Güney komşumuz Suriye’de terör örgütleri cirit atıyor. Bu yapıları yaratan, büyüten, besleyen süper güçler, bir yandan egemenlik alanları konusunda birbirleriyle pazarlık yaparken, diğer yandan ise bol bol silah satıyor.
Bölge ülkesi Türkiye, vatan toprağını korumak ve sınır güvenliğini sağlamak için bütün imkanlarını seferber etmiş bulunuyor. Düzenlenen diğer operasyonlarda olduğu gibi, Afrin’e yönelik 'Zeytin Dalı Harekatı’nda da, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başarıları hepimizi gururlandırırken, şehitlerimizin acısı yüreklerimizi dağlıyor.
Böylesi bir ortamın içerde yarattığı gerginliğin ise tahammül sınırlarını daralttığı gözleniyor. En küçük bir eleştiri, farklı görüş dahi hoşgörüyle karşılanmıyor, başlatılan tartışma bir alev topuna dönüşüyor. Bunun bir örneğini, Türk Tabipler Birliği’nin “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” açıklaması sonrasında yaşadık, yaşıyoruz.
Söz konusu açıklamanın ardından, bazı meslek örgütlerinin isminin önündeki “Türk” ve “Türkiye” sözcüklerinin kaldırılması, ayrıca, mevcut yapılarının değiştirilmesi hemen gündeme oturtuluverdi.
Hatırlanacağı gibi, Meslek kuruluşlarına yönelik tartışmalar 2009 yılında, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu tarafından hazırlanan Araştırma ve İnceleme Raporu’nun açıklanmasından sonra da alevlenmişti.
Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün talimatı üzerine Devlet Denetleme Kurulu’nun hazırladığı, 28 Eylül 2009 tarihini taşıyan bin sayfayı aşkın raporda, konunun bütün yönleriyle araştırıldığı, Avrupa ülkelerindeki uygulamaların incelendiği belirtiliyor ve bunlar ayrıntılı şekilde tek tek anlatılıyor. Sonuç bölümünde de, Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek Kuruluşları ile bunların üst birliklerine yer veren Anayasanın 135’inci maddesinin yeniden düzenlenmesi ve ardından da ilgili kanunların değiştirilmesi öneriliyor.
Raporun açıklanmasından sonra başlayan tartışmalar sırasında, kimi düşünce kuruluşları ve bazı siyasi çevreler, meslek kuruluşlarının demokrasiyle bağdaşmadığını, vesayet bekçisi olduğunu, üyelerinden zorla aidat aldığını, bu nedenle tasfiye edilmeleri gerektiğini öne sürüyordu. Bu tartışmalar devam ederken, köklü değişiklikleri göze alamayan siyasi iktidar, bazı küçük yasal düzenlemelerle konuyu geçiştirdi. Örneğin, 2010 yılında Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliği (TÜRMOB)’nde nisbi temsil sisitemine geçilerek bu kuruluştaki seçimlerde adalet sağlanmak istendi. Ardından yetki kanunu çerçevesinde 2011 yılından itibaren, çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerle meslek örgütlerinin görev, yetki ve sorumluluk alanlarında sınırlamalara gidildi..Torba Yasalardan biri olan Yapı Denetim Kanunu Tasarısı ile TURMOB’un yapısı ve şekli değiştirilmek istenirken, sonuçsuz kalan yeni Anayasa Taslağında ise meslek örgütlerine hiç yer verilmiyordu.
***
Bütün bunlar yapılırken, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu raporundaki Avrupa uygulamaları hep göz ardı edildi. Raporda, Avrupa Birliği ülkelerinin bir kısmında meslek örgütlerinin kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olarak örgütlendiği, bazılarında meslek örgütlerine üyeliğin zorunlu olduğu, bazı ülkelerde Anayasal çerçevede düzenlendiği ve hemen hepsinde gelir kaynaklarının başında üye aidatlarının yer aldığı belirtiliyordu.
