ABD Başkanı Trump, 3 Kasım’da yapılacak Başkanlık Seçimi’ne ilişkin yürüttüğü kampanyada, kamu sağlığı uzmanların uyarılarına rağmen kapalı alanda çok sayıda destekçisiyle bir araya geliyor. Salgınla mücadele kurallarını takmıyor.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ayasofya ile Malazgirt etkinlikleri ve Giresun mitinginin yanı sıra, ‘100 Bin Yeni Üye' programını, (salgın şartları nedeniyle sınırlı katılımla yapıldığını söylese de) kalabalık bir üye topluluğuyla İstanbul’da, Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleştiriyor, aldırmıyor.
Erdoğan ile Trump’ın birçok eylem ve söylemi birbirine benziyor da kim kimi taklit ediyor kestiremiyorum.
Ancak, çıplak gerçek şu ki: ABD’de koronavirüsten ölenlerin sayısı 194 bini aştı, Türkiye’de ise 7 bini geçti ve salgın giderek yayılıyor.
Salgının yükünü canı pahasına sırtlanan sağlık personeli yorgun, saldırılardan dolayı yılgın, haklarının ödenmemesinden ötürü buruk vaziyette çalışıyor, durmadan çalışıyor.
BİR MÜHENDİSTEN SAĞLIK ÇALIŞANLARINA ÖVGÜ
Sağlık personelinin fedakarlığını bakın bir mühendis nasıl anlatıyor:
Şu “evde kal“ günlerinin en iyi tarafı, bana düşünmek için epey bir zaman tanımış olmasıydı...
Ben özel sektör de çalışan bir mühendisim... Ben ve çevremde tanıdığım özel sektör çalışanları, paramızın ödenmediği anda projeyi yırtar atarız veya peyder pey işi yaparak kendimizi güvenceye alırız yahut olmadı işi bırakırız... Ve Olur biter.....
Kimse de bizlere ‘bu işleri yapacaksın, çalışacaksın’ demez, diyemez de.....
Son günlerde bu salgın nedeniyle olsa gerek herkes gibi ben de sağlık camiasını gerçek anlamıyla yeni yeni tanımaya başladığımı farkettim....
Birden Eğer onlar da bizim gibi davranırsa diye bir telaş aldı beni...
Öyle ya, bile isteye olağanüstü bulaşıcılığı olan hastaları ben niye muayene edeyim..????!!!!!
Üstelik niçin böylesine bir ölüm riskini göze alayım..!!!???
Baktım ki olacak gibi değil, biraz araştırınca, 1 ay önceden ”izin rapor istifa” hepsinin zaten yasaklanmış olduğunu öğrendim.
Buna rağmen istifa edenler olursa da, bu kişilerin bir daha kamuya alınmayacağı kamu ile iş yapamayacakları yazılmış...
Kendi adıma sevindim ama çıkarcı tarafımdan da utandım. İnanın bizim meslek grubuna bu dayatmayı kimse yaptıramazdı....
Mesela Ben her 2 bayramda da şehir dışındaki ailemi görmeye ziyarete giderim..
Meğer sağlık personeli en fazla bir bayram, ki o da nöbetlerini ayarlayabiliyorlarsa gidebiliyorlarmış.
Doğru ya !!!! adamlar gece gündüz nöbet usulü çalışıyor ve biz tatile giderken de meğer nöbet tutuyorlarmış....?
Siz hiç Nöbetçi bakkal ya da nöbetçi fırın duydunuz mu ?
Ama gece yarısı ‘canım sıkılıyor’ şikayetiyle yahut ‘elim kaşınıyor’ diye acile gidenler varmış.!!!
O zaman doktorun birinin de gece yarısı ‘ey fırıncı Çavdarlı bir ekmek istiyorum’ arzusunu ülkece yerine getirmemiz gerekmez mi..???
Çok ironik.....
Üstelik bu adamların maaşları da sabit değilmiş , daha çok çalıştırılabilmek amacıyla performansa bağlanmışlar... ve maksimum çalışsa bile bir hekim ,
Maalesef Bir hakim/savcının aldığı maaşı bile alamıyormuş.. Üstelik bir uzman hekim en az 10-12 yıl eğitim alıyormuş.... 40 günlük ekstra Adli tatiller ve eğitimcilerin yaz tatili aklıma geldi de...!!!??
Adliye ve milli eğitim personeli çalışmazken, tatildeyken bile maaşlarını tam alırken ne yazık ki sağlık personelinin yıllardır doğru dürüst tatil yapmadığını üzülerek öğrendim....
Yapamadıklarını çünkü aldıkları paranın çoğunun döner sermayeye bağlı olduğunu ve izin alınca da aldıkları paranın kesildiğini biliyor muydunuz...!!!!!???
