Sel, deprem ve Almanya ile gerginlik geçen hafta gündemde öne çıkan konulardı.
Hepimizi üzen bu üç konunun yanı sıra elbette ki yaşanan başka gelişmeler de vardı. Bunlardan üçü dikkatimi çekti ve beni son derece etkiledi.
***
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Genelkurmay Başkanlığı Personel Plan Yönetim Daire Başkanı Mehmet Partigöç'ün bürosunda arama yaptırmıştı. Aramada ele geçirilen bilgi ve belgelerin bilirkişi incelemesini, savcılığın isteği üzerine Genelkurmay Başkanlığı üstlendi. İnceleme sonucu Savcılığa gönderilen bilirkişi raporunda ilginç bir belge dikkati çekti.
Raporda, 14 sayfadan oluşan ve imzasız olan belgenin 2014 yılında yapılan Yüksek Askeri Şura Toplantısından sonra hazırlandığı belirtiliyor.
Bilgi notu olarak değerlendirilen belgede, FETÖ’nün Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sızarak koca bir orduyu nasıl ele geçirmeye çalıştığına ilişkin ayrıntılı bir analiz yapılıyor ve şu uyarılarda bulunuluyor:
-Örgüt bu şekilde kadrolaşmaya devam ederse, TSK, savaşma kabiliyetini kaybeder. Gireceğimiz herhangi büyük çaplı ciddi bir silahlı çatışma durumunda, örgüt mensupları ağabeylerinden emir bekleyecek ve "savaşmayın" emri alırlarsa savaşmayacaktır. Örgütün dış kaynaklı olduğunun en büyük delili bu durumdur.
-Ermenistan, Barzani, Yunanistan veya Suriye gibi küçük çapta bile olsa herhangi bir silahlı güç, Türkiye'ye savaş ilan etse, örgüt elemanları "savaşmayın" emri aldığı takdirde, düşman bir günde Ankara'ya gelebilir.
-Örgüt, kendisini TSK içinde yeterince güçlü hissettiği anda bedeli Türkiye'yi kaybetmek dahi olsa ihtilâl yapmaktan çekinmeyecektir. TSK'ya hâkim olmak mutlak bir amaç içindir ve en geç 2017 yılında Türkiye'yi bir ihtilâl veya savaşa sürükleyeceklerdir.
Bilgi notunun Jandarma Genel Komutanlığı'ndaki FETÖ'cü komutanların listesine yer veren sayfasının kenarında, 31 Ocak 2015 tarihli ve kırmızı kalemle yazılmış, Genelkurmay Başkanı Necdet Özel'in "Sayın Jandarma Genel Komutanı, İnceleyin/Araştırın/Tetkik edin/Sonucu bana arz edin" yazısı ve parafı da bulunuyor.
Bu bilgilerin, 2014 ve 2015 Yüksek Askeri Şura’larında “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yıldız isimlerinin saf dışı edilerek, yerlerine darbecilerin yerleştirildiği” iddialarını doğrulayıp doğrulamadığını sayın okuyucularımızın takdirine bırakıyorum.
***
Geçen haftanın bir başka konusu da kamuoyu yoklamalarıydı.
İktidar partisine yakın olduğu söylenen anket şirketi MAK’ın Temmuz ayında yaptırdığı anketi her basın kuruluşu farklı yönleriyle değerlendirdi.
Benim ilgimi çeken ise yargının halini ortaya koyan soruya verilen yanıtlar oldu.
SORU - Herhangi bir nedenle yolunuz adliyeye düştüğünde (Sanık - Tanık - Müşteki) hakkınızda adil karar verileceğini düşünüyor musunuz?"
YANIT - Evet yüzde 19, Hayır yüzde 73, Kararsız/Görüş yok yüzde 8.
Rapordaki tespit de çok çarpıcı:
"Mahkemelere olan güvensizlik konusu; teferruatı nedeniyle basınla paylaşmadığımız bu sorunun alt sorularında; bayatlayan hukuk, farklı kişilere farklı hukuk, hakim takdirlerindeki korkunç makas, adli karara etki eden yan dallar (adli tıp raporları, bilir kişi ve uzman raporları vs), yetersiz savunma hakkı kullanamama gibi pek çok alt başlıkta yığılmaktadır."
Bu sonuçlar, ülkemizde “Adalet Yürüyüşü” yapılmasının ne kadar haklı ve yerinde olduğunu bir kez daha ortaya koymuyor mu ?..
***
AKP ve MHP'nin ortak hazırladığı, TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair Teklif, Meclis Anayasa Komisyonunda kabul edildi. Teklif bu hafta Genel Kurul Gündemi’ne gelecek. Meclisin bu nedenle hareketli günler yaşayacağını tahmin ediyoruz.
Başbakan Binali Yıldırım; “bu içtüzük değişikliğinin geçici olduğunu, 2019’daki seçimlerle Cumhurbaşkanlığı Hükümet (Başkanlık) Sistemi’ne geçilince yepyeni bir İçtüzük hazırlanacağını..” söylüyor.
Başbakanın bu açıklamasından, referandumda kabul edilen anayasa değişikliğine ilişkin uyum yasalarını Meclisten hızlı bir şekilde geçirmek için bu kısmi içtüzük değişikliğinin yürürlüğe konulmasına ihtiyaç var.
Bu içtüzük değişikliğiyle; muhalefetin uzun konuşmasının, engelleme taktikleri uygulamasının, sert sözler kullanmasının ve Genel Kurul’da görsel eylemlerde bulunmasının önlenmesi amaçlanıyor.
Muhalefet partilerinden CHP ve HDP bu değişikliklere şiddetle karşı, MHP iktidarın getirdiği değişikliği destekliyor.
Bu arada, içtüzük değişikliğinde gözden kaçan önemli bir nokta bulunduğunu söylüyor TBMM eski Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanı İbrahim Araç:
“Teklifin 1 inci maddesiyle İçtüzüğün 3 üncü maddesi değiştirilmektedir. Bu maddenin 3 üncü fıkrasındaki “Milletvekilleri andiçerek göreve başlarlar. Andiçmekten imtina eden milletvekilleri, milletvekili sıfatından kaynaklanan haklardan yararlanamazlar” hükmü önemli bir değişiklik içermektedir. Dolayısıyla esaslı sonuçlar doğuracaktır.
Anayasanın 81 inci maddesine göre de milletvekilleri and içerek görevlerine başlarlar. Milletvekilliği sıfatı ise; and içme ile değil, seçimlerin sonucuna göre seçimin yapıldığı tarihten itibaren kazanılmaktadır. Mecliste and içsin veya içmesin o kişi milletvekilidir. Görevi yerine getirmemekten dolayı özlük haklarından mahrum bırakılabilir ancak; yasama dokunulmazlığından yoksun bırakılamaz. Bunun için hükme “yasama dokunulmazlığı hariç” ifadesi kullanılmalıdır.
And içmekten imtina (vazgeçme) etmenin bir tanımı yapılmamıştır. Bunun yerine “and içilmediği sürece” ibaresinin kullanılması daha doğru olur kanaatindeyim.
Esasen Anayasanın 84/3 ncü maddesine göre özürsüz veya izinsiz olarak bir ay içerisinde toplam beş birleşime katılmayan milletvekilinin, milletvekilliği düşürülebilir. Bu hüküm uygulanırsa bu değişikliğe de gerek kalmaz..
İyi haftalar.
remzidilan_48@hotmail.com