Sosyolojide, toplumsal bakışı değiştirebilmek ve oluşan algıyı kırabilmek için, doğruyu, yapılacak hamle ve zamanlamasını iyi ayarlamak gerekir.
Doğruyu bilmek yeterli değildir; hamleyi ve zamanlamayı doğru başlatırsanız netice alabilirsiniz. Aksi taktirde, toplumda oluşan algıyı kırmak ve yanlışlar konusunda doğruları gösterebilmek zordur ve bunun neticesinde de “yanlışların doğru, doğruların da yanlış” algılandığı ve kabullenildiği bir toplum ile başbaşa kalırsınız.
Siyasetin genel algısının temelinde de maalesef bu sosyolojik olgu yatmaktadır, özellikle az gelişmiş toplumların karakteristik özelliklerinin korunduğu ve asya tarzı siyasetin hakim kılındığı ülkelerde.
Muassır medeniyet denilen olgu, ne toplumun digital veri tabanlarının havada uçuşması, ne toplum bireylerinin ellerinden düşürmediği akıllı telefon, tablet ne de sanayileşmiş toplum söylemleridir.
Muassır medeniyet, araştırmayı, düşünmeyi ve sorgulamayı bilmek temeli üzerine kurulur ve düşünen toplumların var oluş sebepleridir.
Kısa bir ufuk turu yapmak gerekirse; 12 Eylül belası ve ardından kendilerince ulusalcı anlayış kılıfında ve Atatürkçü (!) yaklaşım ile Türk milletini etnik ayrışmaya tabi tutma anlayışına çığırtkanlık yapanlar, Atatürkçü algı oluşturarak Mustafa Kemal’in “ulus devlet” kavramını tartışılır hale getirmenin zeminini hazırlamıştır. Gelir sıkıntısı çeken, ekonomik olarak enflasyon canavarının altında ezilen vatandaşın, Türk milletinin bilinç altında hep var ve saygın olan din anlayışını kullanarak “adil düzen” sloganı ile algı oluşturan Refah Partisi; siyasi tahminlerin ötesinde hamle ile 1. parti olup hükümet kurmuş ve ardından Cumhuriyet sisteminde sistemi eleştirme algısı oluşturmaya çalışarak 28 şubat zemini yaratılmıştır. Tabii ki ardından da sanki sistemi korumak girişimi imiş gibi gösterilen 28 şubat ile devlet-birey ilişkisinin mensubiyet kısmında "derin ayrıştırma"nın zemini yaratılmıştır.
12 Eylül ürünü PKK ile geçmişin hesaplaşması algısı arasında sıkışan ülkede 1999 seçimlerinde çok değişik ve beklentilerin ötesinde bir iktidar-hükümet ortaya çıkmıştır..
Terörist başı Apo’nun ülkeye getirilip tutuklandığı süreçte DSP-ANAP koalisyonu öngörerek plan yapan oyun kurucuların aksine toplumsal refkleks MHP ni 2. Parti ve iktidarın 2. büyük ortağı olarak hükümet oluşmasına neden olmuştur.
Toplumsal algıyı çözemeyen MHP yönetimi ise bu gidişatı hoyratça kullanıp, oyun kurucuların ülkede yarattığı kaosu yönetememiş ve 2002 de garip bir çıkış ile erken seçim istemiştir. Halbuki, eğer algıyı anlayabilen bir yönetim anlayışına sahip olunsaydı, bu süreçte yaratılan “mağdur” algısı ile AKP nin iktidara gelişini görebilir ve doğru hamleler yapılabilirdi.
Apo’nun ülkeye getirişilişindeki doğru algıyı yakalayamayanlar, apo yargılaması ve idamın kaldırılması ile başlayan farklı algı ve ekonomik kriz ile pekiştirilip, toplumsal değerler içerisindeki en önemli olan din’e saygının mağduriyet algısını çözemeyen ve kendilerini siyasi erk sayanların hatası 2002 senesinde AKP iktidarının zeminini hazırlamıştır.
15 Temmuz’a gelinen sürece dikkat etmek gerekmektedir. Toplum algısı oluşturulurken toplumun anlayışları üzerinden kendi adlarına doğru hamleler yapanlar, yanlışı topluma doğru olarak algılatanlardır.
2014 e kadar “cemaat - hoca efendi ve AKP” birlikteliği bir anda 2014 senesinde, “Türkiye Cumhuriyeti karşıtı PYD ve bununla amansız savaş veren AKP iktidarı” haline dönüştürülmüş ve algı operasyonları bu doğrultuda yapılmaya başlanmıştır.
