Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşları ve Türk Ulusunun kahraman evlatlarının özverisiyle elde edilen kurtuluşun ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin 95’inci yaşını kutlamanın mutluluğunu yaşıyoruz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ortaya koyduğu 2023, 2053 ve 2071 hedeflerine, laik, demokratik Atatürk Cumhuriyetinin özü korunarak ve çağın gereklerine uygun gelişmeler sağlanarak ulaşılması tüm yurtseverlerin içten arzusudur.

Ancak, verilen mesajlar, ortaya konulan uygulamalar. dünyayı yönetenlerin bölgesel projeleri ve uzmanların komplo teorileri geleceğe dönük endişeleri giderek artırıyor.

Bu komplo teorilerinden birisi şöyle:

Andımızda söylenen “Türküm” vurgusu bir ırka, soya, kavme, aşirete ait bir “Etnik Kimliğe” değil, kendisine “Vatandaşlık bağı ile bağlanan” Kürt’e Laz’a Çerkes’e siyasi anlamda “Üst Kimlik” kazandıran “Türklük” vurgusunadır. Yani, “Tek Vatan-Tek Bayrak-Tek Millet” vurgusunadır. O vatanın adı “Türkiye Cumhuriyeti” bayrağı “Türk Bayrağı” milleti “Türk Milleti”dir. Ve “Türk Milleti” bir ırktan, kavimden, soydan değil, aynı kaderi paylaşan, aynı coğrafyada yaşayan, aynı acıları çeken ve birlikte bağımsızlık mücadelesi veren Türklerin, Kürtlerin, Lazların, Çerkeslerin vb. toplulukların bir arada yaşamasıdır.

“Etnik Kimlik”, “Üst Kimlik”, “Vatandaşlık”, “Siyasi Kimlik” tanımları bilimsel olarak bu kadar açık haldeyken neden birileri özellikle Türklük “Üst Kimliği” ve Andımızdan rahatsız olmaktadır?

İşte bu sorunun cevabı, CIA eski Ankara İstasyon Şefi Paul Bernard Henze tarafından 1990 yılında Rand Corporation Uzmanlarından Prof.Dr.Sabri Sayarı’ya hazırlattığı raporda saklıdır.

“Atatürk ilkeleri Yeni Dünya düzeniyle birlikte ölmüştür.”

1990 yılı, “Yeni Dünya Düzeni”ni kurmaya çalışan “Küresel Sistem” ve onun “Küresel Jandarması” ABD tarafından Türkiye ayağına yönelik operasyonların başladığı yıldır. Paul Henze için “Atatürk ilkelerini” öldüren Sabri Sayarı’nın hazırladığı bu raporla birlikte, CIA menşeli ABD kuramcıları, Türkiye Cumhuriyeti’nin Laik rejiminin değişmesi için seferber oldu. CIA analisti Graham Fuller, 26.02.1990’da Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan röportajında, “Kemalizm ölmüştür. Türkiye artık, İslam’ın günlük yaşamdaki rolünü yeniden düşünmelidir.” derken, Türkiye’ye yönelik yapılması planlanan operasyonun amacını da açık açık deklare etmiştir.

Hedefte Kemalizm adı altında Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal bütünlüğünü sağlayan Atatürk İlke ve İnkılapları vardır!

Atatürk ve değerlerinin neden hedefe alındığının cevabını veren, yine CIA analistlerinden Samuel Huntington olmuştur.

Huntington’un ilk olarak 1993 yılında ortaya attığı ve devamında 1996 yılında kitaplaştırdığı “Medeniyetler Çatışması” tezine göre, Atatürk, yıkılan Osmanlı Devleti’nin yerine kurucusu olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzünü, kendisini asla kabul etmeyecek olan Batıya dönerek hata yapmıştır. Huntington’a göre Atatürk Türkiyesi yüzünü Batıya değil Ortadoğu’da İslam Dünyası’nın liderliğine dönmeliydi. Asıl sorun İslam Coğrafyasındaydı ve Osmanlı Devletinin yıkılması sebebiyle bu coğrafya sahipsiz kalmıştı.

Türkiye Cumhuriyeti ve halkları, kuruluş aşamasında Atatürk’ün izlediği bu yanlış stratejinin bedelini daha fazla ödememeliydi. Çünkü, “Medeniyetler Çatışması” tezine göre, dünya, “Batı, Latin Amerika, İslam, Çin, Hindu, Ortodoks, Japon ve Afrika” olarak 8 ana medeniyete bölünmeliydi. Bunun karşısında tek engel vardı o da kurucu lideri Atatürk olan Türkiye Cumhuriyetiydi. Yıkılıp “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” olarak yeniden kurulmalıydı.

Huntington, 1996 yılında bu tezini kitaplaştırırken, “Büyük Ortadoğu” kavramı yine ilk kez onun tarafından ortaya atıldı. Ortadoğu’daki İslam dünyasının dağınık halinden en çok “Radikal İslamcı Gruplar” yararlanıyor ve dolayısıyla bu da İsrail’in güvenliğini doğrudan tehdit ediyordu. İşte bu yüzden “Büyük Ortadoğu Projesi” hayata geçmeli, inşa edilecek “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” dağılmış olan İslam Coğrafyasını bir araya getirmeliydi.

Peki bu nasıl olacaktı?

Cevabı CIA analisti Graham Fuller verdi!

