BURSA ARENA / Haber Merkezi
İngiltere merkezli Financial Times gazetesi, "Türkiye ekonomisinin dayanıklılığı, en kötü korkuları bile boşa çıkardı" başlıklı analizinde, uzun süredir başta dövizdeki çalkantı olmak üzere çeşitli tehditler nedeniyle çökeceği tahmin edilen Türkiye ekonomisinin nasıl ayakta kaldığını inceliyor.
Londra merkezli yatırım şirketi FIM Partners'ta gelişmekte olan piyasalar baş yatırım danışmanı olarak görev yapan Frances Balcells'in kaleme aldığı analiz, "2011-2013'te uyarılar yapılıyordu; 'Türk Lirası'nın dolar karşısındaki değeri iki lirayı geçerse ekonomi çöker' deniyordu" sözleriyle başlıyor:
"İki lira aşıldığında, çökme sınırı üçten beşe çıktı. Şu anda dolar 13 lira. Ekonomi hala ayakta duruyor."
Balcells'in daha sonra, "Türkiye gibi dolar borcu çok yüksek olan bir ülke, bu döviz çalkantısında uzun süre önce çökmeliydi. Gelişmekte olan piyasaların tarihi, para birimindeki benzer düşüşlerle, ödemeler dengesi krizleriyle dolu" diyor.
Yatırım uzmanı Balcells, bu dayanıklılıkta rol oynayan unsurları şu şekilde açıklıyor:
"Birincisi bu yılın başarına kadar, Türk yetkililer sermaye çıkışları ve para birimindeki zayıflık karşısında daima yaptıkları politikaları hayata geçirdi; gecikmeli ve örtülü bir tavırla olsa da faiz artırdı. Ekonomiyi yükseliş ve düşüş döngüsüyle idare ettirmek sistemi uzun bir süre sürdü. Bu da ekonomik aktörlere, ekonomik dengesizliklere karşı tampon yaratma fırsatı verdi. Bankalar bilançolarını büyük ölçüde dövizde tutup ani dalgalanmalara karşı kendilerini güvenceye aldı.
"Döviz mevduatlarını artırdıkları ve düşük miktarda döviz kredileri olduğu için bankaların fazladan doları oldu. Dolayısıyla ucuz lira fonlamasını elde edebilmek için dövizle borç vermeye devam ettiler ve kendilerine bir güvenlik mekanizması daha yarattılar."
"Dolarizasyon işe yaradı"
Yazara göre zamanla dayanıklılık kazanan sadece bankalar değildi.
Dolarizasyon arttıkça haneler dolar cinsinden varlıklar biriktirmeye başladı; aynı zamanda döviz cinsinden borçları da yoktu.
Bu da bankaların hanelere döviz cinsinden borç vermesinin yasak olmasından kaynaklandı.
Böylece hanehalkları da döviz riskine karşı daha daha dayanıklı hale geldi. Ballcels bu yasağın düzenleyici kurumların en büyük öngörüsü olduğunu vurguluyor.
Türkiye'nin kredi profilinin de değiştiğini belirten yazar, oynak porföy akışlarının büyük ölçüde azaldığını ifade ediyor.
Geçmişte yabancıların Türkiye'nin tahvil piyasasının yaklaşık %30'una sahip olduğunu belirten Balcells, bu oranın % 5'e, bir başka deyişle 3 milyar dolara gerilediğini; bu sırada da Türkiye vatandaşlarının ülkenin euro tahvillerinin neredeyse yarısına sahip olduğunu aktarıyor.
Bunun Türkiye'yi farklı dış kredi kaynaklarına bağımlı hale getirdiği belirtiliyor; bunlar da sendikasyon kredisi piyasası, ticaret finansmanı, şirketler arası borç, yerli borç verenler olarak sıralanıyor. Bu borç verenlerin de yabancı portföy yatırımcılarına kıyasla daha sabırlı, daha uzun vadeye odaklı oldukları vurgulanıyor.
Yazar, geçen zamanla birlikte "dış borç zincirinde en zayıf halka" olarak tanımladığı Türk şirketlerinin de borç seviyelerini azaltıp olumlu bir kısa vadeli döviz alım-satım pozisyonuna girdiklerini ifade ediyor.
Koordinasyon sorunu
Ancak Balcells'e göre halen bir koordinasyon sorunu var. Yazara göre ekonominin her sektöründe yeterli likidite tamponu olsa da bu sektörler birbirlerine göbekten bağlı. Bir sektör döviz cinsinden varlıklarını geri çektiğinde, bu varlıklar başka birilerinin bilançolarında bulunduğundan sistemin üzerinde bir domino etkisi yaratıyor.
Analizde Türkiye'nin buna karşın ihracatı artırıp ithalatı kısıtlayarak, TL'deki büyük değer kaybının da yardımıyla inatçı cari açığını, cari fazlaya çevirmeye çalıştığı kaydediliyor.
Ancak bunun bir başka ani yükseliş ve düşüş dönemi mi olduğu, yoksa yapısal bir değişiklik mi olacağının hala net olmadığı vurgulanıyor.
"Çoğumuzun beklediğinden uzun olsa da şaşırtıcı derecede dayanıklı bir yolculuk oldu" diyen Balcells, "Türkler aynı zamanda, yüksek enflasyon ve satın alma gücünde düşüş yaşadı. Ayrıca, Türkiye ekonomisinin hala çökmemiş olması, çökmeyeceği anlamına da gelmiyor" ifadelerini kullanıyor ve şöyle devam ediyor;
"Recep Tayyip Erdoğan'ın, geleneksel ekonomiye inanan Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal'ı Mart 2021'de görevden almasından öncesi ve sonrası var. Bunu mantığa aykırı faiz indirimleri izledi. İsteksiz faiz indirimleri terk edilmiş gibi görünüyor. Sistemdeki döviz denklemi, hükümetin bir kazadan kaçınılabileceğine güvenebilmesi için çok narin. Bu arada Ankara'nın yüksek tasarruf oranları ve ucuz para birimine dayalı 'yeni ekonomik modeli' övgüsü, yüksek ve ısrarlı enflasyon ve hükümetin talepteki acılı azalmayı kabul edişiyle birlikte değerlendirilmeli"
"Türkiye, bir zamanlar, çifte B notlu, dünyada sıfırken dolara %5'lik kazanç veren, yüksek oranda büyüyen, yabancı borç verenler için çekici bir ülkeydi" diye ekleyen yazar, bu durumun kötüleştiğini belirtiyor ve yazısına "Yeni borç verenlerin ve yerli yatırımcıların, mevcut ekonomik yapıda yeterince rahat edip etmeyecekleri açık bir soru. Ancak bir politika değişiklik olmadığı takdirde hükümet sınırları test etmeye devam edecek" sözleriyle son veriyor.
BBC