15 Temmuz bir ihanetin gerçek yüzünün topluma tüm gerçekliği ile çıkış günüdür. Bunu anlayamayanın ya zeka özürlü olması yada ihanet içerisinde olması gerekir. Ancak, toplumun algısının oluşturulmasında oyun kuruculara destek olanların gerçek amaçlarının da anlaşılamaması durumunda bu algı için doğru hamle yapılmış olmaz.
Toplumsal heyecanı hamasi sözler ile körüklerken "toplumun düşüncesini kontrol altına almak ve güdülemek" bir algı oluşumudur ve düşünmeye sevk etmekten çok, istenileni düşündürmeye yönlendirme operasyonu olur bu girişim..
Dar anlamda içeride istenen, Cumhuriyet sisteminin geçersiz kaldığı algısının oluşturulması ve Başkanlık sisteminin güçlenmesidir. Geniş anlamda ise; Türkiye’nin Ortadoğu kaosunun ortasına çekilmesi ve kendi güçleri üzerinde yükselmesinden çok, Cumhuriyetin var oluşundan bu yana değil, tarih boyunca bu ülke üzerinde hesabı olan ülkelerin elinde oyun alanı olması hesabıdır.
Türk Milleti’nin ruhu, Türklerin var oluşu ile oluşmuştur;
Cumhuriyetin kuruluşu ile de milli refklesler yenilenmiştir.
Yeni Kapı ruhu diye oluşturulmaya çalışılan algı hangi ruhun algısıdır?
Bu ülkenin ihanet çemberinin içerisinde sadece FETÖ yoktur; PKK vardır, dış güçlere sempatik hizmetler yapanlar vardır, ihanet için ille de çeteleşmek gerekmez, ruhların çeteleşmesi ve algıya uyum sağlamak da ayrı bir ihanettir.. Tarihsel süreçte tüm bu kargaşalara rağmen toplumda etken olan güçlere bakarsanız, algı mimarlarını ve oyun kurucuları göreceksiniz.
Kişisel çıkarlar adına toplumsal değerleri yönlendirerek ve yönelmelere destek vererek kişisel koltuk ihtiraslarını muhafaza etmeye çalışanlar; her ne kadar kendilerini siyasi erk olarak tanımlasalar da aslında ihanet çemberinin bir halkası olmaz mı Türk Milleti için..?
“Muassır medeniyet” teknolojide değil, düşünme ve algılamada sağlandığı gün tamamlanmış olacaktır.
Düşünen toplum olma dileğiyle hoşcakalın.
Doğruyu bilmek yeterli değildir; hamleyi ve zamanlamayı doğru başlatırsanız netice alabilirsiniz. Aksi taktirde, toplumda oluşan algıyı kırmak ve yanlışlar konusunda doğruları gösterebilmek zordur ve bunun neticesinde de “yanlışların doğru, doğruların da yanlış” algılandığı ve kabullenildiği bir toplum ile başbaşa kalırsınız.
Siyasetin genel algısının temelinde de maalesef bu sosyolojik olgu yatmaktadır, özellikle az gelişmiş toplumların karakteristik özelliklerinin korunduğu ve asya tarzı siyasetin hakim kılındığı ülkelerde.
Muassır medeniyet denilen olgu, ne toplumun digital veri tabanlarının havada uçuşması, ne toplum bireylerinin ellerinden düşürmediği akıllı telefon, tablet ne de sanayileşmiş toplum söylemleridir.
Muassır medeniyet, araştırmayı, düşünmeyi ve sorgulamayı bilmek temeli üzerine kurulur ve düşünen toplumların var oluş sebepleridir.
Kısa bir ufuk turu yapmak gerekirse; 12 Eylül belası ve ardından kendilerince ulusalcı anlayış kılıfında ve Atatürkçü (!) yaklaşım ile Türk milletini etnik ayrışmaya tabi tutma anlayışına çığırtkanlık yapanlar, Atatürkçü algı oluşturarak Mustafa Kemal’in “ulus devlet” kavramını tartışılır hale getirmenin zeminini hazırlamıştır. Gelir sıkıntısı çeken, ekonomik olarak enflasyon canavarının altında ezilen vatandaşın, Türk milletinin bilinç altında hep var ve saygın olan din anlayışını kullanarak “adil düzen” sloganı ile algı oluşturan Refah Partisi; siyasi tahminlerin ötesinde hamle ile 1. parti olup hükümet kurmuş ve ardından Cumhuriyet sisteminde sistemi eleştirme algısı oluşturmaya çalışarak 28 şubat zemini yaratılmıştır. Tabii ki ardından da sanki sistemi korumak girişimi imiş gibi gösterilen 28 şubat ile devlet-birey ilişkisinin mensubiyet kısmında "derin ayrıştırma"nın zemini yaratılmıştır.
