Bizim kuşak radyoda, “Devamı yarın akşam”, “Radyo tiyatrosu”, “TSM Akşam fasılları”, “Çocuklara masallar”ı görmeden dinlerdi.
Her dinleyen de hayalinde ayrı bir dünya yaratır, kişiye özel binlerce masal tiyatro haline gelirdi. Şimdi TV açılıyor birileri sana istesen de istemesen de senaryoyu rejisörün hayalinde canlandırıp empoze ettiği şekilde, adeta zorla beyinlere boşaltıyor. Ah o hayal ve duygular; TV’ye bağlı insanoğlu, (daima hazırı ve kolayı seçer ya); o senaryoyu ve çekimi aklına kiralıyor. Yaratıcılık incelik kayboluyor. Hisler yönlendirilebilir hale geliyor. Oyuncaklar hazır satın alınıyor ve kitap okunmuyor.
Google amca var ya, kütüphanelerde araştırma diye bir zorluk yok! Okula servis arabası götürüyor. Çanta taşıması yok çocukların, her dedikleri alınıyor tutuma ve olura değil israfa alıştırılıyor. Ellerde son çıkan tablet ve telefonlar. Dostlara dostluklara konu komşuya ihtiyaç yok. Alışveriş internetten..
Gülen yüzün arkasından acaba bir menfaat cefası mı gelir endişesi var. Güven ve itimat kol kola girip sırra kadem basmışlar. Sevgi dolu bakışlara hasret kalmış gönüller. Güller susuzluktan boynunu bükmüş. Bülbüller ümidini kesmiş, sükutta. Herkes hayatını yaşıyor. Analar babalar başının çaresine bakıyor. Mendiller şimdi kâğıttan renkli değil işini bitiren çöp tenekesine atıyor. Odalar ve yataklar ayrılmış evlerde o uhrevi sıcaklık yok. Soba derdi yok, kül derdi yok. Soba dumanı da yok. Merdivenler istirahatte asansörün sesini dinliyor. Aileler ancak o da kısmetse akşam yemeğinde buluşuyor. Bakkalın veresiye defteri kayıp, bakkal amcalar bir bir dükkanları kapatıyor. Mektup zarfları müzelik. Posta pulları artık yalanmıyor. Pembe kağıtlar artık satılmıyor, olanlar da sandıkta kullanma müddeti geçmiş aşk satırları yazmayı bekliyor. Kalemler boykotta. Kağıtlar A4 olup yazıcıya kaçmış.
Dil susmuş lal olmuş. Göz görmedim, kulak duymadım diyerek işi götürüyor. Liyakat gömleğini kaybetmiş çıplak dolaşıyor. Torpil torpitoda planlanmış; anlık, amade bekliyor. Gözünü sevdikleri para her kapıyı açıyor. Koltuk kale burçları gibi sağlam, bir türlü el değiştirmiyor. Trenler hızlı oldu inekler bakıyor, bir türlü ne olduģunu anlamıyor. Koyunlar çobana artık “me me me” diyemiyor! Bekçiler var da nefesleri düdük çalmaya yetmiyor. Köpekler gece de, gündüz de uyuyor, havlamaya takati yetmiyor! Arıların, kelebeklerin nesli kuruyor. Ağaçlar tutuşturuluyor, ormanlar yanıyor..
Velhasıl-ı Ey "M.KEMAL !" senden sonra kimse bizi iplemiyor (!)