Her çocuğun bir annesi var (eşeyli çoğalmada her canlının bir annesi olmak zorunda). Anne çocuğunu yaklaşık 9 ay 10 gün karnında taşır ve büyütür, doğurur. Biyoloji bilimi ekseninde insan soyundan anne çocuğunu doğurduktan sonra diğer canlılardan ayrı olarak uzun bir bakım ve beslenme sürecini birlikte yaşarlar. Belgesellerde ve çocukluğumda sahip olduğumuz hayvanların yavruları ile olan ilişkisi ve annelik duygusunun eşsiz fedakârlığı ilgimi en çok çeken konudur. Öneririm doğadaki biyoçeşitlilik içinde dişinin yavrusu ile güçlü içgüdüsel yaşamdaki yolculuktaki, seks ilişkisi, karnındaki yavrusu ile ilişkisi, acılı doğumu ve sorasındaki fedakârlığı en süt düzeyde eğitici konumdadır. Diğer canlıların ve insanın en zor zamanında anne kucağına kendisini atınca ne kadar rahat ettiğini görmek ayrıca önemli. İngiltere’de öğrencilik yıllarında yaşadığım yorucu araştırma ve psikolojik yalnızlık içinde geçen 3 yıl sonraki kavuşmada, anne kucağının en büyük derman gibi geldiğini halen hatırlarım. Rahmetli annemin beni bağrına basması ve sevinç gözyaşları yorgunluğumu alıp götürmüştü. “Ağlarsa annem ağlar” ifadesini o zaman gerçekten anladım. O anda sevgi, içtenlik, candan can olmak duyguları en üst düzeyde yaşanıyor ve anlaşılıyor.
En Büyük Öğretmen Annedir
Çocuğun uzun süreli olarak anneye bağımlı olarak yaşama mücadelesi zorunluluğu yalnızca beslenme, korunma ve bakımın ötesinde ilk yaşam eğitimi de anne tarafından sağlanmaktadır. Yardım etmede ve yavrusunu dışarıdan gelen etkilere karşı korumada canını düşünmeden verebilen annelerin sevgisi ve fedakârlığı hiç bir ölçü birimi ile ölçülemeyecek değerdedir.
Annenin ön yargısız ve beklentisiz doğal içgüdüsel korumacılığı yanında çocuğun içine doğduğu her türlü değeri, iletişim dilini ve yaşamda kendine yer edinmesi için gereken kültür aktarımını da sağlamaktadır. Doğal besleme ve korumanın ötesindeki iletişim dili ve kültür aktarımı da doğal olarak kadının eğitim durumunu gündeme getirmektedir.
İlk Öğretmen Annenin, Ana Dil Gibi, Annenin Soy İsimlerini de Kullanmalı
İnsan beyni eğitimle şekillendiği için doğal olarak ilk öğretmen olan anne çocuğuna bilgisi ve örgüsünü olabildiğince en iyi şekilde ana dili ile aktarmaya çalışır. Doğurduğu çocuğunu aylarca emzirirken, belerken, uyuturken yaygın konuştuğu dilde söylediği şarkı-türkü, maniler ve hikâyeler ile dil ve kültür aktarır. Ana-dil bu bağlamda son derece önemli ve kutsaldır; çünkü çocuğun ilk edindiği tüm bilgiler anne tarafından kazandırılır. Annenin eğitim düzeyi ve farkındalıkla edindiği bilgi ve görgü, çocuğun eğitilmesi bakımından hayâti derecede önemlidir.
Bu bağlamda nasıl oluştuğunu bilmiyorum ama çocuğun büyütülmesi ve gelişmesinde babanın katkısının az olmasına rağmen erkeğin soy isminin kullanılmasının, işin doğasına uygun düşmediği kanısındayım. Biyolojinin ötesinde çoğunlukla kültürel etkilerden dolayı babaların çocuğun büyütülmesindeki rolünün anneye göre çok geride kalması nedeniyle baba-dili diye bir kavram kullanılmıyor. O zaman madem çocuğun ana dili kutsal, soy isminde annenin birincil soy ismi kullanılabilmeli.
Kültürel Temelli Annelik Katkısı Önemli ve Kadının Eğitimi Mutlaka Sağlanmalı
Annenin çocuk üzerindeki ağırlıklı katkısı üzerine çok sayıda yazı, şiir, şarkı ve özlü söz külliyeti bulunuyor. Çoğunluğu konunun önemini ifade etmekle birlikte işin özünde annenin biyolojik anneliğinden ileri olarak kültürel annelik dediğimiz annenin eğitim durumu ve bilgi birikimi ve sahip olduğu beceri ve görgüsünü çocuğa aktarması yatmaktadır. Bunun sonucu da geleceğin yetişkin ve donanımlı bireylerinin toplum hizmetine kazandırılmasıdır. O zaman geleceğin anne adayları olan kız çocuklarının eğitiminin öncelikle savunulması ve sağlanması gerekir. Kadının kendini geliştirmesi için her türlü ortam ve koşullar öncelikle sağlanmalı. Kadının ilk öğretmen olarak donanımlı bilgi ve görgü sahibi olması için pozitif ayrımcılık görmesi sağlanmalı, yaşamın her alanında kadına insan olarak geride değil ileride değerler atfedilmesi öncelikli amacımız olmalı. Anneliğin bu bağlamda yalnız bir biyolojik annelik değil, kültürel temelli bir annelik olması daha ağır basmaktadır.
Annelik durumunun bir güne sığdırılamayacak kadar önemli olduğunu “Cennet annelerin ayaklarının altında” kavramı da göstermektedir. Ancak annelere de bu dünyada cenneti yaşatacak ortamı hazırlamak için gerçekten taraf olmak durumundayız. Hakkı ve katkısı ölçülemeyen annelerin hakları ve katkıları her an anılmayı gerektiriyor. Kıymetinin her gün bilinmesi ve anılması gereken biyolojik çocuk sahibi olan ve çocuğu olmasa da annelik duygusu ve bilinci olan kadınlarımıza derin saygılar.
12 Mayıs 2024, Adana