Endonezya dünyanın en büyük devletlerinden birisi olarak Güney Doğu Asya ile Büyük Okyanus arasında yer alan iki milyon kilometre karelik geniş bir ülkedir. Nüfusu 300 milyonu bulan bu adalar devletinde, milyonlarca insan yüzlerce adaya bölünen bir adalar denizinde yaşamaktadır. Adaların üzerinde beş yüz den fazla yanardağların bulunduğu Endonezya’nın ülkesi sürekli olarak özellikle bu yanardağların hareket halinde sarstığı bir su ülkesidir. Hint okyanusundan Büyük Okyanus’a kadar uzanan bu adalar ülkesi, canlı ve hareketli yanardağlar nedeniyle dünyanın en sık ve sayısız depremlerine maruz kalmaktadır. Bir ülke büyüklüğündeki kocaman adaların aynı bölgede toplanmasıyla, ülkesini adalar denizinden okyanuslar bölgelerine uzatmak durumunda kalan Endonezya devleti, bu nedenle ham adalar hem de okyanuslar devleti olarak tanınmaktadır. Ülkenin diğer büyük sınırlara sahip olan kara devletlerinde olduğu gibi Çin, Amerika, Brezilya, Hindistan Rusya ve İran gibi uçsuz bucaksız kara topraklarına sahip olmadığı için geniş sınırlarının çevrelediği, Endonezya aslında bir kara ülkesi olmaktan daha çok iki büyük okyanusun çevrelediği bir su ülkesi olarak hareket etmektedir. Endonezya devletinin vatan ya da yer kavramlarıyla ifade edilen ülke tabanını çeşitli sular oluşturmaktadır. Dünyanın en büyük yanardağ kuşağının tam ortasında yer alan bu devlet, aynı zamanda sular kadar yanardağların da etkisi altında varlığını sürdürmeye çalışan çok yönlü bir jeopolitik ülkedir. Dünyanın en sıcak ve nemli ülkelerinden birisi olarak Endonezya da siyasal gelişmeler iklime dayanan bir biçimde diğer ülkelere göre fazlasıyla sıcak geçmektedir. Bu ülkedeki yoğun siyasal yapılanmaların yarattığı sıcak gelişmeler sürekli olarak dünyanın güncel gelişmelerine yansıyarak belirleyici olmakta ve olayların yönlenmesinde etkili olmaktadır.
Endonezya sınır komşusu olan Malezya ile aynı kaderi paylaşan bir ülke olarak adalar, yanardağlar ve sahip olduğu büyük ormanlar ile büyük yeraltı zenginlikleri, bu ülkeyi aynı zamanda dünyanın önde gelen enerji merkezi konumuna getirmiştir. Bir petrol ülkesi olarak Endonezya dünya ekonomisi ve siyasetin de önde gelen büyük oyuncularından birisi konumuna gelerek, olayları yönlendiren büyük güçlerden birisi olmuştur. Nüfusunun dörtte üçü Müslüman olan Endonezya da toplumun önemli bir kesimi de Asya dinleri olarak kabul edilen Budistler Şamanistler ve diğer Asya dinlerinin mensupları da sular ve adalar ülkesinde varlıklarını korumaktadır. Çin ve Hindistan gibi iki dev ülkenin karşı kıyısında yer alan Endonezya devleti on beşinci yüzyılda Arap ve Müslüman tüccarların bu ülkeye gelmesiyle batıya doğru açılmıştır Daha sonraki aşamalarda batılılar ve Avrupalılar doğuya doğru açılarak ticaret girişimleri aracılığı ile adalar denizini ve Hintliler ile Çinlilerin konumlarını öğrenerek bu bölgelere gelmişler ve üçüncü aşamada da yerleşerek sömürge idareleri kurmuşlardır. Önce Portekiz, sonra İngiliz sömürge yönetimi altında kalan Endonezya ülkesi daha sonraki aşamada ise, Hollanda’nın yönetimi altında varlığını sürdürmek zorunda kalmıştır. İngiltere imparatorluğu Hindistan’a girerek bölgedeki hegemonyasını genişletince, buradan Avustralya kıtasını da denetimi altına almayı hedeflemiş ama bu aşamada ağırlık, Avustralya kıtasına verilince İngilizler Avrupalı sömürge ortağı durumunda olan Hollandalılar ile birlikte hareket etmeye başlamışlardır. Hollanda İngiltere sonrasında Endonezya ülkesinin yeni egemeni olmuştur. Çinlilerin ve Hintlilerin yetersiz kaldıkları adalar denizi üzerinde Araplar, Müslümanlar ve Ruslar harekete geçerek Asya kıtasını tamamlayan ada ülkelerini kendi çıkar düzenlerine dahil etmişlerdir. İngiltere bütün dünyayı yönetmeye doğru adım atarken Almanya, Fransa ve İspanya gibi büyük devletleri bir yana bırakarak, Hollanda ve Belçika gibi küçük sömürgeci devletler ile ortak hareket ederek yeryüzü üzerinde bir büyük Avrupa hegemonyasının peşinde koşmuşlardır. Bugünkü Endonezya bu yüzden halen Hollanda yönetiminin hegemonyası altındadır.
