Son Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısının ardından yayınlanan bildiride ‘Proje terör örgütü' ifadesinin kullanılması bazı çevrelerde ‘hayretle’ karşılandı, ‘ilginç’ bulundu. Yorumlar ardı ardına geldi. Bir kişi de çıkıp “Bu yeni bir şey değil. Patenti Erdoğan’a ait” demedi.
Yıl 2016… İslâm Ülkeleri İşbirliği Teşkilatı Parlamentolar Birliği^ne üye ülkelerin Meclis Başkanları onuruna verdiği yemekli toplantıda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söylüyor:
"Dini kavramları kendine maske yapan, silahının namlusunu yine Müslüman'a doğrultan ‘proje terör örgütleri’ üzerinden tüm dünyada İslâmofobi körükleniyor.”
Bu konuşma üzerine Yeniçağ yazarı Arslan Bulut, 20 Ekim 2016 tarihli yazısında şu yorumu yapıyor;
“Biz yıllardan beri özellikle El Kaide, El Nusra ve IŞİD gibi terör örgütlerinin, PKK ve PYD'nin proje örgütler olduğunu, terörün devlet desteği olmadan sürdürülmesinin imkansızlığını, bu örgütlerin çekirdeğinde yerli unsurlar varsa da arkalarında Batılı istihbarat servislerinin bulunduğunu söylediğimizde, Erdoğan'ın seçtiği sözde "akil adamlar", bu tespitlerimize "komplo teorisi" diyor ve Habur, Oslo ve Dolmabahçe süreçlerini savunuyordu... Şimdi ne oldu?...Olan şu ki gerçekler, yaşanan olaylarla ortaya çıktı. Olaylar Türkiye'yi kendi bütünlüğünü ve tarihi çıkarlarını korumaya zorladı.”
Takvim Yazarı Zafer Şahin ise, 'Proje terör örgütü' ifadesinin kökeninin daha eskiye dayandığını belirterek, 57 yıl önceki bir gelişmeye işaret ediyor:
“Bu ifade akıllara 1961 yılında dönemin ABD Başkanı John. F. Kennedy'nin Amerikan kongresinden geçirdiği kanunla kurulan "Barış Gönüllüleri" adlı örgütü getirdi. ABD'nin, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 139 ülkeyi Sovyetler Birliği etkisinden uzak tutmak için geliştirdiği projede CIA ajanları görevlendirildi. Ajanlar 'barış gönüllüsü' adı altında Türkiye'nin geri kalmış Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde 1972 yılına kadar faaliyet gösterdi. Bölgede ayrılıkçı Kürt hareketinin temelleri bu dönemde atıldı. FETÖ ve PKK'nın lider kadrosu bu 10 yılda oluşturuldu. Erzurum'da Fetullah Gülen'i, Urfa'da Abdullah Öcalan'ı tespit eden sözde barış gönüllüleri, 1972'de Türkiye'den ayrılırken projeyi bu ikiliye devretti..
***
Rahmetli Turgut Özal, ‘3-5 çapulcu’ diyerek bu projeyi görmedi veya görmek istemedi.
Recep Tayyip Erdoğan da, tek başına iktidar olmanın sevinci ve takip edilen seçimlerde iktidarını sürdürmenin zafer sarhoşluğuyla kendi yöntemini oturtmaya çalıştı. Mısırdaki Müslüman Kardeşler’in ‘rabia’ sını parti tüzüğüne yerelleştirerek kalıcı hale getirdi. IŞID ve PKK konusunda ise deneme-sınamalar uyguladı.
Zaman içinde baktı ki yürümüyor, kılıcını çekti, saldırıya geçti.
O tek adamdı, başkomutandı. ‘Fırat Kalkanı’ ve ‘Afrin Zeytindalı Harekatı’nın fatihiydi.
Bir önceki sınır kenti ziyaretinde kamuflaj parke giymişti. Pazar günü, 200 sanatçı, sporcu, yazar ve gazeteci ile birlikte Hatay’a düzenlediği ‘moral ziyareti’nde eksiği tamamladı. Botuyla, kamuflaj pantolonu, parkasıyla ve bu üniformayı tamamlayan kepiyle tam bir askerdi o artık. 1 Nisan şakası gibiydi sanki bu görüntü.
***
Aynı gün bir başka liderin kafasında ise, madencilerin hediye ettiği ‘baret’ vardı. İyi Partinin Birinci Olağanüstü Kurultayı’nda kürsüye çıkan Genel Başkan Meral Akşener, işçilere seslenirken, esnafı ve çalışma hayatının diğer kesimlerini de ihmal etmedi,.
Erdoğan'a ise çok sert yüklenen Akşener, “15Temmuz’da uçaklarla kaçıp, güvende olduğunu anlayınca kahramanlık taslayan bir lider” dedi.
Akşener’in, üniformalı Erdoğan’a uyarıları da vardı.
“Şanlı ordumuzun mücadelesini tutup partinizin metal yorgunluğuna çare yaptınız! Şehitlerimizin ruhunu rencide ettiniz, Yazıklar olsun! Size söylüyorum Sayın Erdoğan, Yine aldatılıyorsunuz. İşte Amerika 'Biz artık Suriye’nin ağır yükünü taşıyamayız, başkaları taşısın' deyip çıktı. Sizi Suudilerin, İsrail’in mayın temizleyicisi olarak kullanıyorlar. Ortadoğu’yu, Arabistan ve İsrail politikalarının çiftliği yapacaklar. Kaos imparatorları o kadar usta ki, onlar yazıyor, siz oynuyorsunuz.."
****
İyi Parti Kurultayı’nın yapıldığı (Arena) Ankara Spor Salonu ve çevresinde dev ekranlar kurulmuştu. Çünkü salona giremeyen binlerce kişi kurultayı dışarıdan izliyordu. Aldığımız bilgilere göre katılımcı sayısı da 100 bini aşmış.
Bu kadar insan bir araya gelince gözler ister istemez ‘habercilik refleksi’ ile kameraları ve canlı yayın araçlarını arıyor. Ancak, Cumhuriyet TV ve Halk TV dışında canlı yayın yapan bir Allahın kulu yok. (Benim gördüğüm kadarıyla)
Meral Akşener, konuşmasında medyanın bu tutumuna kısaca değinip geçti. Akşener, basın ve medyanın mevcut yapısını biliyordu, bunu nedenle kurultay konuşmasında fazla üzerinde durmadı. Çünkü, partisinin basın ve medya konusundaki görüşünü, 27 Mart’taki İyi Parti Haftalık Salı Toplantısı’nda, Doğan Medya Grubunun satıldığı haberleri üzerine net bir şekilde açıklamıştı:
“Medya tekelleşmiyor, medya partileşiyor. Cumhurbaşkanlığı seçimine büyük yığınak var. Dedik ya, endişe büyük. Biz bu yola medyadan destek bekleyerek çıkmadık. Medyaya güvenerek de çıkmadık. Millete güvenerek yürüyoruz, bunu bir kenara not edin. Allah’ın izniyle hedefe vardığımız gün, bize kapısını kapatmış olan medyanın, tüm insanlarını önümüze sereceğine de şahit olacaksınız. Ama biz onlara bugün başka yarın başka davranmayacağız. Hakikat yolundan gideceğiz, hakkaniyetli davranacağız. Çünkü biz, iktidara biat eden değil, hür bir medya hayal ediyoruz. Ne dünkü gibi ‘28 Şubat azgını’, ne bugünkü gibi ‘Havuz şişkini’ bir medya istemiyoruz.”
---
İyi Haftalar
remzidilan_48@hotmail.com