Bir zamanlar bir çiftlikte bir fare yaşıyordu
Ev sahibi naçar kalmış, ona savaş açıyordu.
Kadın dedi kocasına buna çare bulalım,
Şu küçücük farenin kökünü kazıyalım!
Tamam dedi kocası, hazırlık tamamlandı
Fare için plânın düğmesine basıldı..
Bir akşam uyandı fare, çatır çutur seslerle,
Gördü ki ev sahibi bir ziyafet derdinde…
Bir bohça ki; ortasında peynir, köfte, yemekler,
Kendisini çağırıyor dayanılmaz lezzetler.
Sessizce yaklaştı baktı, anladı tuzaktı ona,
‘Yakalanma fare dedi, kısılma bu kapana’!
Dışarıya fırladı, canhıraş bağırarak;
“-Evde fare kapanı var; feryat edip ağlayarak!”
Tavuğa rastladı önce, derdini anlattı iyice,
Tavuk dedi onunla işimiz yok, hem giremeyiz de eve.
Koyun atıldı lafa, dua ederim sana,
Yapacak bir şey yok, kuvvetimiz yetmez buna.
İneğe döndü fare, inek kardeş bir çare!
İnek moğladı ahırda: “Bana ne. Bana ne”!
Eve döndü perişan, anladı ki dert bunun,
Hiç kimse aldırmıyor onlara göre, bu oyun.
Tam uykuya dalacaktı bir ışık yandı birden,
Birde feryat peşinden, ev sahibi bayan yerde,
Çığlık geldi eşinden!
Kapanda bir engerek, kapana kısılmıştı,
Kadını görünce yılan, korkmuş onu sokmuştu.
Ambulansla götürdüler acilen hastaneye,
Şifa buldu artık diye getirdiler tekrar eve,
Ama zehir işlemişti, çare yoktu bedenine!
İçlerinden biri dedi;
“Tavuk suyu çorba, bolda limon içine,
Sıcak çorba mutlaka iyi gelir derdine!”
Tavuğu yakalayıp kesip biçip gittiler,
ALLAH şifa versin diye birde dua ettiler.
Kâr etmedi hiçbir deva kadın gitti ahrete,
Tavuk eti ikram oldu taziyeye gelenlere…
Ölüm haberini duyan, kürem- kürem geldiler
Evde bir şey kalmadı, koyunu kebap ettiler!
Bir gün beş gün oda bitti, ne sebze, et, dayanmadı,
Misafirler köyden, kentten çoğaldıkça çoğaldı…
Ev sahibi baktı ki yok, buna başka hiç çare
Yolladı ineğini hemen kesimhaneye!
Fare şaşkın, üzüntülü olanları gözledi,
Bana ne diyenlerin sonlarını izledi!
Yardım eli uzatmayan bir gün muhtaç hale gelir,
Kimin sonu ne olur, ancak onu ALLAH bilir !..