Endonezya yirminci yüzyıla Hollanda Hindistan’ı konumunda gelmiş ama bu yüzyıl içinde sömürge imparatorlukları bağımsızlığa giderken, bu ülke de Endonezya Cumhuriyeti olarak dünya haritasındaki yerini almıştır. Hollanda daha sonraki aşamada İngiliz imparatorluğu ile yarışa girince, bu bölgede adalar üzerinden sömürge imparatorlukları uzun süren savaşlara sürüklenmek zorunda kalmışlardır. Yirminci yüzyılın tam ortasında Ahmet Sukarno’nun liderliğinde bağımsızlığa yönelen Endonezya Cumhuriyeti, sahip olduğu büyük nüfusu ile İslam dünyası içinde kendine önemli bir yer edinmiştir. Yeni kurulan devletin başkanı olarak Sukarno İslam dünyasına yakın bir yol izlemiştir. Bölgedeki bütün büyük devletleri dışlayan yönetimi ile Sukarno yönetimi, diğer İslam ülkeleri gibi İslam birliğinin önde gelen savunucusu konumunda hareket etmiştir. Yirminci yüzyılın bütünüyle soğuk savaş koşulları altında geçmesi yüzünden Rusya sahibi olduğu Sovyetler Birliği imparatorluğunu kullanarak güneye doğru harekete geçince, başta Endonezya olmak üzere bütün ada devletlerinde Sovyetler Birliği üzerinden sosyalist rejimler kurulmak istenmiştir. Böyle bir durumu önceden gören Amerika Birleşik Devletleri bir gece yarısında adalara büyük bir asker çıkartması yaparak, Endonezya ülkesini işgal etmiştir. İşgal gecesi ülkenin askeri birlikleri direnme gösterince, Avrupa’daki Hristiyan fanatizminin bambaşka bir uygulaması bu ülkede gerçekleştirilmiştir. Bosna da bir gecede on bin Müslümanı katleden Hristiyan fanatizmi, Endonezya’da da bir gecede on bin İslam askerini öldürerek dünya tarihinde, komünizme karşı savunma görünümünde on bin Endonezya askeri Amerikan saldırıları sonucunda öldürülmüştür. Soğuk savaş döneminin en kanlı saldırısını ABD orduları Endonezya’da gerçekleştirirken, bu Müslüman ülkenin ordusunun en savaşçı askerleri Hristiyan ordularının saldırgan işgalleri ile karşı karşıya kalmışlardır. Bu açıdan emperyalizmin en ağır saldırılarına Endonezya ordularının muhatap olduğu görülmektedir. Uzun yıllar Avrupalı emperyalist orduların işgali altında var olma mücadelesini sürdüren bu Asya devleti, siyasal tarihte diğer bütün dünya ülkelerine örnek olacak bir ulusal savunmayı başarmıştır.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında batılı emperyalistler Hint ve Büyük okyanus alanlarında hegemonya yarışına girerlerken, Asya kıtasının önde gelen büyük devletlerinden birisi olarak Endonezya önce Hollanda ile karşı karşıya gelerek, değişen dünya dengelerindeki konumunu korumaya çalışmış ve daha sonraları da gene Avrupalı Emperyalistlerin yeni saldırılarına karşı çıkarak onların güney yarım küresinde genişlemelerini önleyebilmek üzere ordusunu yenileyerek ciddi mücadelelerde bulunmuştur. Ülkenin en doğu bölgesinde yer alan büyük adalardan birisi olan Timor adasında Hristiyan dini hızla yayılınca, Hollanda bu ada üzerinde yeni bir Hristiyan devleti kurmaya çalışmış ve bu doğrultuda isyancılar ile ayrılıkçıları desteklemiştir Batı