12 Eylül ürünü PKK ile geçmişin hesaplaşması algısı arasında sıkışan ülkede 1999 seçimlerinde çok değişik ve beklentilerin ötesinde bir iktidar-hükümet ortaya çıkmıştır..
Terörist başı Apo’nun ülkeye getirilip tutuklandığı süreçte DSP-ANAP koalisyonu öngörerek plan yapan oyun kurucuların aksine toplumsal refkleks MHP ni 2. Parti ve iktidarın 2. büyük ortağı olarak hükümet oluşmasına neden olmuştur.
Toplumsal algıyı çözemeyen MHP yönetimi ise bu gidişatı hoyratça kullanıp, oyun kurucuların ülkede yarattığı kaosu yönetememiş ve 2002 de garip bir çıkış ile erken seçim istemiştir. Halbuki, eğer algıyı anlayabilen bir yönetim anlayışına sahip olunsaydı, bu süreçte yaratılan “mağdur” algısı ile AKP nin iktidara gelişini görebilir ve doğru hamleler yapılabilirdi.
Apo’nun ülkeye getirişilişindeki doğru algıyı yakalayamayanlar, apo yargılaması ve idamın kaldırılması ile başlayan farklı algı ve ekonomik kriz ile pekiştirilip, toplumsal değerler içerisindeki en önemli olan din’e saygının mağduriyet algısını çözemeyen ve kendilerini siyasi erk sayanların hatası 2002 senesinde AKP iktidarının zeminini hazırlamıştır.
15 Temmuz’a gelinen sürece dikkat etmek gerekmektedir. Toplum algısı oluşturulurken toplumun anlayışları üzerinden kendi adlarına doğru hamleler yapanlar, yanlışı topluma doğru olarak algılatanlardır.
2014 e kadar “cemaat - hoca efendi ve AKP” birlikteliği bir anda 2014 senesinde, “Türkiye Cumhuriyeti karşıtı PYD ve bununla amansız savaş veren AKP iktidarı” haline dönüştürülmüş ve algı operasyonları bu doğrultuda yapılmaya başlanmıştır.
15 Temmuz bir ihanetin gerçek yüzünün topluma tüm gerçekliği ile çıkış günüdür. Bunu anlayamayanın ya zeka özürlü olması yada ihanet içerisinde olması gerekir. Ancak, toplumun algısının oluşturulmasında oyun kuruculara destek olanların gerçek amaçlarının da anlaşılamaması durumunda bu algı için doğru hamle yapılmış olmaz.
Toplumsal heyecanı hamasi sözler ile körüklerken "toplumun düşüncesini kontrol altına almak ve güdülemek" bir algı oluşumudur ve düşünmeye sevk etmekten çok, istenileni düşündürmeye yönlendirme operasyonu olur bu girişim..
Dar anlamda içeride istenen, Cumhuriyet sisteminin geçersiz kaldığı algısının oluşturulması ve Başkanlık sisteminin güçlenmesidir. Geniş anlamda ise; Türkiye’nin Ortadoğu kaosunun ortasına çekilmesi ve kendi güçleri üzerinde yükselmesinden çok, Cumhuriyetin var oluşundan bu yana değil, tarih boyunca bu ülke üzerinde hesabı olan ülkelerin elinde oyun alanı olması hesabıdır.
Türk Milleti’nin ruhu, Türklerin var oluşu ile oluşmuştur;
Cumhuriyetin kuruluşu ile de milli refklesler yenilenmiştir.
Yeni Kapı ruhu diye oluşturulmaya çalışılan algı hangi ruhun algısıdır?
Bu ülkenin ihanet çemberinin içerisinde sadece FETÖ yoktur; PKK vardır, dış güçlere sempatik hizmetler yapanlar vardır, ihanet için ille de çeteleşmek gerekmez, ruhların çeteleşmesi ve algıya uyum sağlamak da ayrı bir ihanettir.. Tarihsel süreçte tüm bu kargaşalara rağmen toplumda etken olan güçlere bakarsanız, algı mimarlarını ve oyun kurucuları göreceksiniz.
Kişisel çıkarlar adına toplumsal değerleri yönlendirerek ve yönelmelere destek vererek kişisel koltuk ihtiraslarını muhafaza etmeye çalışanlar; her ne kadar kendilerini siyasi erk olarak tanımlasalar da aslında ihanet çemberinin bir halkası olmaz mı Türk Milleti için..?
“Muassır medeniyet” teknolojide değil, düşünme ve algılamada sağlandığı gün tamamlanmış olacaktır.
Düşünen toplum olma dileğiyle hoşcakalın.