Rapora göre Almanya, Fransa, Hollanda, İspanya, Macaristan, Yunanistan gibi ülkelerde meslek kuruluşları kamu kurumu niteliğinde. Örneğin Macaristan’da sağlık alanında faaliyet gösteren Tıp Odası, Eczacılar Odası ve Sağlık Profesyonelleri Odası kamu kurumu niteliğinde bir meslek örgütü. Avusturya’da hekimleri temsil eden meslek kuruluşu olan Tabip Odaları Birliği’ne üyelik zorunlu. Almanya’daki hekimler bulundukları eyaletin Eyalet Tabip Odası’na üye olmak zorunda. İspanya’da eczacılar, mesleklerine yönelik çeşitli aktiviteleri uygulayabilmek için faaliyet gösterdikleri bölgelerde İspanya Eczacılar Genel Konseyi’nin bölgesel birimleri olarak görev yapan Bölgesel Eczacılar Kurumuna kayıt yaptırmak mecburiyetinde. Eczacılar Genel Konseyi, hükümet tarafından, eczacılık ile ilgili mevzuat hazırlanırken danışılması gereken kuruluşlardan biri. Dolayısıyla, tüm faaliyetleri hakkında eczacılar adına müzakereci rolünü üstlenmiş durumda. İtalya’da mesleki kuralları ve meslek kuruluşlarına ilişkin düzenlemeler anayasa, ulusal ve bölgesel bazdaki yasalar, il ve belediye kanunları kapsamında ele alınıyor. Fransa’da zanaatkârlık mesleğini yapabilmek için kamu kurumu niteliğindeki Fransız Zanaatkârlar Odası Daimi Meclisi’ne üye olmak gerekiyor.
Avrupa ülkelerindeki bu uygulamalara dikkat çeken meslek örgütlerinin yetkilileri, “Türkiye’de kalıcı ve güçlü bir demokrasinin inşası arzu ediliyorsa meslek örgütleri birer engel olarak görülmemeli, itibarlarını zedeleyecek söylemlerden ve sembolik hale getirecek adımlardan kaçınılmalı; aklın, bilimin ve sağduyunun rehberliğinde ortak bir paydada buluşulabilmelidir” görüşünü dile getiriyor.
***
24 Şubat’ta on binlerce avukatı Ankara’da toplama kararı alan Türkiye Barolar Birliği ise, olası bir başka mağduriyete dikkat çekiyor., Türkiye Barolar Birliği Başkanı Profesör Metin Feyzioğlu tarafından açıklanan Yönetim Kurulu Kararı’nda, diğer meslek kuruluşlarında da rastlanacak söz konusu mağduriyet şöyle anlatılıyor;
“Türkiye Barolar Birliği'ni ve baroları bölmek, baro ve üst birlik adıyla derneğimsi yapılar türetmek, 108.000 avukatımızı, onların eş ve çocuklarını, 20.000 stajyer avukatımızı, Türkiye Barolar Birliği tarafından bir kuruş kamu kaynağı kullanılmadan verilen ve dünyada emsali olmayan sağlık yardımından, meslektaşlarımızın öksüz ve yetimlerinin sahiplenilmesinden, yaşlı ve ihtiyaç sahibi meslektaşlarımızı ek emeklilik ödeneğinden, iş göremez duruma gelen meslektaşlarımızı kimseye muhtaç olmamalarını sağlayan etkili bir sosyal yardım hizmetinden mahrum edecektir. Bu mahrumiyet, her siyasi görüşten en az yarım milyon vatandaşımızı dolaylı veya doğrudan mağdur konumuna düşürecektir.”
Konuyu bütün yönleriyle ortaya koyduktan sonra diyoruz ki; “Mehmetcik yurt dışında harekattayken ve toplum olarak aklımız, yüreğimiz oradayken; meslek örgütlerinin yapısını değiştirmekle uğraşmanın yeri de zamanı da değil..”
İyi Haftalar.