2024 ‘yeni bir yıl’ kimliği ile sahne aldı bile. Tıpkı önceki yıllar gibi…
En karamsar ve olumsuz insan da bile bir iç kıpırtısı... Muhasebesi yapılan geçmişin gelene aktardığı çoğunlukla taze bir umuttur.
Günümüzde zor mu? Eh, siz de haklısınız.
Bir yıl daha ilerlemek, insanın içinde bulunduğu yaşa göre farklı yorumlanır.
Kimi, “büyüdüm” der, sevinir; kimi “yaşlandım” deyip o kaçınılmaz sona yaklaşmanın hüznünü yaşar. Oysa durum her ikisi için de aynıdır fakat bunu idrak edebilmek için yılların rehberliğine ihtiyaç duyar insan.
Yaşamak, sadece bir matematik hesaptan mı ibarettir?
Hangi hallerde gerçekten “yaşar” ve “yaşlanır” insan; hangi hallere “yaş alır” bilinmez. Ya da “bilmezlikten gelinir.”
Yıllar önce bir dizide seyretmiştim sanırım; kahramanımız şöyle diyordu:
“Yaş otuz beş, yolun yarısıymış; laf... Ben daha yaşamadım ki...”
İnsanı yaşayıp yaşamadığı konusunda böylesi tereddüde düşüren duygu herkese göre değişir. İnsan, olması gerektiği gibi yaşamadığının, yaşayamadığının farkındadır bazen; bazen de hayatı idrakten uzaktır. Batı ve doğu kadar keskin bir fark.
Bu konuda çok şey söylenmiştir. İnsanı, düştüğü bu iç buhranından kurtarmayı hedefleyen çeşitli disiplinler kişisel olarak tercih edilebilir. Elbette abartmamak kaydıyla… Abartılmış bir “kesin inançlılık”, insanı insan yapan yegâne unsur olan “akıl” ve onunla beraber oluşan başta “insanî duyarlılık” olmak üzere birçok “gerçeklikten” koparır. Aklın ve kalbin dansıyla oluşması gereken ahenk yerle bir olur.
Ben hayatı aşama (level) atlanarak oynanan bir bilgisayar oyununa benzetirim kimi zaman. Hani oyunlar vardır, on aşamada sona ulaşırsınız mesela. Oynayanlar birbirlerine anlatırlar, “beşinci aşamada kaldım abi”, ya da “dokuzuncu aşamayı nasıl geçtin?” gibi...
Her aşamada platform ve karşılaşılan engeller, tuzaklar değişse de manzarası ve ufku değişir insanın. Tekâmül edebilen eder, kendi çapı kadar…
“Ömür” denen oyunda başlangıç ve son herkes için aynıdır: Doğum ve ölüm... Hepimizin bu oyunda geçtiğimiz aşamalar farkı olsa da gittiğimiz yer hep aynı ve kaçınılmazdır.
Hayatımızın hangi aşamasında olursak olalım, onun tadını çıkarabilmek, içimize, gönlümüze işleye işleye yaşamak... Bunun bir de bu boyutu vardır şüphesiz. Amaç, sadece aşama geçmek değil, aşama geçerken tadını da çıkarabilmektir “oyunun.”
Aksi halde, sürekli geçmişin kaçırılan fırsatlarına takılıp kalır insan evladı. Her yeni gün, biten günün özlemcisidir. Geçmişte çoğu insan haksızlığa uğramış, zor şartlarda yaşamış, hatta büsbütün zor şartlara doğmuş olabilir. Önemli olan bu duruma karşı verilen tepkidir. Geçmişin karanlığı ile bugün gelinen noktayı karartmak da “uğradığım haksızlıklara, yaşadığım olumsuzluklara, canımı acıtan onca şeye rağmen bu noktaya geldim” demek de tercih meselesi… Önce “birey olmayı” becermek lazım. Ne mutlu yapabilene!
Yıllar önce yazmışım:
HAYAT HİKÂYEMİZ
Sandım ki gelecek‚ erilen nokta.
Gidilir, gidilir‚ ufuk uzakta.
Zamanın ritmini duymaz da insan‚
Yaşamak ister hep‚ bekler anbean.
Hayatın içinde koşuşturmaca‚
Bir dakika nefes‚ bilmem ki kaça?
İlerde ilerde‚ yıllar ilerde…
Gün gelip bitecek; acaba nerde?
Sızladı yüreğim‚ geçmişi andım.
Geriye dönülmez‚ demek aldandım.
Alper Şirvan /16.12.1992
Her şey her sabah başlayan “yeni” gündedir aslında. O meşhur sözde Bedri Rahmi’nin dediği gibi “hayat, silgi kullanmadan resim çizme sanatıdır.”
İnsanın farkına varması için, silgi kullanmadan resim yaptığı bu “ömür” oyununda belki de sonradan anlamlandıramayacağı bazı çizgileri bırakması gerekmektedir hayat kağıdına... Çünkü hiçbir pişmanlığın acısı, “yaşayamamış olmanın” acısına benzemez.
Ataol Behramoğlu bir şiirinde demiştir ya.
“Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana”
Hangi yaş ve konumda olursanız olun, hakkını verebildiğiniz bir 2024 dileği ile…
Her şeye, herkese, ülkeyi yönetemeyenlere, onlara teveccüh gösterenlere, dünyaya ve sonuç olarak “insana” rağmen…
Haftanın Notu:
Bu haftanın notu 2024 için ‘buraya sığdığı kadar’ dilek ve temenniler olsun.
Cumhuriyetin 100. Yılında, Tuzla Piyade Okulu’nda 10 Kasım Atatürk’ü anma töreninde Atatürk’ün fotoğrafını göğsüne takmayı reddeden ordu mensuplarının; takılması reddedilen Atatürk’ün fotoğrafı içinse “takması gereken fotoğraf” diyecek kadar Atatürk ismini zikretmemeye özen gösteren Milli Savunma ve cemaat sevicisi Milli Eğitim bakanlarının olmadığı;
Etnik ve dinî örgüt, parti ve oluşumlarının etkisiz kılındığı;
Bilhassa şehitlik üzerinden hamaset yapanların, siyasi rant peşinde olanların kendileri dahil bütün yakınlarına şehitliğin nasip olduğu;
Fakirliği övüp fakirleri ‘ebedi saadete’ sevk edenlerin 100 liraya (bu enflasyonda en düşük para 100 TL olduğu için) muhtaç kaldığı;
En başta mimarî engeller olmak üzere erişilebilirliğin önündeki bütün engellerin kalktığı;
Demokrasinin fikirlere değil fikirleri ifade eden ‘bireye’ saygıyı içeren, matematik hesaptan öte bir hayat biçimi olduğunun fark edildiği
BİR 2024 DİLİYORUM!
Çok güzel yazmışsın Alper kardeşim. Yeni yılın kutlu ve mutlu olsun. Sağlık, huzur içerisinde anlamlı yaşayacağın nice yıllar dilerim...