Kadınlarımızın neden bu kadar önemsizleştirildiğini ve hangi anlayışla değersizleştirildiğini anlamış değilim. Sebep olanlara söyleyecek söz bulamıyorum. Yazıklar olsun...
Son 20 yıldır siyasette yaşanılanları bir türlü anlamış değilim. Bazı güncel olayları paylaşayım da sorgulanmasını sizlere bırakayım.
KADINLARIMIZIN BEKA MESELEMİZDEKİ YERİ : Milletimizin ve memleketimizin BEKA sorunu olmaz, olamaz. Çünkü; bu coğrafyada bizden daha güçlü bir ülke yoktur. “Teröristler” ve “dış güçler” diyecek olursanız, teröristler üç - beş günde halledilebilecek meselemizdi. Dış güçlerin oyununu da bozacak güce sahip olmak gerektiğini düşünüyorum.
Saka Türkü olan Tomris Kağan Hatun, M.Ö. 6. yüzyılda Türkün bekasını sağlayan bir kadın hükümdar olduğunu belirtmiş olayım.
Çanakkale Destanımızın, Kurtuluş Savaşımızın efsane kadın kahramanları milletimizin bekasına vesile olmuşlardır.
Milletlerin olduğu gibi insanların da hayat bekası (kimliği, kişiliği, kalitesi, karakteri, kabiliyeti) vardır. “Beka, itibar” insan olarak yaratılışımızın sırrındaki erdemlerdendir. Bu erdeme sahip olanların ÖZÜ ne ise SÖZÜ de odur.
*MAĞDUR EDİLEN KADINLARIMIZ: Yazılı ve görsel basında kadına şiddet, cinayet, taciz, tecavüz haberlerinin olmadığı bir günü ben hatırlamıyorum. Kadınlarına -özellikle Atatürk'ün Cumhuriyeti ilanı ile- çok değer veren bir milletin mensubu olarak “biz bu hallere düşecek millet miydik?” demek zorunda kalıyorum.
Son günlerde, 6 yaşında bir BEBEĞİN evlendirilmesi ve tecavüze uğraması ile ilgili facia olan bir rezaleti konuşuyoruz. “BEBEK” diyorum çünkü ilkokula gidene çocuk denir. Bu anaokulu öğrencisi seviyesinde süt kokan bir yavru.
Olayı bildiğiniz için anlatmayacağım. Ancak şunları sormak istiyorum. Bu nasıl baba? Vicdanı, ahlakı, karakteri yok mu? Bir baba, evladının fiziksel ve ruhsal acı çekmesini kabul edebilir mi?
Bunu din açısından düşünmemek, değerlendirmemek gerekir, tamam da bu işler nedense çoğunlukla vakıf, cemaat, tarikat camiasından çıkıyor.
“Bir kereye bir şey olmaz” diyen oldu mu? Oldu.
Reşit olmayan mağdur kız için “rızası vardı” diyen oldu mu? Oldu.
“Biz bu olayı 2 yıl önceden biliyorduk” diyen ve bir şey yapmayan oldu mu? Oldu.
Bana göre sahte şeyhlerden, şıhlardan buna benzer olaylara “caiz, uygun, olur” diyenler oldu mu? Oldu.
Bunları Allah'a havale ediyorum. Daha söylenecek çok söz var da söylemeye ahlak anlayışım müsaade etmiyor. Atatürk'ü tanımalarını, Cumhuriyetin erdemlerini bilmelerini tavsiye ediyorum.
*CİN ÇIKARAN DOLANDIRICILAR : “Cin çıkarma” bahanesiyle kadınlara taciz ve tecavüz eden üfürükçü hocaları duymuşsunuzdur. Rahmetli Levent Kırca da skecini yapmıştı. Bir gündüz kuşağı programında sunucu, canlı yayında muska yazanın muskasını açarak içinden çıkan eski gazete parçalarını göstermişti.
Bu devirde buna inananlara “cahil” demek hafif kalır.
40 yıllık eğitimciyim. 6 yıldır da gazetelerde eğitimle ilgili köşe yazarlığı yapıyorum.
