21 Ekim 2017...
Günün adı;
Ahmet Taner Kışlalı...
Ölüm yıldönümüydü...
O gün için günlük işlerimi yoluna koyduğumda, akşama doğru koşa koşa Yıldırım Belediyesi 'nin önündeki Ahmet Taner Kışlalı Meydanı 'na gittim.
Meydanda kendisi için hazırlanmış büstün önünde dikildim. Kendimce bu toprakların aydınlanması için vermiş olduğu mücadele için kendisine bir nevi teşekkür ettim ve de ruhuna ulaşması anlamında da dua ettim.

Bu arada yeri gelmişken; bana bir aydınımızı anabilme hissiyatını yaşatan meydana, ismin verilmesinde birinci derecede katkısı olan, dönemin belediye başkanı ve aynı zamanda da meslektaş büyüğüm Ramazan Altınöz'e teşekkür ediyorum...

Belediyenin önüne ulaştığımda ilk önce meydana doğru giden uzunca yürüyüş yolundan ilerledim. İnsanların nefes alması için yapılmış olan bu alanda banklarda oturan bir iki yaşlı insanımız vardı. Yeşil alandaki banklarda oturanlar sanki çok da tekin insanlara benzemiyorlardı.

Geçenlerde de bir ara orada, belediye önündeki durakta otobüs beklerken, polislerimizin, o banklarda oturanların üzerlerini aradıklarına ve hatta üzerlerinde de uyuşturucu madde bulduklarına tanık olmuştum.
O bölgedeki bir iki tane kafe lokanta gibi dükkanlarda, yok denecek kadar az müşteri mevcuttu. İleriye doğru yürümeye devam ettiğimde çocuk parkında tamamen Suriyeli kadınların çocuklarını eğlendirdiklerine tanık oldum. Biraz daha ilerde üç tane Suriyeli genç dikilmiş kendi dillerinde aralarında sohbet ediyorlardı.

O esnada dikildikleri yerde, hemen üstlerinde dalgalanan bayrağımız dikkatimi çekti. Baktım, bayrak bile mahzun...
Manzara-i umumiye hiç de iç açıcı değildi tabii ki...

Sağ tarafta yapılmakta olan imam hatip okulu inşaatı dikkatimi çekti... 
Eski okul yıkılmış ve yenileniyordu ki; o uygulamadaki özensiz, zevksiz, ruhsuz inşaat hastalığının etkileri hemen insanın gözüne çarpıyordu.
Okulun arkasına doğru ve okul inşaat bloklarının tam ortasında bulunan cami görüntüsü biraz yüreğimi serinletti ama yine de o an için içimde kaybedilmiş bir rövanşın hissiyatı oluşmuştu.
Kime karşı?
En yakın bildiğin kardeşlerin, komşuların, senin insanların, benim insanlarım, hepimizin, bu toprağın insanlarına karşı...

Çok acı...
Her şeyiyle çok acı...
Kaybettiğimiz rövanşı getiren, kaybettiğimiz insanlarımıza bakar mısınız;
* İktidarı rahatsız edici yazılar yazan Sabahattin Ali (2 Nisan 1948)...
* Sağduyu ile yaklaştığı ülke sorunlarında siyasetçilerin bilhassa terör ve ekonomi konularında uzlaşması gerektiğini yazan Abdi İpekçi (1 Şubat 1979)...
* 'Ülkemizde bu kanlı planı bozacak, faşizm tehlikesini yok edecek güçler ve olanaklar vardır. Faşizmi tüm örgüt ve yuvalarıyla yok etmenin, bunalımdan kesin kurtulmanın, ülkemizin ve halkımızın sorunlarını çözümlemenin yolu da anti-faşist, anti-emperyalist, anti-tekel, anti-şoven güçlerin cephesinden, bu cephe güçlerinin ortak iktidarından geçiyor. Gerçek kalıcı çözüm sosyalizme açılan ileri demokratik iktidarın kurulmasıdır' diyen Kemal Türkler (22 Temmuz 1980)...
* Atatürkçü ve Laik çizgi de sert yazılar kaleme alan Çetin Emeç (7 Mart 1990)...
* Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim; halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım? diyen Turan Dursun (4 Eylül 1990)...
* '...Kadın hakları ile ilgili en büyük devrimi İslamiyet getirmiştir. Fakat onu yanlış anlatanların ve öğrenenlerin yüzyıllar boyunca süren tutumlarından ötürü Müslüman kadını, kendi yuvasında yüzyıllar boyunca en doğal haklarını yitirmiş olarak yaşamak zorunda bırakılmıştı...' diyen Bahriye Üçok (6 Ekim 1990)...
* 8 Ocak 1993 tarihli yazısında istihbarat ajanlarıyla Kürt milliyetçileri arasındaki ilişkileri ortaya koyan belgeleri yakından açıklayacağını duyurmuş olan Uğur Mumcu (24 Ocak 1993)...
* Atatürkçü ve laik kimliği ile tanınan Ahmet Taner Kışlalı (21 Ekim 1999)...
* 'Türkiye’deki tüm ulusalcıları, Fethullahçı tehlikeye karşı çok geç olmadan birlikte hareket etmeye; istihbarat birimlerindeki Fethullahçı unsurların temizlenmesi için kamuoyu oluşturmaya çağırıyorum' Necip Hablemitoğlu (18 Aralık 2002)...

Bu insanların hepsi bizler gibi aydınlığı isteyen insanlardı...

Gazeteci kimliği de taşıyan bu aydınlarımızla savaşanlar; hiç farkında olamadılar biliyorum ama oysa bizler hep beraber, hepsi için istemiştik aydınlığı...
Ne geldiyse başımıza baş imam yüzünden gelmişken hala bu ısrar niye bilemiyorum...
Oysa insan yetiştirmek olmalıydı amaç...
Lakin her zamanki gibi insan öldürme ile sonuçlandı...

Ahmet Taner Kışlalı...
İşte yanı başındayım ve sen de gönlümdesin benim, diğer bütün devrim şehitleri gibi... 
Aydınlık için yandın, ışığımız oldun...
Benimki de bir umut işte ve dilimde Nazım 'ın mısraları ile;
'Sen yanmazsan, 
 Ben yanmazsam,
 Biz yanmazsak, 
 Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa !..'

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.