Çöplüğün üst kısmında tepede durdum; derenin derin karanlığı karşısında sola doğru döndüm, yukarıdaki bendin solundaki evlere doğru baktım. Orada hayatımı aydınlatan ışığı aradı gözlerim. En yakın arkadaşımın, kardeşimin, dostumun evlerinin ışığına baktım. Yanıyordu; o yanan ışıkla beraber umutlarım da uyanmıştı...
Sıkıntı üzerine inşa edilmiş bir hayatta dostlarınızla her şeyinizi paylaştığınızda, sıkıntılar azalıyor, sevinçler çoğalıyordu. Ben de; ne zaman içim daralsa, akşamları işten ya da okuldan geldikten ve yemeğimi yedikten sonra arkadaşımı ziyarete gidiyordum. Güzel çay demlerdi, oturur, sohbet eder, çay üstüne çay içerdik. Ben diyeyim 15, siz deyin 20... Evet beraber kişi başı 15-20 çay içerdik. Çaylarımızı yudumlarken de günlük yaşadığımız sıkıntılarımızı, sevinçlerimizi paylaşırdık.
Nadiren akşamları Heykel 'e iner, Romans çay bahçesinde çay içer, çay bahçesinin önüne park etmiş motorlara, arabalara imrenerek, özenerek bakar dururduk. Hep içimizde ki umut; 'ileride bizim de olur inşallah' tesellisi ile büyüdükçe büyürdü. O zaman hatırladığım Romans Çay Bahçesinin yanında da Ender Çay Bahçesi vardı. Bütün Bursa akşam oldu mu bu iki çay bahçesinde buluşurdu... Çaylarını içer, sohbetlerini ederek günlük streslerini atarlardı.
Biz çoğu zaman arkadaşlarımın evinde akşam çaylarımızı içerken hafta sonu planlarımızı yapardık; atacağımız Heykel - Postane turunu ya da emanet araba bulursak Gemlik - Kumla yolculuğu sonrası dönüşte Kumla - Gemlik - Kurşunlu - Altıntaş - Burgaz - Mudanya turunu konuşurduk. Geçmişte ufak tefek harçlıklarımızla çok büyük işler başarırdık. Bir sürü anılarımız oldu, aklıma gelen bir kaçını yazılı tarihimize not düşmek adına paylaşmak isterim.
.......
Emanet 999 plakalı 131Şahin marka arabamızla girip çıkmadığımız yer kalmazdı ama araba ile yaşamış olduğumuz en popüler anımız da 34 HCZ 18 plakalı Şahin ile olmuştu. Araba İstanbul taksiden çıkmaydı, aldığımızda rengi sarıydı. Güya arabayı alım satım amacıyla almıştık. Uygun zaman olursa hikayesini yazarım, başlı başına bir roman konusu... Neyse aldığımız, İstanbul 'dan taksiden çıkma arabanın kaportası, boyası yıl sürdü. En son çıktığında bordo renkli, siyah camlı, çelik jantlı manyak, dikkat çekici bir makine olmuştu. Bir hafta sonu gezmemizde Gemlik 'e bir giriş yaptık, zaten o zamanlar Gemlik 'in bir tane girişi vardı, başka bir alternatif yoktu. Ana caddeden 34 HCZ 18 'in inanılmaz ses çıkaran egzozu ile geçerken o an için hafta sonu tatili nedeniyle evinde olan kaymakam, arabanın arkasından koşarak, Gemlik 'in merkezinde bulunan trafik polislerine; 'bunları alın, bunları alın' diye canhıraş bir şekilde bağırarak, bizi polislere yakalattı. Sonra da yanımıza gelip 'nabıyorsunuz siz ya, kafayı mı üşüttünüz' diye sitem de ederek, bize cezalarımızı misli ile kestirerek ayrıldı gitti, biz de ceza ihbarnamelerimizi aldık, yolumuza devam ettik. O zamanlar sürekli arabanın teybinde Cengiz Kurtoğlu kaseti çalıyordu; Gemlik 'den ayrılırken 'yorgun yıllarım' şarkısında Cengiz Gemlik Kaymakamına bize kestirmiş olduğu cezalardan dolayı olsa gerek
'Hem beni öldürdün
hem bendeki seni
Böyle olsun istemezdim
Ben mağlubum ama
sen de kaybettin
Ben hayatı, sen de beni' diye sesleniyordu.
Gençlik işte, geldi geçti, o dönemde umurumuzda bile olmadı, her hatırladığımızda güldük geçtik arkadaşımla...
.......
Bir gün heykel postane turu atarken; daha önceleri birbirimize bilendiğimiz bir 3-4 kişilik delikanlı grubu yanımızdan geçerken özellikle arkadaşıma omuz atmıştı. 'Ne iş, ne oluyor' falan filan derken, bize dediler ki; 'siz şu arka sokağa bir gelin bakalım'... 'Tamam' dedik biz de, hemen İş Bankası Bursa Şubesi 'nin tarihi binasının arka tarafına doğru geçtik, akranlarımız gibi olan delikanlılar etrafımızı sardılar, bize dalacaklar, dalmanın hazırlığını yapıyorlar. O esnada ben 'arkadaşlar' dedim, 'şimdi siz burada bize dalacaksınız, artık kim kimi halleder bilmiyorum ama çıkan her iki sonuçta da bu mevzuu ben Ertuğrul Abi 'ye ileteceğim' diye ekledim. Çocuklar bir durdular tabii ki... Ertuğrul Abi; siyah kuşak dördüncü dan karateci, ben Ertuğrul Abi 'yi Kayhan Çarşı'sından tanıyorum. Abimin çarşıdan yakın arkadaşı... Çocukların durmaları şoka dönüştü, toparlayamadılar, aklımda kaldığı kadarıyla Ertuğrul Abi 'nin karate öğrencileriydi sanki delikanlılar. Şimdi karateyi; sokakta kavga etmek için öğrenmiyorlar bir, haksız yere bir kavga başlatacaklar iki... Tabi bunların hesabını Ertuğrul Abiye veremeyeceklerini bildikleri için; 'tamam birader, özür dileriz, birbirimizi görmedik, aramızda bir problem yaşanmadı' dediler ve gözden kayboldular.
