Siyonizm karşıtı Yahudilerin sesi artık daha gür çıkıyor

İsrail’in Filistinlilere yönelik saldırılarına karşı çıkan Yahudilerin sesinin bu kez, İsrail kurulduğundan bu yana hiç olmadığı kadar yüksek çıkması dikkat çekici. O kadar ki anti-Siyonist Yahudiler, Batı ülkelerinin Washington, New York, Londra, Berlin, Paris, Amsterdam, Viyana ve Madrid gibi önemli başkent ve şehirlerindeki gösterilerle eylemlere katıldılar.

Meşhur Yahudi sanatçılar, yazarlar ve akademisyenler ile ‘Barış İçin Yahudi Sesi (JVP)’, ‘Şimdi Değilse (ifNotNow)’ ve ‘Neturei Karta’ gibi Yahudi cemaatler bildiriler yayınladılar. Yahudiler ayrıca ABD’de, Fransa’da, Birleşik Krallık’ta ve Almanya’daki hükümetlerine dilekçeler yazıp savaşın durmasını, İsraillilerin Filistinlilere yönelik politikalarına karşı çıkan sesleri ‘Yahudi karşıtı’ yaftasıyla baskılama tavrından vazgeçilmesini ve itiraz hakkına baskı yapılmamasını da talep ettiler.

Bu Yahudilerin ahlaki vicdanını harekete geçiren etkenler şöyle sıralanabilir:

Birincisi, pek çok kişinin nazarında İsrail’in Filistinlilere karşı ilan ettiği savaş “Soykırım” tanımına uyuyor. Sivillere yönelik işlenen bu soykırım tüm dehşetiyle dünyanın gözü önünde yürütülüyor. Bu da ahlaki bir rezalet anlamına geliyor. Bu bağlamda İsrailli gazeteci Gideon Levy, cesur bir duruş sergileyerek, “En zalim ve barbar işgal rejimi olarak İsrail, kendisini mağdur, hatta tek mağdur olarak gösteriyor ve haklarını gasp etmesini haklı çıkarmak için Filistinlileri insan dışı varlıklar olarak tanımlıyor” ifadelerini kullandı.

rth45h

ABD’li filozof Judith Butler (Open Source)

Levy, değerlendirmesine şu sözlerle devam etti:

1948 yılından beri İsrail, Gazze’yi cezalandırıyor… Tutukluyoruz, öldürüyoruz, yağmalıyoruz, göç ettiriyoruz, topraklarına el koyuyoruz, etnik temizlik yapıyoruz ve de kuşatmaya devam ediyoruz… Şimdi İsrailli kurbanlar için acı acı ağlamalıyız. Ama halkının çoğunluğunu, İsrail’in eliyle boğulan mültecilerin oluşturduğu Gazze için de ağlamalıyız. Gazze bir gün olsun özgürlüğü tatmadı. (Haaretz, 8/10/2023)

İkincisi, İsrail’in kendisini, onun kurbanları haline gelen Filistinlilere karşı etnik temizlik ve yakılmış topraklar politikası uygulayarak nefsi müdafaada bulunan bir mağdur gibi göstermek için Holokost olayını istismar etmesidir. Norman Finkelstein’a göre bazı Yahudiler, bu karşılaştırmaya itiraz ederek, “Bizim adımıza değil” sloganıyla İsrail’in dünyadaki tüm Yahudileri temsil etmediğini dile getiriyorlar.

Antisemitizm kalkan olarak kullanılıyor

Üçüncüsü, bazı Batılı hükümetlerin bu savaşa koşulsuz destek vermesi ve ‘Yahudi karşıtlığıyla (antisemitizm) mücadele adı altında İsrail’in eleştirilmesini engellemeye çalışmasıdır. Halbuki Yahudi karşıtlığının ve Holokost’un üretiminden bizzat Batı sorumlu. Batı, sanki İsrail’in Filistinlilere yönelik vahşetini örtbas ederek kendi sebep olduğu Yahudi kurbanlara dair sicilini temizlemeye çalışıyor.

