABD’nin de devreye girerek Suriye’deki hegemonya mücadelesinde batılılar aracılığı ile etkili olmaya başladıkları görülmektedir.

Son günlerde Suriye’de yapılan bazı toplantıların basın organları üzerinden Türk kamuoyuna yansıması üzerine, Türk siyasal hayatında da Suriye tartışmaları öne çıkarak diğer konuları geride bırakacak düzeyde tartışma alanlarında daha fazla yer almaktadır. Genel anlamda tüm Arap ülkeleri için düşünülmüş olan BAAS partisi ve ideolojisinin aradan geçen yıllar içinde sadece Suriye devletinde etkili olmasının nedeni olarak diğer Arap ülkelerinin dışa açılarak çok yönlü ilişkilere girme fırsatlarını değerlendirdikleri ve bu nedenle eskiden olduğu gibi Rusya ya da Çin gibi büyük sosyalist ülkelerin peşinden gitmedikleri anlaşılmaktadır. Mısır ve Irak devletlerinin Amerika ile işbirliğini geliştirirken Libya ve Lübnan gibi devletlerin İsrail ile daha yakın ilişkilere girerek kendilerini kurtarmaya öncelik verildiğini göstermektedir. Arap İsrail savaşlarının uzun süre devam etmesi yüzünden, iki büyük kutup arasında kalarak BAAS rejimlerinin giderek etkisini yitirdiğini ve önümüzdeki dönemde daha da farklı ülkeler ile ilişkiler geliştirerek hem devletin hem de ülkenin gereksinmeleri doğrultusunda dengeli ilişkiler aracılığı üzerinden, eski Sovyet bloku olan sosyalist devletlerin kendileri için geliştirdikleri kapitalist sisteme uyumlu bir yakınlaşma arayışı içine girmektedirler. Suriye devleti yeni dönemde artık Sovyet sisteminin kontrolü altında değildir. Suriye devleti bugün, bir Arap, bir Afrika ve bir Akdeniz ülkesi olarak, bu tür bölgelerin içinde yer aldıkları gruplaşmalarda yer alarak bulundukları uluslararası ilişkilerde daha olumlu yönlere doğru yönelmeye hazırlanmaktadır. Yıllardır Sovyetler Birliği dengeleri yüzünden Türk kamuoyu önünde Türkiye’den uzaklaşan Suriye Cumhuriyeti yeni dönemde kendisini Suriye Arap Cumhuriyeti olarak tanımlayarak tek başına yalnız kalmaktan uzaklaşarak, Arap kimliği ile kendisini tanımlayarak diğer Arap devletleri ile yan yana gelmeye razı olduğunu ifade etmektedir. Devletin çatısı altında yaşayan Suriye vatandaşlarının yeni dönemde gideceği yol henüz tam olarak kesinleşmediği için ülkeyi sosyalist ve milliyetçi bir çizgiye çekmiş olan BAAS politikalarının, sona erdirileceği gibi bir baskı bugün batı ülkelerinden gelmeye devam etmektedir.

Türkiye Suriye ve Irak’ın sınır komşusu olduğu için her iki ülkeden estirilen BAAS’çı politikalar yüzünden bu iki devlet ile ilişkiler, Türkiye’de hegemon konumda bulunan batılı ve batıcı güçler yüzünden, uzun bir süre duraklamış ve zamanla geriye gitmiştir. Türkiye rejim farkları yüzünden sınır komşusu ile kapıları kapamış ve bu yüzden iki ülke halkı arasındaki akraba görüşmeleri bile yasaklanmıştır. Bu çerçevede iki ülke ilişkileri ele alındığında Türkiye’yi yaratan Atatürk sistemi olarak Kemalizm ile bugünkü Suriye devletini yaratan BAAS’cılık birçok açıdan birbiriyle farklı ülkelerdir. Aynı coğrafya da sırt sırta vermiş iki sınır komşusu olarak Türkiye Cumhuriyeti ile Suriye cumhuriyeti arasında önemli ölçülerde farklar vardır. Hiçbir biçimde iki devletin ortaya çıkışı ile geçmişten gelen çizgileri benzerlik göstermemektedir. Bu nedenle Suriye’deki sosyalistler ile Türkiye’deki Kemalistleri bir tutmak ya da birbirinin aynısı olduklarını söylemek tamamen gerçek dışıdır. Kemalist devletin dünya sahnesine çıkışı bir imparatorluğun dağılışı sayesinde gerçekleşmiştir. Suriye devletinin sosyalist bir devlet modeli olarak dünya haritasındaki yerini alması ise, Sosyalist bir devrim sonrasında Sovyetler Birliğinin kuruluşu üzerine ve bu büyük siyasal yapılanmanın dünyanın merkezi bölgesine dönük bir yapılanmaya girişmesi sonrasında gerçekleşmiştir. Bu nedenle Türkiye’yi yaratan Kemalizm ile Suriye’yi yaratan BAAS’cılık arasında hiçbir biçimde benzerlik ya da aynıyet yoktur. Türkiye’de üniter ve merkezi bir ulus devlet kurulurken, Suriye’de giderek federasyona doğru yönelen bir Arap devleti uygulaması ile dünya kamuoyu karşılaşmıştır. Türkiye bir Türk devletidir ama Suriye’de bir Arap devletidir. Her iki ülkenin jeopolitik konumları kesinlikle birbirinden çok farklı bir konumda olduğundan dolayı, bu durum farklılık içinde genel olarak devletlerin benzemezliği ilkesi burada da geçerli olmaktadır. Kemalizm bir merkezi devlet sistem, Suriye de bir bölgesel yapı olarak birbirlerinden fazlasıyla uzak ve farklıdır. Bu çerçevede Kemalist devlet modeli kesinlikle Suriye’nin BAAS’cı yapılanmasına hiçbir biçimde benzememektedir. Bu nedenle Türkiye Suriye değildir ve de Kemalizmin de BAAS’cılıkla hiçbir ilgisi yoktur. O nedenle Kemalizm BAAS’çılık değildir.

.....

Yazarın tüm yazıları için tıklayınız

.....

Anahtar Kelimeler:
Prof. Dr. Anıl Çeçen
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.