(Ben sizi burada ilk defa görüyorum)...
Belediye meclis üyesi seçimleri arifesiydi...
Dönem itibariyle siyasete yeni girmiştim. Ve genel yapıdaki hakim olan grup anlayışı üzerinden, küçük bir grup ile başlamıştım siyasete... Küçük olmasına rağmen çok ilkeli hareket eden etkili bir grubumuz vardı. Hemen hemen her akşam toplanır, yarın veya önümüzdeki günlerde neler yapacağımızı, nasıl davranacağımızı belirler ve onun üzerinden hareket ederdik. Bu konuda oldukça ilkeli bir davranış sergiledik. Grubumuz küçük olmasına rağmen hali hazırda parti içinde iktidar olan kitlenin de dikkatini çekmişti. Grup üyeleri olarak; genel karakteristik yapılarımız gereği grup olayına karşı olduğumuz için, sonraki süreçte grubumuz dağıldı.
O dönem hemen hemen hepimiz belediye meclis üyesi aday adayı olarak müracaatlarımızı yaptık. Gruptaki arkadaşlarım siyasete benden önce müdahil oldukları için biraz daha kolay aday adayı oldular. Ben de arkadaşlarımın sayesinde kolay oldum lakin dosyamı hazırlayıp ilçe başkanlığına müracaat ettiğimde, müracaatları alan arkadaşlar arasında beni karşılayan arkadaşım, dosyamı alırken daha merhaba bile demeden 'ben sizi burada ilk defa görüyorum' dedi. Evet haklıydı, ilk defa ilçe başkanlığını ziyaret ediyordum.
Partimizde genel başkanlık değişikliğinden sonra; Deniz Baykal döneminde üye olmuş olmama rağmen, Kemal Kılıçdaroğlu 'nun herkesime açmış olduğu kollarını boş bırakmamak anlamında siyasete ilgi duymuş, girmiş ve de bahsettiğim küçük grup ile de çalışmaya başlamıştım.
Beni 'ben sizi burada ilk defa görüyorum' diye karşılayan partili arkadaşım haklıydı. İlk defa ilçe başkanlığına girmiştim ve daha 'bismillah' bile demeden, kafadan belediye meclis üyesi aday adayı dosyamı vermiştim. Beni karşılayan arkadaşım kendi açısından haklı olmasına rağmen söylediği ile benim bütün dünyamı yıkmıştı.
Ben işçi çocuğuydum, çok zor şartlarda bir hayat yaşamıştım. 8 yaşında iş hayatına başlamış, hem okumuş, hem çalışmış, kendime iyi kötü bir hayat kurmuştum. Kırklı yaşlara ulaşmış, tecrübelerimi sosyal yaşama aktarabilmek anlamında benim evim diye düşündüğüm Cumhuriyet Halk Partisi 'ne müracaat etmiştim.
Anadolu insanıydım ben, bir kapıyı çaldığımda, 'kimsin' sorusuna 'Tanrı misafiri' cevabı verecek kültürden geliyordum ve nitekim çaldığım kapının sahibinin, benim 'Tanrı misafiriyim' cevabımdan sonra kapıyı ardına kadar bana açmasını, 'hoş geldin, kimsin, nesin, kimlerdensin, aç mısın, tok musun, çay içer misin, bir kahve yapayım ister misin' sorularından sonra 'gideceğin yer var mı, ya kalacak yerin, bir çul sereyim şuraya uzan, dinlen, sonra konuşuruz' demesini beklerdim, 'ben sizi burada ilk defa görüyorum' sözleri beni bitirmişti. O kadar kırıldım ki; o anı bırakın, o andan sonra bugüne kadar Türkçem ve anlatımım iyi olmasına rağmen bu kırgınlığımı anlatabilecek bir ifade geliştiremedim.
Sosyal yönü güçlü olan bir yapımız olduğundan belli bir süre sonra ilçe başkanımızın odasına misafir olduk. Tabii ki çok etkilendiğim bir olay olduğu için bu konuyu ilçe başkanımıza anlattım; 'Sayın başkanım, ben ilçe başkanlığınıza belediye meclis üyesi aday adaylığı dosyamı verirken böyle bir olayla karşılaştım, sizin yönetim kurulu üyeniz veyahut çalışanınız bana böyle bir şey söyledi, bu beni çok kırdı, bu doğru bir davranış değil' dedim. Ve ilçe başkanı arkadaşımdan hayatımın cevabını aldım, bana 'belki de o arkadaş doğru söylemiştir' dedi, sayın ilçe başkanımız. Vay... Vay... Vay...
Ve o an itibariyle partimiz ile ilgili kararımı verdim; parti içi mücadele de olsa, kendi kendime "Mustafa Kemal 'in 'Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, o satıh bütün vatandır, vatanın her karış toprağı vatandaş kanı ile sulanmadıkça o vatan terk olunamaz' şiarı benim yaşam biçimimdir ve şu an tam yeri ve de zamanıdır" dedim.
