1894 yılında Sivas 'ın Şarkışla İlçesinin Sivrialan Köyünde dünyaya gelmiştir. Babası Karaca Ahmet, Annesi ise Gülizar Hatun 'dur. Yedi yaşına kadar akranları gibi sağlam ve gürbüz bir çocuk iken yedi yaşında yakalanmış olduğu çiçek hastalığı sonucu sol gözünü kaybetmiş, sağ gözüne de perde inmiştir. Annesi inek sağımı yaptığı sırada annesinin başında beklerken; ineğin tepmesi sonucu, nispeten görebildiği sağ gözünü de kaybetmiştir. Babası Karaca Ahmet karanlık ve ızdırap ile dolu bir hayatın içine düşmüş olan oğlunu, düştüğü boşluktan kurtarmak için 10 yaşında bağlama ile tanıştırmıştır.
İlk bağlama eğitimlerini köylüleri Molla Hüseyin 'den daha sonra da baba dostu Çamşıhlı Ali Ağa 'dan almıştır. 1933 yılana kadar Pir Sultan Abdal, Aşık Kerem, Karacaoğlan, Yunus Emre ve Emrah gibi tanınmış ustaların eserlerini saz ile çalıp söylemiştir.
1919 yılında ilk evliliğini yapmış ve evliliğinin iki yıl sonrasında annesi ve babasını kısa aralıklarla kaybetmiştir. Annesi ve babasının ölümü ile derin acıları yaşarken üstüne üstlük bir de eşi onu terk etmiştir. Çaresizlik içinde çırpınırken 1921 yılında hayatını ikinci eşi Gülizar Hanım ile birleştirmiştir. Bu evliliğinden altı çocuğu olmuştur.
Ömrü yoksulluk, çaresizlik ve çileler içinde geçerken 1933 yılında Sivas Aşıklar Bayramına katılmıştır. Orada okumuş olduğu 'Türkiye 'nin ihyası Hazreti Gazi' şiiri ile dikkat çekmiştir. Ahmet Kutsi Tecer 'in ilgisine mazhar olmuş, böylece Köy Enstitülerinde bir süre saz öğretmenliği yapmıştır. Hasret şiirlerinin birikimi bu yıllarda olmuştur.  
Şiirlerinde birlik ve bütünlük mesajları vermiş, bilim ve teknolojiyi önemseyip benimsemiş, her zaman özünde ve sözünde samimi olmuştur. Sadık yarim dediği kara toprakta yeşerttikleriyle de murada ermiş, bilinçli bir ziraatçı olmayı da başarmıştır. 
Yarım yüzyıldan fazla sanatına gönül vermiş olması karşılıksız bırakılmamış ve 1965 yılında, ana dilimiz ve milli birliğimize katkılarından dolayı özel kanunla Vatan Hizmet tertibinden Türkiye Büyük Millet Meclisi O'na maaş bağlamıştır.
Karanlıklar dünyasından aydınlıklar çıkarabilen, aşıklık geleneğinin unutulmaya yüz tuttuğu bir zamanda ortaya çıkan ve 20. yüzyıl Türk Halk Şiirinin önde gelen siması olarak kendini kabul ettiren Anadolu insanı Aşık Veysel Şatıroğlu 'dur. Anadolu 'nun Veysel 'i 21 Mart 1973 tarihinde sadık yari kara toprakla kucaklaşarak aramızdan ayrılmıştır.

Anadolu 'nun Aşık Veysel 'inin;
 
'Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldeyim
Gidiyorum gündüz gece

Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm aynı zamanda
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece

Uykuda dahi yürüyom

Kalmaya sebep arıyom
Gidenleri hep görüyom
Gidiyorum gündüz gece

Kırk dokuz yıl bu yollarda, 
Ovada, dağda, çöllerde, 
Düşmüşüm gurbet ellerde, 
Gidiyorum gündüz gece.

Düşünülürse derince 
Irak görünür görünce 
Yol bir dakka miktarınca
Gidiyorum gündüz gece


Şaşar Veysel iş bu hale
Gah ağlaya gah güle
Yetişmek için menzile
Gidiyorum gündüz gece' şiirini bu günlerde sessizce yine bir Anadolu evladı olan Anadolu 'nun Kemal 'i söylüyor, sesini duyuyor musunuz ?..


Anadolu 'nun Kemal 'i 'Uzun ince bir yoldayım' şiirini o kadar sessiz ve içten söylüyor ki milyarlarca yıldır duyanlar duyuyor bu şiiri, duymayanlar duymuyor.

Anadolu 'nun Kemal 'i Anadolu gibi sessiz sakin, hoşgörülü, insancıl, hisli, sağduyulu, vefakar, emeğin değerini bilen, kendi halinde efendi bir adam... Kemal adı ile aklıma geldiğinde 'İnsan-ı Kamil' ifadesi gelip yerleşiyor hafsalama... Biliyorum bazıları yıkama yağlama gibi algılayacak bu yazdığımı... Lakin biz özgürlüklerden yana olan insanlarız; kim ne düşünürse düşünsün, ne söylerse söylesin, sonuç da bizim de dinleyeceğimiz Aşık Veysel ayarında söyleyenler olacaktır. Alınmasın kimse ve kimse değerlerini de unutmasın...

Anadolu 'nun Kemal'i Anadolu 'nun ozanı Aşık Veysel 'in 'Uzun ince bir yoldayım' diye başlayıp, 'Gidiyorum gündüz gece' ile devam eden şiirini okuyarak ve hatta türküsünü söyleyerek yürüyor. Bu barışçıl yürüyüşe akıl ve vicdan sahibi herkesin destek vermesi gerektiği görüşünü savunuyorum ben...

Neden mi?
Sorunuza karşılık ben de size bir soru sorayım o zaman...
Bu ülkeye; özgürlükleri kısıtlayan, bağnaz düşünceleri körükleyen, etnik köken, din, mezhep, cinsiyet gibi kategorilere bölerek insanları ayrıştıran, şiddeti özendiren bir iktidar mı yakışır yoksa, Aşık Veysel gibi hayatında hiç kitap okumasa, okuyamasa bile kitap gibi hayatlar yaşayan adamların savunduğu ve bugün itibarıyla Kemal Kılıçdaroğlu 'nun temsil ettiği ADALET, barış, kardeşlik, birlikte yaşama kültürü, hoşgörü, mütevazilik ve de çağdaşlaşma gibi değerleri savunan bir iktidar  mı yakışır?   
 
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.