Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN yazdı: "Endonezya’dan Türkiye’ye Barış Önerisi -2-"

Dünyanın orta bölgelerinde kurulmuş olan bir büyük ülke olarak hem kendi konumunu dikkate alacak hem de dünya düzeninin geleceğe dönük bir biçimde yenilenmesine katkıda bulunacak güce sahip olanların içinde, Endonezya’nın öne çıkan bir konumunun bulunduğu üçüncü dünya ülkeleri arasında başlatılmış olan Asya-Afrika ülkeleri arasındaki küresel birliktelik sayesinde açıklık kazanmıştır. Endonezya geçmişten gelen batılı emperyalist saldırı ve işgal girişimlerine karşı kendini korumak ve vatan savunması örgütleyerek ayakta kalabilmek için her açıdan harekete geçerek dünya siyasetinde önde gelen bir yere sahip olmuştur. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra komünizm tehlikesinden kurtulan Endonezya, içinde bulunduğu merkezi coğrafyanın aldığı yeni biçimler doğrultusunda bir çok yeni gelişmelerle karşı karşıya gelmektedir. Batı emperyalizmlerine, Sovyet Emperyalizmine ve de Arap dünyasından ileri gelen İslamcı bir emperyalizmin adaların üzerinde etkili olmalarını bütünüyle önlemekte çok zorluklar içinde kıvranan Endonezya devleti, bütün Asya ve Afrika ülkelerine kucağını açarak gerçekleştirdiği üçüncü dünyacılık hareketi ile mazlum ulusların bütün emperyalist devletlere karşı mücadelesinde önderlik yapma konumuna da gelmiştir. Asya kökenli bir nüfusun Çin ve Hindistan boyutları dikkate alınarak uluslararası alandaki gelişmeler doğrultusunda bazı yeni gelişmelere göre, dış politikalarda değişiklik yollarına dikkat edilmektedir. Dünya yeni bir yüzyıla doğru emin adımlarla giderken, değişen koşullar ve merkezler açısından da eskisinden çok daha farklı bir jeopolitik ortam ile karşı karşıya gelmektedir. Böylesine bir değişim rüzgârı bütün ülkeleri olduğu kadar diğer dünya devletlerini de etki altına alarak yönlendirmektedir.

Yirminci yüzyılın tam ortalarında kurulmuş olan Endonezya devleti aradan geçen yarım yüzyıllık zaman süreci içinde çağdaş dünyada giderek yayılan batı tipi demokratik rejime yakınlaşarak, ülkelerini böylesine bir yapılanmanın getirdiği saflaşma içine girmişlerdir. Yarım yüzyıla yakın bir süre içinde askeri yönetim altında yönetilmelerine rağmen bugünün koşullarında demokrasi yolunda ilerlemekte ve anayasalarına uygun düşen zaman aralarında genel seçimlerini yaparak kendilerini geleceğin koşullarında yönetecek olan yeni hükümetlerini seçebilmektedirler. Ahmet Sukarno’nun devleti kurarken oluşturduğu Endonezya demokratik partisi, bütün siyasal gelişmelerde öncülük rollerini yerine getirerek, bu büyük ülkenin gidişinin batı blokunun oluşturduğu ulusal devlet yönlerinde oluşmasına dikkat etmişlerdir. Geçen Şubat ayının başında yapılan son genel seçimlerde Endonezya devlet başkanlığı ve parlamento genel seçimleri yapılmış ve ülke yeni yönetimine bu yoldan kavuşmuştur. Sonuçları sürpriz olarak karşılanan genel seçimler sonucunda işbaşındaki Cumhurbaşkanı Widodo tekrar seçilememiş başkanlık görevine bu ülkeyi otuz yıl yöneten askeri diktatör, Suharto’nun damadı konumunda bulunan ve Endonezya ordusunun özel kuvvetler komutanı olan Subianto, yeni başkan olarak seçilmiştir. Büyük Endonezya hareketi partisinin lideri olarak adaylığını koyan yeni başkanın asker kökenli olması ve bu doğrultuda özel kuvvetler komutanlığından devlet başkanlığına seçilmesi, bu ülke halkının yeni dönemde ortaya çıkabilecek özel durumlar açısından özel kuvvetler benzeri yönetimlere gereksinme duyulmasına yol açabilecek, belirli özel durumların ülkenin siyasal gündemine gelebileceğine dair kamuoyunda bazı özel tartışmaların yükselmesi yüzünden, seçimlerin bu doğrultuda sonuçlandığını ve yükselen tepkilerin yansıtmalarıyla öne geçtiği söylenmektedir.