Bursa 'nın lodosu meşhurdur, bilirsiniz. Ben çocukluğumda; o lodosa karşı koşar ve o dönemde bedenimi taşıyabilecek olmasına rağmen o lodosa karşı koyar ve yüksek sesle bağırırdım; 'hadi bakalım, gücün yeterse şayet; yık beni, beni yıkamazsın, buna gücün yetmez' diye... Lodos beni yıkabilirdi belki ama karşısında benim koymuş olduğum mücadele iradesi önemliydi, bu bir nevi dayanıklılığı arttırma anlamında uygulamalı eğitimdi.
Bana karşı yapılmış olan bu insanımsı tepkiler benim mücadele hırsıma tavan yaptırdı. Sakin karakterli bir insanım ama kontrol edilmesi güç agresif bir davranış tarzım da var... Lakin; 'kontrolsüz güç, güç değildir' söylemini de şiar edinmiş olduğum için kontrolsüz olduğum veya olabileceğim de pek düşünülemez doğrusu.
Belediye meclis üyesi aday adaylığı sürecimde yapmış olduğumuz çalışmalarda birlikte hareket ettiğim arkadaşlarımın yüksek performanslı çalışmaları ile ön seçime girme kararı vererek hep birlikte ön seçime girdik. Normal şartlarda tanıdıklarımın yardımı ile belki de kontenjan adayı olarak yer bulma ihtimalim olmasına rağmen koşulsuz ve şartsız ön seçime girme iradesini ortaya koydum. Ön seçime girdim ve çok az tanınmama rağmen ön seçimde seçilen 21 aday arasında yer aldım. 21 aday içinde bir arkadaşımız evraklarını teslim edemeyince 20. sırada ve Yıldırım İlçemizde toplam 40 Belediye Meclis Üyesi adayı içinde sonuncu olarak yer aldım. Bu benim için oldukça önemli bir sonuçtu. Grup arkadaşlarımın emekleri çok olmasına rağmen kararlı bir mücadelenin olumlu bir sonucunu aldığıma inandım ve hala da buna inanıyorum. Dönem itibarıyla beraber mücadele ettiğimiz arkadaşlarımı yürekten kutluyorum, onlara samimi emeklerinden dolayı takdir ve teşekkürlerimi sunuyorum.
Daha sonra siyasi gelişmeler neticesinde; Yıldırım 'da İlçe Başkanlığı seçimlerinde muhalif listede yönetim kurulu adayı olarak yer alarak bir ilçe başkanlığı seçimi yaşadım ve bulunduğum liste kaybetti. Bu seçim döneminde yaşananları çok iyi gözlemlediğim için yenilgiyi normal karşıladım. Bizim tarafta yapılmış taktik hataları vardı ve bunun bedeli de seçim kaybedilerek tarafımızdan ödenmiş oldu.
Daha sonraki dönemlerde; ilçe başkanlığı seçimlerinden sonra doğal süreç olarak yaşanan bir önceki dönem il başkanlığı seçiminde ilk defa kazanan listede yer aldım. Sevgili abim, geçmiş dönem il başkanımız Şadi Özdemir, bir önceki dönem İl Başkanlığı seçiminin olduğu gün, saat 11:00 civarı beni cep telefonumdan arayıp; 'biz seni listeye yazdık ama sana söylemeyi unuttuk' dedi. Ben de şaşkın bir vaziyette 'a öyle mi, o zaman ben giyinip seçimin yapılacağı salona ineyim' dedim ve telefonu kapattığım gibi giyinip, hazırlandım, evden çıktım, salona doğru yola koyuldum. Geçmiş dönem İl Başkanımız Şadi Özdemir 'e ben; 'Şadi Abi' diye hitap ederim, onunla yaklaşık 25 yıl kadar öncelerden iş hayatından tanışırız. Ben samimi bir adamım, Şadi Abi ile ticari ilişkimi çok prensipli çalıştığı için sonlandırdım.
Dönem itibarıyla çalıştığımızda; o, bilgisayar ve bilgi işlem sektöründe hizmet veren firmalarında çok ilkeli çalıştığından ve bizim bulunduğumuz alanda serbest piyasa ekonomisinin yaratmış olduğu bezgin, savruk çalışma ve ödeme koşulları onun ilkelerine uymuyordu. Ben aracı konumda olduğum için ve iki anlayış arasında denge oluşturamadığım için çalışmamı kesmiştim. Bunlar şahsi ilişkilere bağlı olmayan ekonomik şartların getirileri neticesinde oluşan, yine ekonomik ilişkilerdi. Benim hafızamda Şadi Abi, ilkeli, prensipli, akılcı bir yönetim anlayışı olan ve ticari başarılarında da bunu ispatlamış bir adamdı. Velhasıl severim ben Şadi Özdemir 'i... Kimse kimsenin keyfinin kahyası değil...
Ve dediğim gibi önceki dönem il başkanlığı seçimini kazandık o gün biz... İlk defa seçim kazanan bir listedeydim... Nasıl davranmak gerekirdi ki?