Çocuklarımız, torunlarımız ve gençlerimiz için yaz tatili sona erdi. 18 milyonu aşkın öğrenci ve 1 milyondan fazla öğretmen ders başı yaptı.
Bir türlü rayına oturtulamayan müfredat ve sınav sistemleri, karman çorman hale getirilen okullar ile velilerin belini büken eğitim masrafları zor bir öğretim yılı yaşatacak.
Türkiye’de okul başına düşen öğrenci sayısı OECD ortalaması olan 279’u üçe katlayarak 855’e ulaştı. Özel liselerin sayısı, devlete ait Anadolu, fen ve sosyal bilimler liselerinin toplam sayısını aştı.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) yayınladığı istatistiklere göre, öğrenci sayısının okul sayısından fazla artması kalabalık sınıflar sorunun katlanarak büyümesine yol açtı. Devlet okullarının sayısındaki sınırlı artışın aksine özel okulların sayısı giderek arttı. Geçen eğitim-öğretim yılında Türkiye genelindeki toplam 3 bin 65 Anadolu, Fen ve Sosyal Bilimler devlet lisesine karşın özel liselerin sayısı 3 bin 176’ya çıktı. Lise eğitimine devlet okulunda devam eden öğrenci sayısı 1 milyon 668 bin, özel okulda devam eden öğrenci sayısı ise 474 bin 465 olarak kayıtlara geçti. Devlet liselerinde okul başına düşen öğrenci sayısı 544 iken bu sayı özel okullarda 149 olarak gerçekleşti.
***
Öğrenciler ve öğretmenlerin bu sorunlarla boğuşarak ders başı yaptığı gün Ege’nin incisi İzmir ise kurtuluşunun 97’inci yıldönümünü kutlamanın coşkusunu yaşıyordu. 26 Ağustos’ta başlatılan Büyük Taarruz, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının askeri dehası sonucu başarıya ulaşmış, 9 Eylül 1922 günü Türk Süvarileri İzmir'e girmiş, bu güzel kent Yunan işgalinden kurtarılmıştı. Başkumandan Mustafa Kemal ise bir gün sonra, 10 Eylül’de İzmir’e gelmişti.
10 Eylül’ün tarihte bir başka özel anlamı da var. 10 Eylül 1855 tarihinde Türkiye'de ilk kez telgraf haberleşmesi başlamıştı. Telgraf haberleşmesinin Kurtuluş savaşı süresince Mustafa Kemal ve arkadaşları tarafından etkin şekilde kullanılmasının zafere ulaşılmasında önemli rolü olmuştu.
***
Takvimler 11 Eylül 2001 tarihini gösterdiğinde ABD'de, dünyayı yerinden oynatacak 'ikiz kuleler' saldırısı yaşandı. El-Kaide militanları, kaçırdıkları yolcu uçaklarıyla Boston’dan hareket ederek sabah saat 9.00'a dakikalar kala New York - Manhattan'da bulunan Dünya Ticaret Merkezi'ne ait ikiz kulelere saldırı düzenlendi. Saldırıların ilki kuzey cephesindeki kuleye düzenlendikten dakikalar sonra ikinci saldırıda güney cephesindeki kule hedef alındı. Saldırıdan sonra saniyeler sonra ikiz kuleler çöktü ve yerle bir oldu. Bu korkunç olay tarihe "11 Eylül Saldırısı" olarak geçti. Çok sağlam olduğu söylenen bu binaların 10 saniye içerisinde tamamen çökmesi akılları karıştıran sorular arasında yer aldı.
Dünyayı dehşete düşüren terör saldırıları sonucunda hayatını kaybedenlerin sayısı 2 bin 753 olarak açıklandı. Ancak, bu kişilerden sadece 1642'sinin kimliği teşhis edilebildi. Olay yerinde bulunan 22 bin parça insan kalıntısı defalarca testten geçirilse de, bin 100 kişi halen kayıp.
11 Eylül saldırıları sonrası Amerika Birleşik Devleti Başkanı Bush, terörizmle savaş ilan etti. Bu savaş ise en çok İslam ülkelerini etkiledi. Saldırıdan sonra Amerika ile İslam ülkeleri arasında yeni bir dönem başladı. Amerika, 11 Eylül saldırılarından El-Kaide lideri Usame Bin Laidin'i sorumlu tuttu. Usame Bin Ladin Afganistan'daydı. Bu nedenle, Amerika saldırıdan bir ay sonra Afganistan'ı işgal etti. Ayrıca. özgürleştirme adı altında 2003'te Irak'a girdi. Bunlar Amerika'nın tüm işgal ve savaşlarına zemin hazırladı. Bu işgal ve savaşlarda milyonlarca Müslüman yer değiştirmek zorunda kaldı ve yüz binlerce insan öldü. Ardından Arap baharı başlatılarak kuzey Afrika ülkeleri ‘tarümar’ edildi.