ABD-ÇİN arasında başlamış olan siyasal gerginliklerin bu ülkedeki genel seçimleri de etkilediği ve eski cumhurbaşkanının bu yüzden seçimleri kaybettiği anlaşılmaktadır. Genel seçimlerin böylesine sonuçlanmasında etkili olan iç ve dış faktörlerin yeni siyasal koşullarla birlikte düşünülmesi gerektiği açıktır. Endonezya’nın yeni seçilen cumhurbaşkanı geçen seçimlerde de rakibi olan yeni başkana karşı şansını kaybetmiştir. Batı ülkelerindeki seçimlere benzeyen bir süreçte yapılan genel seçimlerin, Endonezya’nın demokratik geleceğini kurtarmak açısından yararlı olduğu, yapılan tartışmalar aracılığı ile oluşturulan kamuoyu tarafından da destek gördüğü anlaşılmaktadır. Ülkede savaş ihtimallerinin giderek arttığı bir ortamda böylesine bir sonuç demokratik açıdan normal görünüyor.

Dünyanın en kritik bölgesinin tam da ortalarında yer alan Endonezya devletinin yönetim yapısında geçmişten gelen büyük bir siyasal birikim olduğu için kendini bilen her devletin, zor günler için önlemler aldıkları bilinen gerçeklerdir. Dünya tarihi incelendiği zaman bu tür önlemler ile devletlerin zor dönemleri atlatabildikleri ama gelecekte ortaya çıkabilecek zor dönemler için önlem almayan ya da yeterince karşı duramayan siyasal iktidarların ya da devletlerin bu gibi zor dönemlerde ortada kaldıkları birçok istenmeyen durumların öne çıktığı görülebilmektedir. Bu nedenle birçok olumsuz koşulun bir arada ortaya çıktığı olumsuz gelişmeler, siyasal düzenlerle birlikte devletleri de ortadan kaldırdıkları görülmüştür. İki tarafı okyanuslarla çevrili bir konuma sahip büyük adalar ülkesinin güvenliği ya da kamu düzenliği gibi sorunlarının aşılabilmesi, kesinlikle önceden alınacak önlemlerle korunabilir.

Korunma üzerinden geliştirilecek yeni sistemler aracılığı ile Endonezya gibi hem son derece kritik jeopolitik ortamın içinde yer alan ülkeler, hem de her açıdan saldırılara hedef olabilecek açıkta bulunan ülke yönetimlerinin çeşitli yönlerden ortaya çıkabilecek tehlikeli durumların çok değişik gelişme ihtimallerini dikkate alması bir devletin varlığı açısından zorunlu bakışlar gerekmektedir. İki okyanus arasındaki adalarda yaşayan bir ülke olarak, Endonezya devletinin böylesine geniş bir bakış açısına sahip olmaları gerekmektedir. Böylesine bir devleti yönetenler ile birlikte gene böylesine bir devletin çatısı altında yaşayan vatandaşların da ülke ve devletlerinin geleceği açısından yeterli bilgi, görgü ve donanıma sahip olmaları bir gereklilik olarak öne çıkmaktadır. Konumu gereği sağlam zemin üzerinde kurulmamış devletlerin, kendileri ile birlikte komşu ya da ilişki kurdukları devletler ile çeşitli temaslar ya da bağlantılar çerçevesinde güvenlik içinde bulunmaları, alınacak önlemler aracılığı ile geliştirilerek devlet ve toplum düzenlerinin korunmaları gerekmektedir. Hollanda’nın desteği ile modern bir devlet olarak kurulmuş olan Endonezya’nın, gene böyle yoluna devam edebilmesi için güvenlik ve kamu düzeni açılarından gerekli olan önlemlerin alınması şarttır.

