Ampute Milli Takımımız ikinci kez Avrupa Şampiyonluğunu ilan ederken,
TFF Milli Takım Teknik Direktörü olarak Alman “Kuntz” ile anlaştığını açıklamış.
Biz de “Guten Morgen Herr Erbaş" diyoruz.
Avrupa’nın cahiliye dönemi selamıyla girmiş olalım lafa.
..
1923'teki ilk maçtan günümüze dek Türkiye’nin teknik direktörlüğü görevini 26 Türk insanının yanı sıra ;
4 Macaristan, 3 İngiltere, 3 İtalya, 3 Yugoslavya, 2 Romanya, 1 İskoçya, 1 İrlanda, 1 Almanya, 1 Hollanda uyruklu antrenör görev yapmış.
Başında "Milli" olan bir kurumu hala millileştirememişiz.
Son dünya kupalarında da sıfır çekmişiz.
Ve son olarak da Alman Kuntz’un görev yapacağı ilan edilmiştir.
Geldiğimiz nokta da hala bir problemi çözebilmiş değiliz.
Yanlış üstüne yanlış yapılıyor.
Siz bu çocukların gönlüne “Milli Ruh” u koyamazsanız,
Dışarıdan getirdiklerinizle hiç koyamazsınız.
Milli olan yerleri Milli olmayanlar işgal ediyorsa bu işte bir problem var demektir.
Kabahat kurumlarda mı yoksa kurumun başına getirilen insanlarda mı ?
..
Gelelim "Cahiliye Dönemi" alışkanlıklarına !
Hz. Musa "Buzağıya Tapan" insanlara peygamber olarak gönderilmiştir.
Yine bu dönem insanlar Firavun’a tapınmakta.
İnsanlar büyücülükte, bu günkü anlamı ile “Kimya” ilminde çok ileri gitmiş insanlardı.
Öyle bildiğimiz cahillerden değillerdi.
Hristiyanların Teslis inancına göre ise Hz. İsa bir tanrıdır.
Haşa Hz. İsa’yı “Tanrı’nın oğlu" olarak görmektedirler.
Yani her iki peygamber de “Tanrıya Ortak Koşan" bir topluma gönderilmiştir.
..
İslamiyet’ten önceki dönem Arap tarihi Câhiliye çağı olarak ele alınmakta ve bu dönemin kültürü de Câhiliye kültürü olarak değerlendirilmektedir.
Müslümanlarca “Ebû Cehil” olarak anılan Amr b. Hişâm cahil birisi olduğu için değil,
Kaba, saba ve zorba bir yapıda olduğu için bu sıfatla vasıflanmıştır.
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Ebû Zer’e söylediği,
“Yâ Ebâ Zer! Sen içinde henüz Câhiliye bulunan bir kimsesin…” (Buhârî, “İman”, 21) şeklindeki hitabında cahiliye kelimesi, kabalık ve içinde barındırdığı kötülük olarak yorumlanmıştır.
İslâm’ın doğuşu döneminde Arap Yarımadası’nda en yaygın dinî anlayışın putperestlik olduğu bilinmektedir.
Bu inanış, Sâmî toplumlarındaki inanç sistemlerinin en eski ve en iptidaî şeklini temsil etmiştir.
Oysa ki Türkler Tanrı’yı hep gökte aramışlardır.
Hiçbir zaman da “O"na ortak koşmamışlardır.
Türk toplumunu “Cahiliye Dönemi Alışkanlıkları” ile nitelemek abesle iştigaldir.
Araplar yarımadanın bütün şehirlerinde kabileler hâlinde yaşamlarını sürdürüyor ve yönetiliyorlardı. Her kabilenin reisi mevcuttu ve bu kişi en güçlü otoriteydi.
Kabileler, şeyhler veya reisler tarafından yönetilmekteydi.
Kız çocuklarının hiçbir önemi yoktu ve diri diri toprağa gömülüyorlardı.
Cahiliye döneminde Arap kabilelerinin çoğu topluluk genelde putperestti.
Putları tanrı kabul etmiyorlar, aksine Allah'a ulaşmak için birer aracı olarak görüyorlardı.
Yani cahiliye dönemi "Allah’a Ortak Koşanların" dönemi olup, Peygamber de böyle bir topluma gönderilmiştir.
..
“Günaydın cahiliye dönemi adetidir” diyen Ali Erbaş, Türklerle Arapları birbirine karıştırmış diyorum.
Erbaş’ın bulunduğu makam Hatem-ül Enbiya’ya vekil makamdır.
Orada “Sürçü Lisan Eylemek” abesle iştigaldir.
Onun da bu tür davranışlardan kaçınması gerekir.
Cahiliye “Allah’a ortak koşanların, Allah’ın emirlerine karşı gelenlerin" oluşturduğu bir topluluktur.
Faizi helal kılmak,
Zinaya ruhsat vermek de “Cahiliyenin” bir parçasıdır.
Allah’ın kesinlikle yasakladığı şeyleri hoş görmek kimsenin haddi değildir.
Buna ruhsat verenler akıllarını başlarına devşirmelidir.
Bir daha Peygamber gelmeyeceğine göre izan etmelidirler.
Asıl cehalet burada yatmaktadır.