Süleyman peygamberden rivayet edilen şöyle bir hikâye vardır.
“Bir grup kuş, yere konmuş yemlenirken uzaktan bir insan görünür. Kuşların dikkati bir anda uzaktan gelen bu yabancıya yönelir ve ‘insanoğlu geliyor, kaçalım’ diye söylenmeye başlarlar. İçlerinden en yaşlı olan bilge kuş, şöyle bir kafasını uzatır ve ‘durun’ der; ‘bu gelen insanoğlunun üzerinde cübbesi var; belli ki bir din adamı… Ondan bize zarar gelmez.’
Bu teyidi alan diğer kuşlar, yemlenmeye devam ederler. Uzaklardan onlara doğru yaklaşan cübbeli yabancı, kuşları görüp elindeki asasını onlara doğru savurur. Kuşlardan kimi yaralanır, kimi ölür, çok azı da kurtulup uçar.
Bu olayın ardından saldırıya uğrayan kuşlar, Süleyman peygambere gidip o kişiyi şikâyet ederler. Süleyman peygamber kuşlara ‘evet, haklısınız; ben bu insana bir ceza vereyim ama ne ceza vereceğime siz karar verin’ der.
Bilge kuş, kendinden emin bir biçimde konuşur:
‘Biz onun üzerindeki cübbeye aldanıp onun inanmış bir din adamı olduğunu zannederek aldandık. Sen onun üzerindeki o cübbeyi çıkart ki, bizim gibi başkaları da aldanıp zarar görmesin!’”
Bu kıssa ne zaman aklıma gelse “45 erkek çocuğa tecavüz” haberini hatırlarım.
Yine tam onikiden bir yazı .Mesele"Yanarım da ona yanarım"dediğin noktada düğümleniyor.Ülkenin aydın kesimi yılbaşı tatilinde.