dünyası Hristiyanları destekleyince, Müslüman bir devlet olarak Endonezya bu yeni devlete karşı çıkarak, ülkesinin geçmişten gelen birliği ve bütünlüğünü sonuna kadar savunmuştur. Ne var ki, batılı emperyalistler saldırı ve işgal hareketlerine şiddetle devam edince birkaç yıllık bir ayrılıkçı savaş sonrasında Timor adasının kuzey bölgesi, Timor Cumhuriyeti resmi adı ile bağımsız bir devlet olarak ilan edilerek Endonezya devletinin küçülmesine giden yol açılmıştır. Ülkenin en doğusunda Avustralya ‘ya komşu konumundaki Timor adasının ilk önce bağımsızlığının gerçekleştirilmesinden sonra ikinci aşamada da, ülkenin en batı bölgesinde bulunan adalardan birisi olarak, Açe adasının bağımsız devlet yapılanmasıyla ülkenin bütünlük içindeki sınır yapılanmasına ikinci kez müdahale edilerek, bu konuda emperyalist baskılar sürdürülmüştür. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Halifelik görevini Abdülhamit yürütürken Açe adasının Müslüman yapısı ile imparatorluğun bir parçası haline geldiği, bu nedenle Osmanlı topraklarının dağıtımı genel program çerçevesinde ele alınması gerektiği gibi iddialar öne çıkmış ama daha sonraları batılı emperyalistler yeniden bölgeyi paylaşma planları üzerinde anlaşarak uzlaşınca eski Osmanlı adası olan AÇE adası Endonezya devletinin bütünlüğü içinde kalmıştır. Yüzlerce adadan meydana gelen bu büyük ülke bugün de Hollanda destekli ayrı devlet statüsünü devam ettirmektedir.
İkinci dünya savaşı sonrasında Sosyalist ve Kapitalist blokların arasına sıkışıp kalan bir orta dünya devleti olarak Endonezya bir Müslüman ülke olarak aynı zamanda Çin ile İslam dünyası arasında varlığını sürdürmekte olan bir haritanın gene ortalarında yer almaktadır. Bu konumu ile Endonezya son derece kritik bir jeopolitik yapılanmanın tam ortalarında yer alarak geleceğin dünyasında gündeme gelebilecek çekişmelerin ve savaşların, ana hedefi olma gibi bir özelliğe de sahip olduğu öne çıkmaktadır. Ahmet Sukarno isimli bir Müslüman devlet adamının kurduğu Endonezya askeri saldırılar ve işgal hareketleri sonrasında bu sefer de Endonezya ordusunun önde gelenlerinden birisi olarak, Suharto isimli bir yüksek rütbeli bir ordu yöneticisinin eline geçmiştir. ABD ordusunun bir gecede saldırarak ülkeyi işgal etmesi ve özellikle on bin askerin bir gece içinde yok edilmesi üzerine ülkede sıkıyönetim ilan edilerek bu geniş ülkenin güvenlik içine alınmasına çaba gösterilmiştir. Yaşanan siyasal gelişmeler sonucunda Batı ülkelerinde görülen ordu güdümlü bir askeri demokrasi rejimi kurulmaya çalışılmıştır ama dış müdahaleler sürekli devam ettiği için, Endonezya koruyucu ülkesi olan Hollanda’nın yardımıyla uzun bir süre sonra batı tipi demokrasiye yönelebilmiştir. Özellikle yirminci yüzyılın son on yılına girerken sosyalist yönetim altındaki halk cumhuriyetlerine son, Endonezya devleti de askeri diktatörlükten normal demokrasiye yönelebilmenin çabası içine girmiştir. Sosyalist blokun sona ermesiyle Rus askeri birlikleri geri çekilirken, NATO’nun patronu konumundaki ABD hem NATO hem de ABD askeri birliklerinin bu bölgedeki bazı devletlerin ülkelerinde askeri üslere kadro olarak tahsis etmiştir. Devletin kurucu başkanı Sukarno koyu bir milliyetçi tutum izleyerek hem adaların birliğini korumuş hem de bu bölgeye yerleşmek üzere gelen batılı emperyalistlerin önünü keserek yeni işgal planlarının devreye konulmasını önlemiştir. 