Sinema ve Tv hariç dersek, ilk duyduğumdan beri hep merak etmişimdir köy düğünlerini.
Geçen hafta komşumuz, akrabalarının olduğu köye düğüne gidecekken bana da haber verdi; ısrarları üzerine onların davetlisi olarak ben de gittim.
Ankara'ya yüz km. kadar mesafede olan güzel bir Orta Anadolu köyüydü.
Köy meydanına girdiğimizde, o alanda iki tane davul ve iki tane de zurna çalan müzisyenlerin gümbür gümbür eşliğinde düğün evine doğru yol aldık. Yanımızda karşılayanlar, arkamızda cıvıl cıvıl köy çocukları..
Meğer gittiğimiz evin kızı yakın köyün oğluna gelin gidiyormuş. Eğer damat şehre çalışmaya gitmeyi kabul etmeseymiş, vermezlermiş kızcağızı..
Bizi samimi ve sıcak bir karşılamayla buyur ettiler.
Evin içi de, kapısının önü gibi oldukça kalabalıktı. Bizi “şehirden gelen davetliler” diye özel ve tenha bir odaya aldılar.
Kapının önünde de davullar çalmaya devam ediyor, çoluk çocuk bayram yeri gibi bir yerden bir yere koşuşturuyor.
Evin içindekiler de evin her odasına yer sofraları kurma telaşında bir koşuşturmaca içindeler.
Belli ki hem oldukça yorucu hem de çok masraflı bir tören..
Üç beş tane koyun kesmişler, kazan gibi büyük tencerelerde pilavlar, çorbalar, yemekler öyle bir hareketlilik var ki seyretmesi bile çok keyifli.
Bizleri sofraya ısrarla buyur edip, yanımıza da ev sahipliği yapsın diye bir teyzeyi oturttular. Evin büyüğü yaşlı bir teyze (gelin kızın babaannesiymiş)
Şu an konuk olduğumuz düğünle benzerlik taşıyan, azcık da farklılıkları olan o eski köy düğünlerini anlattı bizlere. Ben de dinlerken, bu hafta köşemde geldiğim köy düğününü yazarım diye bir cinlik içinde düşünüyorum bir taraftan..
Köyde yaşayanların hemen hemen hepsi akraba imiş. Teyzeler, amcalar, dayılar, halalar, kardeş çocukları ve torunlar.
Kalabalık akrabalar. (bunun da temelinde akraba evlilikleri yatıyor o da ayrı bir konu ya!..)
Neyse sofradan kalktık, evin geniş bir ahşap balkonu var ve oraya çıktık.. Bu eskiden kalma geniş, bakımlı güzel mimarisi olan asırlık evin, o güzel motiflerle bezenmiş ahşap balkonunda düğün kalabalığını seyrediyorduk.
Birkaç çocuk koşa koşa gelip, “muştu, muştu” diyerek (müjde demekmiş), oğlan evi konvoyunun geldiğini haber verdiler. Düğün evi sahibi o çocuklara harçlık bahşişler verdi, adetleri buymuş. Bahşişi alınca sevinçle koşan çocuklar görülmeye değer bir neşe içindelerdi.
Kalabalık iki kısma ayrıldı ve ortalarından damadın ailesi ve davetliler alkış eşliğinde davul ve zurna ile evin ahşap merdivenlerinden yukarı çıkmaya başladılar.
Bir curcuna, yemek ikram seremonileri ve insan trafiğindeki evin içi pür telaş.
Çok keyif aldım böylesine unutulmaya yüz tutmuş geleneklerin birine de olsa şahit olmuştum.
Yemek faslı bittikten sonra kapı önünde davul, zurna eşliğinde halaylar çekildi, oyunlar oynandı.
Damadın konukları ve ailesi oynuyordu; böylesine güzel, sevimli bir kızı evlerine gelin olarak götürmenin sevincini gösterircesine.
Biz gündüz kız evindeki kız alma merasimine tanık olduk, asıl düğün gelini alıp giden damadın köyünde evinde olacakmış. Bizleri oraya da davet ettiler.
Kızın aile ve akrabaları gitmezmiş, yani oğlan evinin kendi köyünde yapacağı düğüne gidilmezmiş. Merak edip sorduğumda evin babaannesi cevapladı.
- Gelini verdik o gider artık peşinden bizim taraftan kimse gitmez ayıp olur.. dedi.
- Neden öyle? diye sordum.
- Kız tarafından birileri oğlan evine düğüne giderse, sen bizim kızımızı iyi ki aldın der gibi sevinmek olur..
Yani gelin kızın onuru kırılırmış. (sanki hiç kimse beğenmemiş de o damat bu evin kızını alarak lütfetmiş gibi algılanırmış) babaannenin anlatımından bu anlamı çıkardım. Ve şaşırdım da tabii. Hey Yarabbi, halen bu çağdayız ve hangi detayların ince detaylarında bizim insanımız..
Derkeeen.. Akşama doğru gelini davul, zurna eşliğinde alıp, oynaya oynaya götürdüler.
Biz de davet ettikleri halde, çok merak ediyor olsam da o köydeki oğlan evi düğününe gitmedik. Madem adetleri böyleymiş, madem gelin kızın onuru söz konusu, biz de tüm ısrarlara rağmen nazikçe bahaneler uydurduk..
Laf aramızda, istemeye istemeye vazgeçtim gitmekten.
Güzel bir köy düğününe konuk oldum ve ilk kez bir törene şahit oldum. Çok da keyifliydi.
Klasik bir söylemle, ben de genç çiftlere ömür boyu mutluluklar dilerim. Birbirlerini hep saysın, sevsin ve sadık olsunlar, mutlu olsunlar dilerim.
Herkes mutlu olsun hayatta; evli, bekar, yaşlı, genç, çoluk, çocuk.. hep mutlu olsunlar yeter ki.
Sevgiyle kalsınlar, sevgiyle kalalım, sevgiyle kalın.