Şimdilik hedefteki son ülke Suriye olarak görünüyor. Bölgede bir yandan ABD satranç oynuyor diğer yandan Rusya. Türkiye ise var gücüyle, ‘terör koridoru’ ve ‘Kürt devleti’ derken ABD’nin 'Büyük İsrail' hayalini gerçekleştirmesine karşı çıkıyor. İşin sakıncalı tarafı ise, Erdoğan’nın, muhalefeti de yanına alarak ortak aklı oluşturma gereği duymadan tek adam yetkileriyle mücadeleyi sürdürmesi.
***
‘Osmanlıcılık’ söylemleri içerde tartışılırken, bu kavrama bölgedeki kimi ülkeler destek veriyor, kimileri de Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi yalnız bırakarak niyetini belli ediyor. Ancak, tavrını sertleştiren, adeta rest çeken bir ülke var ki düşman başına. Olayı şöyle özetleyelim:
Lübnan’ın Hıristiyan Cumhurbaşkanı Mişel Avn "Osmanlıların özellikle 1. Dünya Savaşı yıllarında Lübnanlılara uyguladığı devlet terörünün, kıtlık ve zorla çalıştırma dahil olmak üzere yüz binlerce kurbanla sonuçlandığını, 1. Dünya Savaşı'nın sona ermesiyle Osmanlıların hezimeti ve Fransız nüfuzuyla birlikte ülke tarihinde yeni bir döneme geçildiği"ni iddia eden bir açıklama yaptı.
Avn’ın bu sözlerinden sonra başkent Beyrut’taki Türkiye büyükelçiliği önünde Lübnanlılar tarafından ülkemiz aleyhine eylem yapıldı. Eylemcilerin Cumhurbaşkanı Avn’ın siyasi partisi Özgür Yurtseverler Hareketi’ne bağlı Omega Grubu mensupları olduğu öğrenildi. Eylemler üzerine Lübnan’ın Ankara Büyükelçisi Gassan Muallim Dışişleri Bakanlığına çağrıldı. Büyükelçi Muallim’den, Türkiye’nin Beyrut Büyükelçiliği başta olmak üzere Lübnan’daki tüm Türk çıkarlarının korunmasına yönelik gereken güvenlik tedbirlerinin vakit geçirmeksizin alınmasının Lübnan yöneticilerine iletmesi istendi. Dışişleri Bakanlığı'mızın sert tepkisi üzerine Türkiye’nin Beyrut Büyükelçisi Hakan Çakıl da Lübnan Dışişleri Bakanlığına çağrıldı.
İki ülke arasındaki ‘Osmanlı’ krizini BirGün’e değerlendiren Kaliforniya Devlet Üniversitesi’nde görevli, ‘Angry (kızgın) Arap’ lakaplı Prof.Dr. Esat Ebu Halil, “Lübnan’da birçok kişi Suriye iç savaşındaki rolü sebebiyle Türkiye’ye oldukça kızgın. Avn bu duyguları kendine siyasi çıkar olarak kullanıyor” diyor.
***
Nasıl ki 11 Eylül saldırısı dünyada birçok gelişmeye neden olduysa, 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi de Türkiye’yi sarstı. Demokrasi ortadan kaldırıldı, devletin kurum ve kuruluşlarını sıfırladı, işkencelere, acılara yol açıldı. Kenan Evren ve 4 Kuvvet Komutanından oluşan Milli Güvenlik Konseyi (MGK), Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu ile Siyasi Partileri kapattı. Askeri yönetim döneminde ülke MGK Bildirileri ve Kararnamelerle yönetildi. Birçok akademisyen ve memur işten atıldı (1402’likler). Danışma Meclisi’nce hazırlanıp MGK tarafından rûtuşlar yapılıp referanduma sunulan 1982 Anayasası’nın kabul edilmesiyle Siyasi Partilerin merkez ve taşa yöneticilerine 10, milletvekili ve senatörlere 5 yıl siyasi yasak getirildi. Ayrıca, Devlet Başkanı Evren Cumhurbaşkanı seçilmiş sayıldı.
1983 yılında, MGK’nın onayını alan üç parti (Anavatan Partisi, Halkçı Parti ve Milliyetçi Demokrasi Partisi) kuruldu, bu partilerle seçime gidildi. Turgut Özal başkanlığındaki ANAP İktidara gelirken, Necdet Calp başkanlığındaki HP Ana muhalefet Partisi, emekli general Turgut Sunalp Başkanlığındaki MDP ise ikinci muhalefet partisi oldu.
---
İYİ HAFTALAR
remzidilan_48@hotmail.com