Düşük yağış ve mevsim normalleri üzerinde seyreden sıcaklıklar Türkiye’yi kuraklığa mahkûm etti. İktidar, 2021’de Paris İklim Antlaşması’nı imzalamasına karşın söz konusu antlaşmanın gereklerini yerine getirmezken, izlenen yanlış politikalarla su kaynakları yok oldu.
Marmara Denizi müsilajla uğraşırken Karadeniz’de de hidroelektrik santralları (HES), dereleri kuruttu. 22 Mart Dünya Su Günü’nde dünya ve Türkiye’deki tablo korkutucu boyuta ulaşmış durumda.
‘Susuzluk, ölümle eş anlamlı’
Hidrobiyolog Dr. Erol Kesici, suyun bolluğu halinde değeri tam anlaşılmazken yokluğu halinde ölümle eş anlamlı olduğunu söyledi.
Nüfus artışının yanı sıra doğa ve çevreye verilen tahribatın katlanarak büyümesinin kaynakların kurumasına neden olduğunu belirten Kesici, “Suyun tükenmez bir kaynak olarak görülmesi, ekosistemi ve özelde de su kaynaklarını korumaktan uzak politikalar, uygulamalar su kaynaklarının kurumasına ve kirlenmesine neden oluyor. Son yıllarda dünyanın neredeyse yarısından fazlasının temiz ve güvenli suya erişememesi, küresel su krizine bağlı olan iklim krizi ve su sorununun katlanarak artmasına neden oluyor” dedi.
‘Yasal düzenleme gerekli’
Su kanunu çıkarılması gerektiğini belirten Kesici, “Su, bu kanunla birlikte bilgi, eylem planı, yatırım, yasal düzenleme strateji, idare ve hukuki yapılanmada gibi bütünlük anlayışıyla yönetilmelidir. Bilim insanlarının ortak çalışmasıyla suyun yönetilmesi temel amaç olmalıdır” diye konuştu.
Yatırım hedefli projeler yerine doğanın düşünülmesi gerektiğini söyleyen Kesici, “Ekosistem bütünlüğü göz önünde bulundurularak her alana özgü su yönetimi planları yapılmalı. Sulama suyu başta olmak üzere kullanılmış suların tekrar kullanılmasında kalite kriterleri belirlenmeli ve su kaynaklarına bırakılmasıyla ilgili su sorunların çözümünü sağlayıcı çerçeveyle bir yasal düzenleme gerekli” ifadelerini kullandı.
Son yaşanan şiddetli sel ve yağışlarla susuzluğun giderilmeyeceğini de söyleyen Kesici, “Yavaş akışlı sellerin toprağı suya kavuşturduğuna, yeraltına, su havzalarına taşıdığına” işaretle “Taşkınların tarım, inşaat mühendisliği ve halk sağlığı gibi alanlarda önemli bir endişe kaynağı olduğunu” kaydetti.
Kuraklığa karşı tedbir önerileri
Hidrobiyolog Dr. Erol Kesici, kuraklığın önüne geçilmesi için yapılması gerekenleri şöyle özetledi:
- Entegre su kaynakları yönetimi benimsenmeli,
- Doğal su kaynaklarının biyolojik, hidrolojik ve ekolojik bütünlüğü korunmalı,
- Kentler tarım ve iklime göre düzenlenmeli,
- Verimli su yönetimini güvence altına almamız için daha çok yatırım yapılmalı,
- Suyun en çok kullanıldığı tarımda verimsiz su israfına son verilmeli,
- Belediyeler su güvenliği planları uygulamalı,
- İklim değişimiyle mücadelede, kuraklık ve sellere karşı erken uyarı sistemleri oluşturulmalı,
- Suyun doğal döngüsünün korunması için, atık su altyapısı teknolojik olarak geliştirilmeli, tüm atık sular ileri kademede arıtılıp, tarımsal sulama ve kentsel kullanma suyu olarak kullanılmalı,
- Zirai “ilaç-tarım zehiri- kimyasal gübre” ve benzeri kirleticilere karşı iyi- organik tarımı teşvik eden politikalar ve sürdürülebilir bilimsel tarım uygulamaları tercih edilmeli,
- Eğitim-öğretim yoluyla bireysel su savurganlığı önlenmeli.
‘Biyohendekler ve yağmur bahçeleri kurulmalı’
Eski Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Müsteşarı çevre mühendisi Prof. Dr. Mustafa Öztürk ise, Türkiye’nin su kısıtlı bir ülke olduğunu söyledi.
Suyun doğru kullanılmaması halinde her yıl kuraklığın konuşulacağını belirten Öztürk, “Türkiye kısıtlı bir ülke olduğu için suyu verimli kullanmak zorunda. Eğer dikkat etmezsek tarımsal sıkıntılar da çekeriz. Suyun yüzde 70’i tarımda kullanılıyor. Ayrıca atık suları ileri kademe arıtılmalı ve tekrardan kullanılmalı” diye konuştu.
Toprağın su tutma kapasitesinin artırılması gerektiğini vurgulayan Öztürk, “Su akışının yoğun olduğu ve gölleşme yaşanan yerlerde biyohendekler ve yağmur bahçeleri kurulmalı. Ucuz olan bu sistemle birlikte suyun sel olup akması önlenir ve hendek suyun hızını keser. Bu şekilde sünger görevi görür ve toprak suya kavuşur” dedi. (Kaynak: Yeşil Gazete)