“Avraham Burg, ‘radikal ve ırkçı Yahudi milliyetçiliği, Arap karşıtlığı; liberalizm, demokrasi, ekonomik ve toplumsal eşitlik karşıtlığı gibi esaslarıyla’ İsrail’deki aşırı sağı Almanya’daki Nazizm’e benzetiyor”

ABD’li Yahudi filozof Judith Butler, bunu kınayanların başında geliyor. Butler, düşüncesini şu sözlerle ifade etti:

“İsrail devletini eleştirenlerin Yahudi karşıtları veya Yahudi iseler bile kendilerinden nefret eden Yahudiler olduğunu iddia etmek yanlış, saçma ve üzücüdür. Bir Yahudi olarak zulme karşı ses çıkarmak ve ırkçılığın her türlüsüne karşı mücadele etmek benim için oldukça önemli.”

Butler, savaş dolayısıyla yazdığı bir makalede şu ifadelere yer verdi:

Açık konuşalım, İsrail’in Filistinlilere karşı şiddeti çok aşırı ve üzücü. Acımasız bombalama, evlerinde ve sokaklarda farklı yaşlardan insanları öldürme, hapishanelerde işkence etme, Gazze’de çeşitli yöntemlerle aç bırakma ve evleri yağmalama… Çeşitli biçimleriyle tüm bu şiddet; ırka dayalı ayrımcılık, sömürge yönetimi ve vatansızlık kanunları altında acı çeken bir halka karşı uygulanıyor. (Los Angeles Review of Books, 13/10/2023)

Batılı değerler boşa çıkarılıyor

Dördüncüsü, pek çok Batılı ülkenin dünyaya mesajı olduğunu iddia ettiği özgürlük, adalet ve eşitlik değerlerini inkâr etmesi veya bunları işine geldiğine göre kullanmasıdır. Nitekim bu ülkeler, Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline karşı kararlı bir duruş sergiledi ve Ukrayna halkına yönelik savaş suçlarını kınadı. Ayrıca direnmesi için Ukrayna’ya sınırsız destek de sundu. Ama Filistinliler için bu değerlere başvurmayı reddetti. Sanki Filistinliler, işgale boyun eğmek zorunda; sanki bir halk değiller ya da diğer insanlar gibi vatandaşlık haklarına layık değiller.

Aşırı Sağ Vesayeti

Beşincisi İsrail içindeki kamuoyunun savaştan önce de parçalanmış olduğunun açık olmasıdır. Bu parçalanmışlık, toplumun dindarlar ile laikler arasında etnik bileşene (Doğu-Batı) dayalı olarak ayrışmasından ve de aşırı milliyetçi ve dindar sağın İsrail’deki siyasi sistem üzerinde baskın olmasından kaynaklanıyor. Aşırı sağın İsrail’in, vatandaşlarına karşı liberal-demokrat bir devlet olmasından ziyade Yahudiliğini baskın kılma teşebbüsü de yurt dışındaki Yahudilerin İsrail’le ilişkisinin çatlamasına katkıda bulundu ve İsrail’in politikalarına ve dünyadaki Yahudileri temsiliyetine dair bir soru işareti doğurdu. Özellikle de İsrail içinde ve dışında, Filistinlilere yönelik milliyetçi ve dindar sağ aşırılığının, İsrail’in demokratik ve laik bir devlet olma özelliğine yönelik aşırılığa denk hale geldiğini ifade eden yaklaşımlardan sonra…

Mesela (eski Knesset Başkanı ve eski İşçi Partisi liderlerinden biri olan) Avraham Burg, ‘aşırı ve ırkçı Yahudi milliyetçiliği, Arap karşıtlığı; hükümette, Knesset’te, medyada, tepelerde ve şehrin sokaklarında liberalizm, demokrasi, ekonomik ve toplumsal eşitlik karşıtlığı gibi esaslarıyla’ İsrail’deki aşırı sağı, İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya’daki Nazizm’e benzetiyor ve şöyle diyor: “Batı Şeria’da ve Gazze’de işgal ettiğimiz bölgelerde, tıpkı Nazilerin Batı’da işgal ettiği bölgelerde sergiledikleri tavırları sergiliyoruz.” (Haaretz, 5/9/2023)

Ilan Pappé’nin tutumu, açıklığıyla ve cüretkârlığıyla öne çıktı. Nitekim o, on iki askerî üssü ele geçiren Filistinli savaşçıların cesaretine ve Ortadoğu’nun en güçlü ordusuna karşı galibiyetlerine’ hayranlığını dile getirdi

Irkçı Devlet

Altıncısı, İsrail’in hem yurt içinde hem de yurt dışında milliyetçi ve dindar aşırılık yanlısı bir devlet olarak görünmesidir. Hiç şüphesiz bu görünüm, bağrında yaşadıkları toplumlarda özgürlük, demokrasi ve eşitlik değerlerinin aşınmasından olumsuz etkilendikleri göz önüne alınınca, Yahudilerin kendi toplumlarındaki konumlarına ilişkin endişelere de sebep oldu. Üstelik bu, İsrail’i Batılı ülkeler için olduğu gibi, bu ülkelerde yaşayan Yahudiler için de siyasi, güvenlik, ahlaki ve ekonomik bir yük haline getiriyor.

