Tüm yeryüzünde hastalık çeşitleri, ölüm oranları ve sağlık harcamaları son sürat artarken “bilimsel etiketi” arkasında bilerek ya da bilmeyerek yapılan yanlışların mutlaka göz ardı edilmemesi, yanlışların ve yapılabileceklerin ortaya konularak hastalıkların ve çözümlerinin kısaca “sağlık konusunun daha kolay anlaşılır hale getirilmesi gerektiğine inanan” araştırmacı bir sağlık gönüllüsüyüm.

Covid 19 bahanesiyle, (dünya genelinde) yaklaşık 15 ay boyunca özgürlüklerin kısıtlandığı, insanların bir birini “mikrop gibi görüp kaçar hale geldiği” bir dönemde kutlanacak olan “Tıp Bayramı nedeniyle,” yaklaşık 20 yıllık araştırma ve çalışma sonucu elde ettiğim bilgi ve tecrübelerimi, sorumlu bir vatandaş olmanın gereği olarak sizlerle paylaşıp, “sağlık sisteminin yanlışlarına ilişkin” bazı konulara özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum.

Modern tıp “teşhis edilebilir ya da rahatsız edici belirtileri (semptomları) olan bir hastalık ortaya çıkıncaya veya kan değerleri olması gerektiği farz edilen limitlerin altında ya da üstünde oluncaya kadar her insanın sağlıklı olduğu varsayımına dayanır.”

İnsanlar çok çeşitli algı operasyonlarıyla; “çok karmaşık, anlaşılması çok zor ve gizemli binlerce hastalığın var olduğuna” inandırılır. “Genetik, kronik veya dejeneratif” gibi etiketlerle isimlendirilmiş “hastalıklar karşısında çaresizlik öylesine etkili öğretilir ki,” hiç kimse acı çekerek aylarca hatta yıllarca “hem tedavisi yok denilen, hem de tedavi edildiği iddia edilen hastalıklar tarafından yavaş yavaş tüketilerek ölmeyi yadırgamaz” bile.

Tam bir teslimiyetle, yüksek ücretler karşılığında ilaç diye verilen her türlü kimyasalı kullanır, söylenen her şeye razı olur.” Sonunda ise “kaderimiz böyleymiş” diyerek, “biz insanların kaderini kendi çabalarına bağlı kıldık” diyen, İsra suresi 13. ayeti hiç aklına bile getirmeden, mistik bir havada ölüme teslim olur.

Ne gariptir ki bu durum hiç kimse tarafından yadırganmaz bile. Çünkü “hastalıklar anlaşılmaz ve çok zor olduğu sürece” çözümünün de çok zor “hatta imkansız olacağına (maalesef) doktorlar dahil herkes inandırılmıştır.”

Bir doktorun, (uzun ve zorlu bir tıp eğitimi almış olmasına rağmen) çok karmaşık ve muazzam bir düzen içerisinde çalışan insan vücudunu her şeyi ile tanıması, tamamıyla hakim olması, binlerce hastalığın teşhis ve tedavi yollarını bilmesi mümkün değildir.

Böyle haklı bir gerekçeyle, modern sağlık sisteminde “insan vücudu yüzlerce parçaya ayırılarak her bir parça için asla birbirinin alanına girmemek üzere, ayrı ayrı branşlarda uzmanlar yetiştirilir.” Uzmanlık alanlarının çoğalması ise parçalar üzerinde hücrelerin molekül yapılarına kadar detaya inmeyi hızlandırırken “bütün üzerindeki hakimiyeti kaybettirerek” hastalıkların daha da içinden çıkılmaz bir hal almasına neden olur.

Uzmanlaşmanın doğal sonucu olarak da, tıbbın sarsılmaz esaslarından biri olan “hastalık yok, hasta var” ilkesi pek dikkate alınmaz ve her uzman sadece kendi branşı ile ilgilenir. Bu durum ise hastaların işini daha da zorlaştırarak hastane koridorlarında, daha çok zaman ve para kaybetmelerine sebep olur.

Neden bu şekilde düşündüğüm sorusuna anlaşılır bir cevap olması açısından” Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta hocamızın, “Adamın biri doktora gitmiş… Gidiş o gidiş!” adlı eserinde (Hayykitap yayınları, 6. Baskı 7. Sahifeden itibaren.) “modern tıbbın yanlışlarına dair” yazdıklarını sizlerle (yazıldığı şekilde) paylaşmak istiyorum:

“…Modern tıbbın mutlaka düzeltilmesi gereken yanlışları, olumsuzlukları ve hatta günahları var. Hem de pek çok.