1950’li yıllarda Türkiye’ye gelen Sukarno, Türk devleti ve Endonezya arasındaki bağlantıların kurulmasını sağlamıştır. Sukarno hastalanınca ülkede karışıklıklar çıkmış ve olaylar bir darbe senaryosuna doğru ilerlerken, ordu komutanlarından Suharto yönetime el koyarak, sosyalist saldırılara karşı batı bloku içindeki Endonezya devletinin yerini korumuştur.1960’ların dünyasında asker Başkan Suharto yönetimi sivil Başkan Sukarno’dan devralırken devleti tümüyle yenilemiştir. Askeri yönetim tüm adalarda üç yüz bin insanı yok ederek, en katı bir diktatörlük kurmuştur. Komünist rejimlere karşı ABD desteği ile Suharto dünyanın en katı dikta rejimini kurmuştur.
Çin ile İslam dünyası arasında yer alan Endonezya ülkesi birçok açıdan önemli bir jeopolitik konuma sahip olduğundan, bu ülkeyi ABD ve AB emperyalizmleri Çin’e karşı kullanmaya çalıştılar. Ülkeyi ele geçirme çabası içindeki Amerikan emperyalizmi, kapitalist sistem içinde ortak çalıştığı İngiltere ve Hollanda gibi ülkeleri kullanarak ülke ekonomisini ele geçirmeye çalışırken, Çinliler de bu durumda geride kalmamak üzere ticaret ve iş geliştirme yolları üzerinden bütün Endonezya adalarına girerek bu ülkeyi ele geçirebilmenin kavgasını veriyorlardı. Dünyanın en büyük ekonomilerinden birisine sahip olan Endonezya devletinin yarısı Çin yarısı da Hindistan’dan gelen göçmenlerin istilasına uğradığı için, büyük bir nüfusun tümüyle tek bir ulusal çatı altında bir araya getirilmesi mümkün olmamıştır. İki büyük devlet arasında yer alan bu ülke Endonezya ismini alırken, “İndo “hecesini Hindistan, ”Nezya” hecesini ise Asya’dan alarak devletin adı karma bir biçimde belirlenmiştir Çinli ve Hintli halk ile devletin halk kitlesi yaratılmaya çalışılmıştır. Çok farklı adaların getirdiği ayrı kimliklerin bölünme yaratmasına izin verilmemiş ve böylece tek bir devlet kurulurken, merkezinde yer alacak yeni devletin bu bölgeyi tümüyle temsil etmesi için çaba gösterilmiştir. Batılı güçlerin ve şirketlerin ülkeyi ele geçirme girişimlerine karşı, Çinli tüccarlar tıpkı Arap ve Müslümanlar da benzer yöntemlerle ülke ekonomisini ele geçirmek ve ekonomi üzerinden ülkeyi batı blokundan kurtarabilme mücadelesi yapıyorlardı. Asya ve Afrika ülkeleri 1950’li yıllarda başlayan Bandung konferansları sayesinde, doğu ve batı bloklarına karşı bir büyük üçüncü dünyacılık hareketi Endonezya merkezli olarak başlatılmıştır. Böylece Endonezya kendi bölgesinde olduğu gibi dünyanın genel yapılanmasında üçüncü dünyacılık akımı üzerinden çok etkili olmuştur.
Devam edecek
.....
Yazarın tüm yazıları için tıklayınız
.....