Bu bağlamda Ilan Pappé, açık ve cüretkâr tutumuyla öne çıktı. ‘On iki askerî üssü ele geçiren Filistinli savaşçıların cesaretine ve Ortadoğu’nun en güçlü ordusuna karşı galibiyetlerine’ hayranlığını dile getiren Pappé, düşüncelerini şu sözlerle ifade etti:

Haziran 1967 yılından beri yaklaşık bir milyon Filistinli vatandaş, hayatlarında en az bir kez yargılanmadan hapse atıldı. Bu insanlar, İsrail’in 2007 yılından itibaren bölgeyi kapatmak ve sıkı bir kuşatma uygulamak suretiyle Gazze Şeridi’nde meydana getirdiği korkunç gerçekliği ve işgal altındaki Batı Şeria’da çocuklara yönelik sürekli cinayetleri de biliyor. Bu, Siyonist hareket için yeni bir şey değil. İsrail 1948 yılında kurulduğundan beri şiddet, Siyonizm’in değişmez yüzlerinden biri oldu. (Palestine Chronicle, 10/10/2023)

Norman Finkelstein da “doğdukları andan itibaren kendilerini büyük bir toplama kampında bulan Gazzeli gençleri” savundu. Ona göre “Gazze nüfusunun yarısı çocuk. 70 yıldır Gazzelilerin yüzde 70’i ya bizzat mülteci ya da mülteci çocuğu veya torunu. Gençlerin çoğu işsiz, geleceksiz ve imkândan yoksun.”

Bunlar, İsrail’de ve yurt dışında etkili bazı Yahudi isimlerdir. İsrail’in kimliği, karakteri ve özellikle Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Netanyahu başkanlığındaki İsrail hükümetinin diğer üyeleri gibi sorunlu ve şiddet yanlısı isimlerin yükselişiyle birlikte ırkçı ayrımcı bir ülkeye dönüşümü konusunda halihazırda sahne olduğu gerilimlere ve çatlaklara bakılınca bu sesler, daha muteber hale geldi.  

Bu isimlerden bazısının İsrail-Filistin çatışmasını anlama ve İsrail’in sömürgeci ve ırkçı anlatısını ortadan kaldırma alanında en önemli ve öne çıkan bir dizi kitabın sahipleri olduğunu belirtmekte fayda var. Bu kitaplar şunlar:

Ilan Pappé’nin ‘İsrail’e Dair On Mit’, ‘Filistin’de Etnik Temizlik’, ‘İsrail Düşüncesi: Güç ve Bilgi Tarihi’ ve ‘Yeryüzünün En Büyük Hapishane’ adlı kitapları;

Shlomo Sand’in ‘Yahudi Halkının İcadı’ ve ‘İsrail Topraklarının İcadı’ adlı kitapları;

Gershon Shafir’in ‘Yarım Asırlık İşgal: İsrail, Filistin ve Dünyanın En Karmaşık Çatışması’ ve ‘Toprak, Emek ve İsrail-Filistin Çatışmasının Kökenleri (1882-1919)’ adlı kitapları;

Norman Finkelstein’ın ‘Holokost Endüstrisi: Yahudilerin Çektiği Çilelerin İstismarı’ ve ‘Yüzsüzlüğün Ötesinde: Antisemitizmin Kötüye Kullanılması ve Tarihin Çarpıtılması’ adlı kitapları.

Sorun şu ki bu seslerin, siyasi bir vizyon veya Filistinli-Yahudi siyasi ortaklığı için yatırım yapılabilecek bir Filistin boyutuna ve aynı zamanda elverişli bir Arap vaziyetine, ayrıca uluslararası kamuoyunun dünyanın bir özgürlük ve adalet meselesi olarak Filistin davasına daha fazla meyletmesine ihtiyaçları var.

Al Majalla Dergisi, Şarku'l Avsat Ajansı

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.