Fuller’e göre, Ortadoğu’daki Anti Amerikancı “Radikal İslamcı” akımların önünü kesmenin tek bir yolu vardı o da laik sistemleri desteklemekten değil, aksine “Radikal İslamcı Partileri” küresel kapitalist sistem içine çekecek ve özlerini dönüştürecek bir yaklaşımdan geçmekteydi. Batılıların Doğuda laiklik konusundaki ısrarcı tavırları bir anlam ifade etmiyordu. Üstelik, Müslümanların gündelik yaşamlarında dini nasıl yorumlayıp uyguladıkları ABD’nin stratejik çıkarlarını da ilgilendirmiyordu. ABD için önemli olan, bu ülke veya grupların Anti-Amerikancı olup olmadıklarıydı. Bunun için yapılması gereken tek bir şey vardı o da başta Türkiye olmak üzere “Ilımlı İslam Projesi”nin hayata geçirilmesiydi.

CIA’nın bir analisti “Medeniyetler Çatışması” tezi altında Laik Türkiye’nin yıkılıp Osmanlı ve İslami motiflere uygun şekilde yeniden kurulmasını tavsiye ederken bir diğer CIA analisti de bu yıkımın ancak “Ilımlı İslam Projesi”nin hayata geçirilmesiyle mümkün olacağını söylüyordu.

Yıl ise 1996…

Yani, FETÖ’nün kozasından çıkarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kılcallarına sızma operasyonuna başladığı yıl.

Refah Partisi ve tabanının “Radikal İslamcı” olarak yaftalandığı, tarikatların “Kökten Dinci Tehdit” olarak yansıtıldığı ve “İrticayla Mücadele” adı altında 28 Şubat Post Modern Darbenin hayata geçirildiği 1997 yılından 1 yıl önce!

Hiç birisi tesadüf ve spontane gelişmedi.

Graham Fuller’in “Ilımlı İslam Projesi” rol modeli Fetullah Gülen ile hayata geçirilmeye başlanırken 28 Şubat darbesinden 1 yıl sonra FETÖ’nün ilk “Yuvarlak Masa” toplantılarını gerçekleştirdiği “Abant Platformu” kuruldu. Ne kadar manidar ki; 23 Mart 1998’de yapılan 1. Abant Platformu Toplantısının konusu da, “İslam ve Laiklik” olarak seçildi.

Sonraki yıllarda başta “Türkiyeli” ve “Andımız” olmak üzere, ulusal birlik ve bütünlüğümüze yönelik ne kadar kavram varsa, “Abant Platformu” adı altında FETÖ ve ABD beslemesi Liberaller tarafından tartıştırılarak dejenere edildi. 2013 yılına gelindiğinde “Çözüm Süreci”ne yönelik hazırlanan “Demokratikleşme Paketiyle” önce andımız kaldırıldı ardından devlet kurumlarının başında bulunan “T.C” ifadesi.

Bugün, Danıştay 8. Daire tarafından "Andımız" hakkında verilen karara itiraz edenleri inceleyin genel çoğunluğunun geçmişte “Abant Platformu”na katılıp FETÖ ile birlikte ABD’nin “Yeni Türkiye Projesi”ni hayata geçirmek için var gücüyle çalışan isimler olduğunu göreceksiniz.

Bunların Andımız rahatsızlığı iddia ettikleri gibi "Faşizm" veya "Irkçılık" olduğu için değil!

Bunların tüm rahatsızlığı, 1990'da planlanan, 1993'de ilk tohumu atılan, 28 Şubat ve sonrasında filizlenen ve 2013 yılında meyvesini veren ABD Projesinin boşa düşmüş olması.

Projenin boşa düştüğünü sanmıyorum ama umarım ki öyledir.

***

Suudi vatandaşı muhalif gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda katledilmesi konusunda iki ülkede açılan soruşturma sürüyor. Kaşıkçının başkonsolosluğa girdiği 2 Ekim’de, ben de Ankara Esenboğa Havaalanı’nda karşıladığım ablamın valizini taşırken düşmüş sol elimin seçe parmağının tarak kemiğini kırmıştım. Doktorların boksör kırığı dedikleri olay nedeniyle sol kolum dirseğe kadar alçıya akındı.

Umarım benim kolumdaki alçının çıkartılacağı güne kadar Kaşıkçı’nın gizlenen cesedi de bulunur. Böylece, Suudi Kralının timsah gözyaşı dökerek kabul etmesinin ardından soluğu ABD’de alan Kaşıkçı’nın oğullarının yüreğindeki onarılmaz yaranın acısı bir nebze olsun azalır.

Bu arada, Türkiye’yi yönetenlerin, Kaşıkçı cinayeti soruşturmasını, -‘kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez’ misali- Suudi Yönetimini üzmeden idare (!) ettiği yorumlarına dikkat çekerken, Arapların özelliklerine ilişkin bazı söylemleri de aktarmak istiyorum.

Bakın, Arapları nasıl tanımlıyor AB'li bir bakan:

"Dünya nüfusunun yüzde 5'ni oluşturan Araplar, dünya silahlarının yüzde 50'sini satın alıyor ve bu silahlarla birbirlerini öldürüyorlar. Sonuç: Dünyadaki göçmenlerin yüzde 60'ı Araplardan oluşuyor. Ortak düşmanları İsrail'e karşı da sadece beddua üzerinden savaşıyorlar. Bedevîlikten bir türlü ümrana geçemiyorlar. İbn-i Haldun, asırlardır yanılmayı bekliyor !.."

1812-1878 yılları arasında yaşayan Azeri yazar-düşünür Mirza Fethali Ahundzade (Ahundov) ise, ''Dünyada Araplar kadar güzel masal uyduran, Farslar kadar bu masalı güzel anlatan, Türkler kadar bu masala inanan ikinci bir millet yoktur...'' diyor.

---

Bayramımız kutlu olsun.

İyi Haftalar.

remzidilan_48@hotmail.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.