Topal Kemal pavyona girdi. Kapıdaki görevli, amcamın ardından girişteki şef garsona işaret etti. Şef garson acele ile koşarak pavyonun müdürüne haber verdi. Hemen pavyonun müdürü fırladı, amcamı karşılamaya çıktı. "Merhaba, hoş geldin Kemal" dedi, bir yandan da herhangi bir olay çıkmasın diye bildiği bütün duaları ediyordu içinden.. Konuşması bittikten sonra devam eden dudak hareketlerinden belli oluyordu bu… Amcamı locaya doğru yönlendirdi. Topal Kemal omuzlarındaki paltoyu sol eli ile sıyırarak, yine sol tarafa doğru yöneldi. Omuzları dik, kaşları çatık, doğumundan bu güne kadar hikayesini baştan sona anlatan yüz ifadesi ile oturacağı masaya doğru bakarak ilerledi. Masa da oturan kıvırcık kara saçlı civa gibi bir delikanlı vardı. Kemal delikanlıyı görünce gülümsemekle ağlamak arasında bir duygu da kaldı.
Delikanlıyı;
- Merhaba.. diye selamladı.
- Yan masaya otur… dedi delikanlı da, kızgın, kararlı, bıçkın bir eda ile…
- Ne var aslanım, otursak ne olur..? diye çıkıştı Topal Kemal… Delikanlı daha da sertleşerek,
- Yan masaya otur dedim sana..
Topal Kemal yan masaya yöneldi.. Koskoca Bursa‘ya dikiliyordu. Aklına belindeki yarım metrelik kasap bıçağı geldi; gayri ihtiyari yokladı belini, yerinde duruyordu. Pavyon müdürü delikanlıyı tanıyordu, delikanlı Topal Kemal'in yeğeni… Tamam, yeğeni olmasına yeğeni de, acaba Topal Kemal'den daha tehlikeli bir tip mi diye içinden geçirmeden edemiyordu. Nitekim delikanlı pavyona her geldiğinde, bütün garsonlara, şeflere delikanlıya dikkatli davranmalarını da tembihliyordu.
Delikanlı Topal Kemal'in yeğeni, Koreli Mehmet ‘in oğlu, sonuçta da müdürün oturduğu mahallenin delikanlı başıydı. Bu mert, çakı gibi, özünde sözünde bir, tabanca gibi delikanlının adı Güven idi… Babası asker arkadaşının adını koymuştu büyük oğluna.. Üç kızdan sonra yüzünü güldüren bu adama sırtını yaslamak istermiş gibi ‘Güven’ adını verdi. Güven de hayatı boyunca babasına ve bütün aileye güven verdi… Öyle ki; ben çok yakın tanığım, Güven benim abimdi ve iyi ki de bizimle beraberdi..
Abim, 8 yaşında Kayhan Çarşısında çalışmaya başlamış, daha sekizindeyken aile bütçesine de katkı koymaya başlamıştı. İşe başladığı yer sanayi tipi buzdolabı imalatı ve servisiydi.
İlk zamanlar ev tipi buzdolabı, çamaşır makinesi tamiri, hatta bazı kış aylarında soba tamiri bile yapıyorlardı.
Soba tamiri deyince aklıma geldi. Bir keresinde Bursa'nın sayılı kabadayılarından ‘Tilki Selim’ evinde kullandığı gaz sobası bozulunca, adamları ile sobayı tamire göndermiş dükkana. Teslim edileceği günde yine sobayı aldırmak için adamlarını göndermiş… O an Güven dükkanda yalnız, Tilki Selim'in adamları gelmiş, sobayı alacaklar tabii… Patronu tembihlemiş abime, sobanın parası alınmadan soba teslim edilmeyecek… Abim tamir parasını söylemiş, adamlar "Selim Abi, para göndermedi, sonra verecekmiş" demişler. Güven yer mi ? "Para yoksa soba da yok, Tilki Selim'e selam söyleyin" demiş..