.......
O dönemlerde yaz aylarında Kurşunlu tamamen bir çadır kentti... Alt gelir grubu aileler yaz günlerini geçirmek için Kurşunlu 'da çadır kurup hem tatil yapıyorlar hem de eğleniyorlardı... Bizler de gençler olarak bu akıma arada sırada kapılıp, orada derme çatma çadırlar kuruyorduk. İki küçük çadır hatıramız var. Bir tanesi Kumsaz 'da kurduğumuz çadır da yaşadığımız bir gün; hava bir bozdu ama öyle böyle değil yani... Denizin üzerinde bir hortum oluştu, bir fırtına, deniz kudurdu resmen... Bizim çadır kumsalda... Rüzgar aşırı şiddetlenince çadırın bezini aldı götürdü, bir taraftan da bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor. Anında kaçmaya delik aradık, hemen ilerimizde bir araba kasası eski, püskü, kir, pas içinde... Tabi açlık sofuluğu bozdurur hesabı, daldık içine... Havanın durulmasını bekledik... O denizde oluşan hortumu hiç unutamıyorum çünkü ilk gördüğüm hortum oluşumu ve bütün aşamaları ile de gelişimi idi... İkinci çadır hatıramız Kurşunlu 'daydı. Tabii yine derme çatma bir çadır, çadırın kapısına yakın yatan arkadaş, kim denk gelirse artık, çadırın altında serili olan çulun altına ekmek bıçağını koyuyor, böylece güvenliğimizi almış oluyoruz. Gençlik işte, güvenlik mi, kendimizi kestirmek için teçhizat hazırlığı mı Allah bilir yani... Bir sabah hava yeni aydınlanırken, dışarıdan çadırın fermuarı açıldı. Bizden sanki bir iki yaş daha büyük bir vatandaş, birine seslendi, tanımadığımız biri, tam tanımadığımızı söyleyeceğiz ki vatandaş demez mi, 'günaydın, ben nik, dedektif nik, ........ ya selam söyleyin'... Kapattı fermuarı yürüdü gitti, biz hem erken ve hem de bu şokla uyanmanın üzerine; vatandaşın bu hareketine, güle güle bir hal olduk. Aklımıza geldikçe de birbirimize 'günaydın, ben nik, dedektif nik' diyor ve katılarak gülmeye devam ediyorduk.
.......
80 'lerde çay partilerinde, dans partilerinde varoşların temsilcileri olarak her zaman bulunduk. Emekçi arkadaşlarımızdan dans yarışmalarında birinciler çıkardık. Briket fabrikasında çalışan bir İsmail'imiz vardı, lakabı 'Keke' idi. Çocuk normalde kekemeydi ama mükemmel dans ediyordu. Biz 1980 'de çocuktuk. Darbeden sonra Amerikancı baskıyı ve bu baskının ülkenin kültürel yapısına hakim olmasını derinden yaşadık. İçinde de yer almamıza rağmen; yine de o baskıdan yerel, yerleşik ve milli değerlere sahip çıkan insanlar olarak çıkabildik. Kim ne derse desin, bunda bizlerin almış olduğu o yılların kaliteli eğitim öğretiminin payı çok büyüktür diye düşünüyorum ben... İnanılmaz acıların yaşandığı 12 Eylül 1980 darbesinde ateş yakınımıza da düşmüştü. 'Ateş düştüğü yeri yakar' atasözünü; makineli tüfeklerle taranan kahvehanelerde kurşunlara hedef olan öğretmenlerimiz ve mahallemizin delikanlıları ile hapislerde çürütülen komşu delikanlılarımızla öğrendik, yaşadık. Onlar bedel ödedi, bizler de onların hayatlarına ortak olarak bedel ödedik. Sonraki dönemde de herkes bunun bedelini çok ağır bir şekilde ödedi ki hala da ödemeye devam ediyoruz.
.......
En yakın arkadaşım, kardeşim, dostum ile ne zaman tanıştığımızı bilmediğimiz için; ben onu ailemin insanı olarak bilir, sever ve sayarım. Hiç eksilmeyen bir dostluğumuz var ve hala da eksilmeyi bırak artarak devam ediyor.
Evlendik, barklandık, çoluk çocuğa karıştık hala beraber ailelerimizle birlikte vakit geçirir, hala beraber maceralar yaşarız.
Örnek dostluğumuza nazar değmesin inşallah... Dilerim herkes de böyle arkadaşlıklar, dostluklar, kardeşlikler yaşasın.
Seni seviyorum kardeşim İbrahim, iyi ki varsın, iyi ki benim arkadaşım, iyi ki benim dostumsun.
Sevdiklerinle birlikte sağlık, huzur ve mutlulukla dolu bir hayat yaşamanı dilerim.
Esen kal sevgili dostum...
Günaydın Ben Nik, Dedektif Nik...
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Baştan sona yüzümde tatlı bi sitem ile imrenerek okudum. Dostluğumuz örnek ve daim olsun :)