Rum liderlerden Glafkos Klerides, 1993 seçimlerinde Başkan adayı olurken yaptığı seçim konuşmalarında, “AB’ye tam üyelik için başvuru yaptık. Tam üyeliğe kabul edilince AB’yi arkamıza alıp Türkiye’yi ve Kıbrıs Türklerini adadan atacağız, Kıbrıs’ın tek sahibi ve egemeni olacağız” diyordu.
Kendilerine göre güzel bir hayaldi.
Bu inançla yıllarca AB’nin arkasında koştular.
Yunanistan’ın “periferik ülkelerin AB’ye katılımı içinde Kıbrıs Rum Yönetimi de üyeliğe kabul edilmez ise genişlemeyi veto ederim, hiçbir ülkeyi topluluğa üye edemezsiniz” şantajı sonunda, Avrupa Birliği hem kendi kuruluş deklarasyonunu hem de 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasını bile bile çiğneyerek, 1 Mayıs 2004 tarihinde Kıbrıs Rum Yönetimini üyeliğe kabul etti.
Ve Kıbrıs Rum Yönetimi, yıllar içinde Kıbrıs konusunda Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak, taviz elde etmek, Türk askerinin adadan çekilmesini sağlamak için arkasına AB’yi aldı ve her türlü düzenbazlığı yaptı.
Yapmasına yaptı da hiçbir kazanım elde edemedi.
Yıllar içinde devir ve güç tam tersine döndü, AB zayıflamaya başlarken, Türkiye güçlenme sürecine girdi. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de yıllar içinde başrolü oynadığı uyuşturucu, ticareti, insan kaçakçılığı ve AB’ye sunduğu sahte devlet bütçeleri nedeni ile AB içinde bayağı gözden düştü.
Ukrayna savaşından önce Kıbrıs Rum Yönetimi Rusya’nın AB içindeki truva atıydı. AB’nin Rusya aleyhine alacağı her kararı veya yaptırımı hemen Rusya’ya bildiriyordu ve aldığı talimata göre de gerekirse “Veto” hakkını kullanıp, kararın geçirilmesini önlüyordu. Tabi Rusya da, BM Güvenlik Konseyinde Kıbrıs Rum Yönetimi’nin truva atıydı. Hatırlarsınız, 24 Nisan 2004 tarihinde Annan Planı ile ilgili yapılan referandumda Rumlardan “Hayır” çıkınca dönemin BM genel Sekreteri Kofi Annan, “Kıbrıs Türklerine uygulanan ambargoları kaldıralım” önerisini daha BM Güvenlik Konseyine sunamadan Rusya veto edeceğini bildirmiş, öneri sunulamamıştı.
Ukrayna savaşının ilk döneminde Kıbrıs Rum Yönetimi’nin üyesi olduğu AB’nin Rusya’ya ambargo uygulaması sonucunda, bu dostluk ve işbirliği bozuldu.
Bu yıllara dayalı çıkar dostluğu bozulunca Kıbrıs Rum Yönetimi, AB’nin istenmeyen üyesi konumuna düştüğü ve Rusya ile arası bozuk olduğu için, sırtını dayayacak başka bir “dayı” bulmanın peşine düştü.
İlk yaptığı iş ABD, Fransa ve İtalya’ya Güney Kıbrıs’ta askeri üs vermek, hava ve deniz limanlarını bu ülkelerin askeri kullanımına açmak oldu. Türkiye ile savaşa girerse, bu ülkeler onun yanında Türkiye’ye karşı savaşında yanında olsun diye “Stratejik Anlaşmalar” yaptı. Ama süreç içinde ABD’nin Fransa’nın ve İtalya’nın Güney Kıbrıs Rumları uğruna Türkiye’yi karşılarına almak niyetinde olmadığını anladığı için de farklı arayışa girerek gözünü NATO’ya dikti.
1952 yılında Süveyş krizi nedeni ile yaşanan Arap İsrail savaşından sonra Orta Doğu’dan Fransa ve İngiltere’yi kovarak Orta Doğu’ya adımı atan ABD, aradan geçen 72 yılın sonunda Orta Doğu’daki gücünü iyice kaybetti. Önce Irak’tan çekildi. Şimdi de Suriye’den çekilmek zorunda kalacak. Yıllarca tepe tepe kullandığı Orta Doğu petrollerine sahip ülkeler de kendi güdümünden çıkmaya, tek başlarına karar almaktan çekinmemeye ve ABD’ye baş kaldırmaya başlayınca ABD de yeni bir arayışa girdi.
Türkiye’nin varlığı ve gücü nedeni ile Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğalgaza bir türlü ulaşamayan ABD ve AB, Kıbrıs Rum Yönetiminin NATO’ya giriş isteğini “Kazan kazan”a dönüştürmek peşine düştüler.
Görünen o ki, Türkiye’ye bu konuda baskı yapamayacaklarını bildikleri için, Kıbrıs konusunda Türkiye’nin kabul edeceği şartlara ve koşullara karşılık Kıbrıs Rum Yönetiminin NATO’ya kabul edilmesi kartını masaya koyacaklar.
Ortadoğu’da yeni haritalar çizilirken ve sınırlar oluşurken, Akdeniz ve Kıbrıs üzerinde de bazı hesaplar var gibi görünüyor. Bu durumda bilinmesi gereken şey Türk Kıbrıs’ın her zamankinden daha fazla Türkiye’ye ihtiyacı olduğudur.
Prof. Dr. (İn. Müh), Doç. Dr. (UA İlş) Ata ATUN
KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi
KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili
.....
Yazarın tüm yazıları için tıklayınız
.....