Adamlar ters hareketler, kabadayılık yapmışlar, abim geri adım atmamış.. Bağırış, çağırış, abim sinirden ağlamaya başlayınca, adamlar dükkanı terk etmek durumunda kalmışlar. Abimin siniri geçmeden, gözleri daha yaşlı iken tesadüf bu ya, Topal Kemal gelmiş dükkana, bölgenin yaşam kalitesi kontrolü, rutin ziyaret… Rutin ziyaret ama abimi o haliyle görünce "Ne oldu aslanım ?.." diye sormuş; abim de "sen karışma durum böyle böyle" demiş amcama… Sen karışma ama Topal Kemal ‘in hiçbir zaman yerine gelmeyen sinirleri zıplamış, öyle zıplamış ki… Tilki Selim'i o an denk getirse, belindeki kasap bıçağı ile Kurban Bayramı öncesi bütün hazırlıklar tamamlanmış gibi "Allahu ekber… Allahu ekber… Lâ ilâhe illallahu vallahu ekber... Allahu ekber ve lillahi'l-hamd" teşrik tekbiri ile Tilki Selim ‘i boğazlayacak, hırsını alamayıp derisini yüzecek ve hatta daha da ileri gidip bedenini parçalara ayırıp garibanlara dağıtılacak duruma getirecek…
Nasıl ulaşırım, nasıl ederim derken… Telefonu olduğunu söylemişler dükkanda.. "Arayın, bağlayın" diyor amcam… Açıyorlar Tilki Selim'e telefonu ve Topal Kemal'e veriyorlar… Topal Kemal telefonda Tilki Selim'e edilebilecek her türlü hakareti ettikten sonra sobanın tamir parasını göndermesini, yoksa o an itibarıyla sobayı bu dükkandan alabilme kudretine sahip hiç kimsenin olamayacağını söyleyerek raconu kesiyor…
Bugün racon kesenler, Topal Kemal'in hasta kimliği ile bile olsa hak, hukuk, adalet talebini nasıl emekten, emekçiden, esnaftan yana koyduğuna iyi dikkat etsinler ki; kestikleri racon ‘racon’ olabilsin, değil mi ?.. Ben yeri gelmişken taşı gediğine koyayım da ne olur ne olmaz…
Güven'in babası dik, amcası dik, Güven'de dik tabii ki… Ne ‘Tilki Selim’ e ne de adamlarına, ne de bugün racon kesmeyi tırnak kesme seviyesine indirenlere pabuç bırakmaz, evvel Allah…
Bu arada havaya girmişken, hiç unutamadığım bir anımı da paylaşayım sizlerle;
Bir gün ziyarete gitmiştim, çalıştığı imalathanede abimi.. Zaman itibarıyla kardeşim de yanında çalışmaya başlamıştı. İncirli'deydi imalathane… Etrafı duvarlarla örülü bahçeli, daha önce ya büyükçe bir ev ya da belki de ahır olarak kullanılan bir yer olabilirdi. Belki de son dönemlere yaklaşırken ipekböcekçiliği falan yapılan bir yerde olabilirdi. Bahçesi ile birlikte büyükçe bir alanı kaplıyordu. Bahçesinden geçip, kapalı bölüme girdim;
- Selamın aleyküm…
- Aleyküm selam…
- Kolay gelsin, nabıyonuz ?
- Sağol, hoş geldin, çalışıyoruz. Sen nabıyon ?..