Endonezya ile ilgili bir makalede, bu ülkenin içinden çıkmış olan bir büyük iş adamının normal koşullarda karşı karşıya geldiği bir olay, her açıdan öğretici olduğu için bu konuyu kısaca burada özetlemek de genel yarar vardır. Endonezya Hollanda desteğinden yararlandığı için ülke ticaret ve ekonomi alanlarında bu ülkeden gelen destek ve yardımlardan yararlanmaktadır. Bu gibi durumlarda Hollandalı ve Endonezyalı iş adamları zaman zaman bir araya gelerek ortaklaşa hareket ettikleri görülebilmektedir. Bu gibi örneklerden birisi Türkiye’de yaşanmış ve Endonezyalı bir iş adamı Hollandalı ortağının destekleri ile bir Türk bilim adamına kalıcı bir barış düzeni önerisinde bulunmuştur. Endonezyalı iş adamı iki binli yılların başlarında Türk bilim adamını davet ederek kendisinden açıkça siyasal çıkış için bir talepte bulunmuştur. Türk kamuoyunun yakından tanıdığı bilim adamının siyasal ve hukuksal konularda var olan birikiminden yararlanmak isteyenlerin istedikleri görüş, siyaset ya da işlemler hakkında bilgi alışverişinde bulundukları Türk bilim adamı ile Endonezyalı iş ve ticaret adamı iki binli yılların içinden çıkarak geleceğin dünyası, Türkiye’si ve de Endonezya’sı hakkında görüş alışverişlerinde karşılıklı bulunmuşlardır. Endonezyalı ticaret adamı Türkiye ile birlikte merkezi coğrafya üzerinden evrensel güvenliğin sağlanabileceğini ve bunun içinde kesinlikle yeni bir siyasal partinin kurulması gerektiğini dile getirerek, vakit kaybetmeden bir an önce batı emperyalizminin karşısına çıkacak ve batıdan gelecek tüm saldırılara karşı duracak, yaklaşmakta olan savaşlar döneminin atlatılabilmesini sağlayacak ve gerçek anlamda antiemperyalist mücadeleler yaparak, batı blokunun doğu bölgelerine saldırılarını çeşitli yollardan önleyerek dünya barışına katkıda bulunacaktır. Atatürk çizgisinde batı emperyalizmi karşıtı yeni bir siyasal parti ile NATO, ABD ve batılı emperyalist devletlerinin Türkiye’yi kullanmalarına fırsat vermeyecek, yeni bir siyasal parti ile Türkiye’de ikinci Kuvayı Milliye mücadelesini kazanacak bir büyük siyasal oluşuma gereksinme olduğunu ve bu amaçla kurulacak partinin ve böylesine bir direnişin tüm ulus devlet yönetimlerini etkileyerek, bunlar üzerinden üçüncü bir dünya savaşının ortaya çıkartılmasının önlenebileceğini Endonezyalı iş adamı Türk bilim adamına aktarmıştır.

Türk bilim adamı şaşkınlıkla Endonezyalı ticaret adamını dinlerken parasının olmadığını ve hiç bir gizli ya da açık bir desteğe sahip olmadığını, siyaset için çok büyük sermaye gereği olduğunu, ayrıca gizli ya da açık hiç bir örgütün elemanı olmadığını, açıkça dile getirdiği zaman bu konuda isimsiz bir bilim adamı konumunda bulunan çeşitli isimlerin yeni bir ulusal kurtuluş mücadelesi için yeni bir kadro olarak eğitilmesi gerektiğini, bu işlerle ilgili olarak bankalar arası düzende var olan barış fonlarından her zaman yararlanmanın ve destek sağlamanın her zaman mümkün olduğunu, işe öncelikle ekonomi ile başlanması gerektiğini, bütün bankaların barış fonları üzerinden yönlendireceği bazı fonlar aracılığı ile savaşlara karşı duracak ve savaş karşıtı hareketler ile girişimleri örgütleyecek yeni adımların atılmasına gereksinme bulunduğunu bu çizgide geliştirilecek, siyasal eylemlerin dünya ve ülke barışlarına yardımcı olacak bir biçimde ele alınmaları gerekliliği konuşularak, Türkiye üzerinden bir Üçüncü Dünya Savaşı çıkarmak projesinin kesinlikle önlenmesi gerektiği açıkça vurgulanmıştır. Büyük devletlerin öncelikle Irak, ikinci olarak Suriye ve üçüncü adım olarak İran’a saldırmaları ile üçüncü dünya savaşının çıkartılacağını ve bunun ancak Türkiye üzerinden geliştirilecek siyasal ve askeri girişimlerle önlenebileceğini, eğer savaşa müdahale edilmezse o zaman Rusya, İran, Çin ve Hindistan gibi büyük Asya ülkelerinin de üçüncü cihan savaşına girmek zorunda kalacaklarını ve daha sonra da diğer dünya devletlerinin bu savaşa katılacağını, böylece en sonunda üçüncü dünya savaşının ana hedef olarak çıkartılacağını Endonezyalı ticaret adamı Türk bilim adamına açıkça söylemiştir.