Ülkemizde entel muhabbetlerini saymazsak Sıklıkla 3 yerde HOCAM lafı geçiyor......
1/-Hastane,
2-/Cami
3-/Okul...
Lütfen Düşünelim.....!!!!!!!
Covid+ hasta öğrencileri okutacaksın deseler kaç öğretmen okula gider......
Ben gitmem...
Covid + Hastalar camiye gelecek deseler kaç imam namaz kıldırır......
Ben kıldırmam...
Covid+ sanıkların mahkemesi görülecek deseler kaç hakim mahkemeyi yürütür...
Ben Hayatta yapmam...
Sövdüğün, dövdüğün, maaşını vergimle ben ödüyorum diyerek aşağıladığın sağlık personeli, yine senin için veya sevdiklerin için canını hiçe sayarak
görevi başında...
Sadece1 dakika samimi olarak düşün ,
Sen yapar mıydın, sen yapabilir miydin...????
TOPLANTI VE GÖSTERİ ÖZGÜRLÜĞÜ!
Hekimler ve diğer sağlık personeli iktidara ‘acil önlem çağrısı’ yapmak için sembolik bir yürüyüş yapmak istedi, ancak o bile yasaklandı.
Valilerin yasak kararları tabii ki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun talimatına dayanıyordu. Soylu ise, yasaklar konusunda ters düştüğü kişi ve kurumların arasına bu kez Anayasa Mahkemesi Başkanını katıyordu.
Anayasa Mahkemesi ‘şehirler arası yollarda ve ana artellerde yürüyüş yasağı’ getiren yasa hükmünü iptal etti. Soylu öfkelendi, ‘AYM Başkanına sesleniyorum: Madem özgür bir ülkeyiz , polis koruması almana gerek yok. Bisikletinle işe git’ diye tepki gösterdi.
Süleyman Soylu nerelerden nereye gelmiş… Geçmişte, ‘demokrasi ve özgürlük’ söylemini bayrak yapmış partilerde siyaset yaparken, özgürlüğü kararlarıyla somutlaştıran bir hukukçu da görev yapıyordu.
O hukukçu, Yargıtay Sekizinci Ceza Dairesi Başkanı Naci Ünverdi.
Geçtiğimiz günlerde yaşamını yitiren Naci Ünver, çok sayıda demokratik karara imza atmıştı. Bergama’da siyanürle altın çıkartılmasına tepki gösterenler hakkında yerel mahkemenin verdiği mahkumiyet kararını bozan Ünver, ‘Bu demokratik bir karardır’ diyerek içtihat oluşturmuştu. Ünver, TBMM’de pankart açılmasına demokratik tepki çerçevesinde ceza verilmemesini de sağlamıştı. Susurluk dosyasını ve Erdoğan’ın 3 Kasım 2002’deki seçimlere girmesini engelleyen kararı onayan başkan olarak da bilinen Naci Ünver, aynı zamanda şiir, öykü kitapları ve romanları olan bir edebiyatçıydı.
Naci Ünver’in şu şiiri çok ünlüdür:
İşte demokrasinin öyküsü;
Kimi hükümdarlar burun uzatmışlar bacalara,
‘koyduğumuz yasaklara uymayanlar var mı’ diye,
Aldıklarında tütün kokusunu,
Vurdurmuşlar evdekilerin topunu,
Giderek değişmiş yasaklar,
Sanık sandalyesine oturtulmuş kitaplar,
Sadece kitaplar mı?
Bunları yazanlar,
Gizlice okuyanlar,
Ve de ozanlar.
Gün olmuş, ‘asalım’ demişler aykırı düşünenleri,
Sonunda ‘müebbet’ olmuş en ehveni,
Bir gün demokrasi gelecek demişler,
Umut bu ya, oturup beklemişler,
Bir ara gelir gibi olmuş demokrasi,
Bir de bakmışlar ki,
‘Yaşasın yasaklar’,
diye haykırıyor yasakçıbaşı.
Yargıtay Onursal Daire Başkanı Hamdi Yaver Aktan da, Naci Ünver’i şu sözlerle uğurladı sonsuzluğa:
Büyük hukukçuydu; kolektif özgürlüklerin önünü açandı. Toplanma ve gösteri yürüyüşlerine liberal hukuk penceresinden bakıyordu. Sert yasayı, belirli kavramları kullanarak özgürleştirici anlamına kavuşturuyordu. Bugün de uygulamada işlevleri olan ‘makul süre’, ‘demokratik tepki’ vb. kavramlarla yasayı özgürlükçü içerikte yorumluyordu.
O, benim başkanımdı!
Güle güle büyük başkanım Ünver!..
Işıklar içinde uyu!..
---
İYİ HAFTALAR
remzidilan_48@hotmail.com