Odur, budur derken… Yanlarında çalışan bir Orhan Abimiz vardı… Nasıl oldu bilmiyorum, konuşma okul harçlığı konusuna geldi… Abim "Harçlığın var mı?.." diye sordu galiba bana… Orhan Abi de şimdi hatırlamadığım bir şey söyledi. Onun üstüne abim; "Tabi Orhan, gerekirse yemeyeceğim, içmeyeceğim, kardeşim okuyacak, Onun okuması için ne gerekiyorsa yapacağım, benim çektiklerimi çekmeyecek" demişti ki…
Türk Filmlerinden fırlamış, başroldeki jönün kullanmış olduğu bu replikle beraber işte o gün babamın kader çizgisinde asker arkadaşı Güven ile denk gelmesinin ve abimin adını Güven koymasının sebebini öğrenmiştim ben… İnsanlar isimleri ile yaşarmış diye yazıyorum ya her zaman, abim de ismi ile yaşayan bir adam olarak ve her zaman güvendiğim ve yine güveneceğim adam olarak, benim ağabeyim "Güven" olarak hayatımda iyi ki yer aldı…
Mert, çelebi, bonkör adamdı Güven… Evlendi, pılıyı pırtıyı da toplamadan, harbiden çok çekti ve gitti, Alamanya'ya yerleşti… İki tane koç gibi erkek evladı oldu… Evli, mutlu, çocuklu şimdi… Biz seviyoruz ve özlüyoruz Güven'i ve ailesini…
Biraz gevşeyelim mi ?
Bize yakışmaz gevşemek; belli bir çizgiyi yakalamışken devam edelim isterseniz…
Güftesi ve bestesi kendisine ait olan suzinak makamında semai usulündeki Türk Sanat Müziği eserinde;
"Şimdi uzaklardasın
Gönül hicranla doldu
Hiç ayrılamam derken
Kavuşmak hayal oldu.." diyor, Zeki Müren.. Kime nasıl aşık oldu, nasıl bir hasret yaşadı bilemem ama yazımı bitirirken dilime takıldı şarkı…
Bereket sağsın abim ve biliyoruz ki gurbet de sadece sana çıkmış bir piyango veya sadece senin yaşadığın bir kader değil…
Yine güftesi kendisine, bestesi hemşerimiz Yıldırım Gürses ‘e ait olan uşşak makamında yine semai usulündeki Türk Sanat Müziği eserinde;
"Gurbet o kadar acı ki ne varsa içimde,
Hepsi bana yabancı, hepsi başka biçimde.
Ne bir arzum, ne emelim, yaralanmış bir elim,
Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde.
Eriyorum gitgide, elveda her ümide,
Gurbet benliğimi de bitirdi bir içimde.
Ne bir arzum, ne emelim, yaralanmış bir elim,
Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde.." diyor, Kemâlettin Kâmi Kamu...
O da nasıl bir gurbet, nasıl bir hasret yaşadı bilemem ama dediğim gibi yazımı bitirirken dilime takılanlar bunlar…
Yaşlanıyorum galiba, dilime çok şeyler takılmaya başladı, fazlaca takılıp taşınca da yazmaya başladım bak… Olsun… Bereket kafama takılan bir şeyler yok…
…
Biliyorsunuz ki; bu günlerde memlekette, herkesin yaşadığı bir güven meselesi var…
Biz de yok çok şükür…
Çünkü biz güven meselesini çocukluğumuzdan beri dolu dolu yaşıyoruz ki; iyi ki de Güven bizim hayatımızda bir mesele olarak değil bir gerçek olarak her zaman vardı ve yine çok şükür var da olacak, Allah'ın izni ile…
Şimdi yaşımız kaç olursa olsun; sosyal, ekonomik, siyasi durumumuz ne olursa olsun..
Bizim babamız görevini tamamladı, cennet mekanına çekildi..
Bizler de baba olmamıza rağmen şimdi başımızda "baba" olarak sen varsın…
İyi ki varsın abim…
İyi ki varsın Güven…
İyi ki varsın Güven Baba…
Bursa'da doğdum piremir
ilkokulunda Seddi Özdemir'in öğrencisiydim ancak şimdi eşimin görevinden dolayı Eskişehir'de ikamet ediyorum.emekli oldu,buraya yerleştik fırsat buldukça yazılarınızı okumaya başladım, her yazdıklarınızda kendime ait birşey ler buluyorum çocuk luğuma dair elinize emeğinize yüreğinize sağlık saygılar..