Türk aydınlarının ve halkının bir an önce uyanarak devleti ve milleti yok edebilecek patlamalara yol açılabilecek kışkırtmalarla, üçüncü dünya savaşının çok kolay çıkartılabileceğini, böyle bir savaşa karşı acilen antiemperyalist bir örgütlenme içine girilmesi gerektiğini, bu nedenle savaşın başlamadan önce önlenmesi gerektiğini dile getirerek, Orta Doğu savaşının İran’a sıçramasından önce durdurulması gerektiğini ve bu konuda merkezi ülkenin Türkiye olduğunu açıkça dile getirmiştir. Endonezyalı aydın iş adamı Türkiye’nin dikkatini çekerken, bu sorunun NATO çerçevesinde çözülemeyeceğini, NATO’nun devreye girmesiyle birlikte NATO üyesi olan batılı ülkelerin askeri işgalleri ile önce İran’ın ve daha sonra da hedef olarak Rusya’nın saldırı ve işgal tehditleri altında olduklarını söylemiştir. Ayrıca bütün Asya ülkelerinin savaşlara karşı olduklarını aynı zamanda her türlü savaş karşıtı eylemlere tüm Asya ülkelerinin birlik çatısı altında bir araya gelerek karşı çıkacağını, savaşa en son Çin’in gireceğini ve bu doğrultuda tüm Asya ülkelerinin gerekirse Çin’e karşı çıkarak üçüncü dünya savaşını önleyebilmek üzere mücadeleye kalkışacaklarını, Endonezyalı tüccar kişi Türk bilim adamına anlatmıştır. Batı bölgesinde çıkmış olan dünya savaşlarının yeni dönemde Orta Doğu ve Orta Asya hattı üzerinde yapılacağı gibi bazı gelişmeler son yıllardaki uluslararası hareketlerde eskisine oranla daha fazla gündeme gelmiştir.

İki dünya savaşı geçirmiş ve 100 milyondan fazla bir nüfusu bu savaşlarda kurban vermiş olan uluslararası dünya ve insanlık, bir Üçüncü Dünya Savaşı ile yeniden milyonlarca insanını kaybetmeye karşı çıkacaktır. NATO, Amerika, İngiltere, Fransa ve İsrail gibi emperyal devletlere ve örgütlere karşı bir büyük mücadelenin dünya barışı için verilmesi gerektiği giderek iyice ortaya çıkmaktadır. Orta Asya’dan bir Endonezyalı tüccar adamın Türkiye’ye gelerek batı emperyalizminin ancak Anadolu toprakları üzerinde durdurulabileceğini, bu amaçla Türkiye’nin bağımsız bir devlet olarak yeniden yapılanması gerektiğini, antiemperyalist çizgide yeni bir partinin kurularak, bütün dünya ülkelerinin ortak katılımları ve destekleri ile küresel bir barış düzeninin oluşturulabileceğini Türk bilim adamına anlatırken aynı zamanda Endonezya ülkesi üzerinden Türk devletine yönelen bir çağrı ile de giderek saldırı örgütüne dönüşen NATO ile komşu ülkelere karşı bir askeri harekete Türkiye’nin kalkışmaması gerektiğini açıkça dile getirmiştir. Türk bilim adamı aracılığı ile hem Türk ulusuna hem de Türk devletine barıştan yana bir tavır sergilemeye çalışmıştır. İnsanlığın geleceği için anlayana çok şey ifade eden bu çağrı dikkate alınırsa, Orta Asya ve Orta Doğu devletleri bir merkezi direniş hareketine kalkışacaktır.

.....

Yazarın tüm yazıları için tıklayınız

.....

Anahtar Kelimeler:
Prof. Dr. Anıl Çeçen
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.