“Böyle kalitesiz, etkisiz, anlamsız ve amaçsız eğitimlerin sonucu böyle olur” diyeyim de mağdurlara şunları söyleyerek yardımcı olayım.
Cinler, hep erkek mi oluyor? Neden sadece kadınlarda bulunuyor? Cinleri neden hep erkek hocalar çıkarıyor. Cin çıkarmanın cinsiyetle, tacizle, tecavüzle ilgisi nerden geliyor? Cin, içinizde değil, “cin gibi düşünenlerin” aklında, bilesiniz...
*ATATÜRK ve YİĞİT ALİ KÖYÜ: Bursa’nın Uludağ'ın eteklerinde 16. yüzyılda Sultan Murat tarafından, “vakıf köyü” olarak kurulan Congara köyünde çoğunlukla Hristiyanlar yaşamaktadır.
1932 yılında eşkıyalar, işçilere para götüren jandarmanın önünü keserler. Bu köyden Çoban Ali, değnekle eşkıyalara saldırarak 2 eşkıyayı öldürüp jandarma ekibini kurtarır. Kendisi de bu çatışmada ölür. 1933 yılında Bursa’yı ziyaret eden Atatürk, bu olaydan haberdar olur ve köye gider. Çoban Ali’nin eşiyle görüşür. Köyde okul olmadığını öğrenir. Hem okul yapılması hem de köyün adının değiştirilmesi talimatını verir. Şimdi Bursa’nın mahallesi olan bu köyün adı “Yiğitali” olur ve binlerce öğrenci yetişir.
2 yıl öncesine kadar atıl durumda olan bu okul, bugün kooperatife dönüştürülmüştür.
Bir zamanlar atalarının (analarının, babalarının) okuduğu okulda organik ürün üretimi yaparak pazarlayan, ihracat yapan kadınlar “biz de varız ve üretiyoruz” diyorlar. Ve işte bizim kadınlarımız. Gerçekten sen çok büyüksün Atatürk.
*SİYASETTE TEMİZLİĞE KADIN ELİ DEĞMELİ: Bursa’ya gelen sayın Meral Akşener rüzgarına şahit olmuştum. Bu olayı haber yapmıştım. Gösterilen ilgiyi ve sevgiyi köşe yazımda ele almıştım.
Sayın Meral Akşener'in ağabeyi rahmetli Nihat Gürer, 1980'li yıllarda MHP Kocaeli İl Başkanlığı yapmıştır. Bursa Aydınlar Ocağı başkanlığım dönemimde Kocaeli Aydınlar Ocağı'nın düzenlediği toplantıya katılmıştım. Gönül, fikir ve dava adamı olmamızın dostluğu ile Kocaeli Aydınlar Ocağı Başkanı rahmetli ağabeyi vesilesiyle sayın Meral Akşener'i tanımıştım. Adına imzaladığım kitabımı verdim. Genel Merkez'de ziyaretine gittiğimde siyasi çalışmaları sebebiyle yerinde olmadığı için görüşememiştim. Not bırakmıştım.
Bunları şunun için söylüyorum. Milletvekilliği ve bakanlık yapmış olan İYİ Parti Genel Başkanı sayın Meral Akşener, siyasette tecrübelidir. Milliyetçi, ülkücü hayat felsefesiyle dirayetli bir liderdir. Pek çok kişiden “muhalefette oy verilecek parti olmadığı için mecburen iktidardaki partiye oy veriyorum” diyenleri çok duymuştum. Diyorum ki; siyasi hayatımızda dağınıklıklar, belirsizlikler var; ortalık toz duman. Siyasi kirlilikler bir hayli fazla. Halının altına süpürmekle olmuyor. Halı kabarıyor, ayağımıza takılıyor, düşüyoruz. Siyasi ortamı düzeltmeye, düzenlemeye, temizlemeye bir de kadın eli değsin diyelim de ilerde pişmanlık duymayalım. “Demir Leydi” ünvanlı İngiliz Margart Thatcher’in ve Alman Angele Merkel’in siyasetteki ağırlıklarını ve başarılarını da hatırlatmış olayım.
Görüşmek üzere, sağlıcakla kalın. Allah’a emanet olun.