Her şeyden önce modern tıp ilaç endüstrisinin esiri olmuş durumda.

Neredeyse tüm kongreler, sempozyumlar, seminerler onların mali katkıları ile yapılıyor.

Tıbbi araştırmalar onların sponsorluğunda gerçekleştirilebiliyor.

Tıp dergileri onların verdikleri reklamlar sayesinde yayınlanabiliyor. Tıp dernekleri onların yardımları, destekleri sayesinde ayakta durabiliyor.

Mezuniyeti sonrası eğitim bile onların denetimi altında.

ilaç endüstrisi sponsorluk, promosyon, reklam konusunda -kendi çok sevdikleri deyimle söyleyelim- hiçbir fedakarlıktan kaçınmıyor.

Modern tıbbın ilaç endüstrisi karşısında gazozuna ilaç konmuş kızlardan hiçbir farkı yok.

İlaç endüstrisi için daha fazla kar etmek adına her şey mübah.

Hastaların kendi pahalı medikal aletlerinden aldıran doktorlara ödül olarak yabancı gelin de sunulabiliyor.

Promosyon olarak doktorlar umreye de götürebiliyor.

Doktorlarla ilaç firması arasında basit bir tükenmez kalem, küçük bir bloknot veya bir kahve kupası ile başlayan seviyeli ilişkinin geldiği küresel seviye bu.

Bilimsel araştırmalar manipüle ediliyor.

Bir ilacın başka hastalıklar için etkili olmadığı sonucuna varan çalışmaların yayınlanmasının geciktirilmesi veya durdurulması, negatif sonuçların pozitif algılanmasını sağlamak için çalışmaların dizaynı ve verilerle oynanması, sonuçları nötralize etmek için negatif bulguların pozitif sonuçlarla harmanlanması bu oyunların bazıları.

Dünyanın en büyük ilaç üreticisine bilim dünyasını açıkça aldatmak ve bilimsel gerçekleri gizlemek gibi taammüden adam öldürmekten farksız çok ağır bir suçlama ile dava açılıyor.

Koruyucu ve önleyici hekimlik kitaplardan siliniyor.

Tedavi seçimi, süreleri, dozlar ilaç endüstrisinin kurmayları tarafından belirleniyor.

Hayatın menopoz, ergenlik, gebelik gibi dönemleri mutlaka ilaç alması gereken hastalıklara dönüştürülüyor.

Yeni ilaçlar için uydurma hastalıklar geliştiriliyor.

Birçok hastalığın şifasının tabiatta olduğu görmezden geliniyor.

Hastalar değil laboratuar bulguları tedavi ediliyor.

Teşhisi hekim değil laboratuar ve aletler koyuyor, hastaları hekim değil, robotlar ve ilaçlar tedavi ediyor.

Sağlık piyasalaşıyor, sağlık-hastalık para ile ölçülüyor.

Hasta-hekim ilişkisi satıcı-tüketici ilişkisine dönüşüyor. Tıp her geçen gün hızla ancak parası olanın faydalanabileceği dünyanın en çok kar getiren sektörlerinden biri haline dönüşüyor.

Tıbbın sadece bir bilim değil aynı zamanda sanat olduğu, içinde fizik de, kimya da, matematik de, biyoloji de, edebiyat da, felsefe de, din de, müzik de, sosyoloji de, psikoloji de bulunduğu unutuluyor.

Hastaların korkularının, endişelerinin, heyecanlarının… hiç dikkate alınmadan, onlarla hemhal olmadan, onların sadece bir obje olarak görünmesi de modern tıbbın bir marifeti.

Hastalık yoktur hasta vardır prensibi de, geleneksel tıbbın sıcaklığı, insancıllığı da rafa kaldırılıyor…”

Tıp Bayramı kutlanırken, özellikle “gayesi insan olan,” insan sağlığını korumak için yıllarca emek verip ilim tahsil eden, özveri içerisinde gece gündüz demeden çalışan,  kanunlar önünde insanın organlarına, sistemlerine, dokularına kısaca tüm vücuduna dokunma, müdahale etme, gerektiğinde kesip biçme ayrıcalığına sahip, “kutsal bir meslek grubuna mensup olan doktorlarımızdan, sistem gereği yapılan bu ve benzeri yanlışlara karşı seslerini çıkaranların” sayısının artması umuduyla, herkese sağlıklı ve keyifli hafta sonları..

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.