Doğum oranı düşüyor, alarm zilleri çalıyor

Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) açıkladığı veriler, nüfusun kendini yenileme eşiği olan 2,1 seviyesinin altında kaldığını gösterdi. Ülkede doğum hızı azalırken, yaşlılık oranı ise artış gösteriyor.

TÜİK'in verileri, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da gündemi arasında yer aldı. Son iki bakanlar kurulu toplantısının ardından yaptığı açıklamada da nüfus hakkında konuşan Erdoğan, "En az 3 çocuk çağrımızın önemi bugün daha iyi anlaşılıyor" dedi.

Farklı siyasetler bu konuyu nasıl değerlendiriyor? Çözüm önerileri neler?

İslamcılar 12 yıllık zorunlu eğitimi hedef aldı, liberaller "paran varsa bakıcı tutarsın" dedi, komünistler düzen değişikliğini işaret etti.

Doğum hızı sınır altında

Türkiye'de çocuk doğum oranı gittikçe azalırken, nüfusun yaşlılık oranı ise artış gösteriyor.

TÜİK'in açıkladığı son verilere göre 2023 yılında 1 milyona bile ulaşamayan doğum sayısı, 958 bin 408'de kaldı. Toplam doğurganlık hızı1 da 2001'de 2,38 çocuk iken 2023 yılında 1,51 çocuğa geriledi. Söz konusu durum, doğurganlığın nüfusun yenilenme düzeyi olan 2,10 sınırının altında kaldığını gösterdi. 

2023 yıl sonu itibarıyla, Türkiye nüfusu 85 milyon 372 bin 377 kişi iken bunun 22 milyon 206 bin 34'ünü çocuklar oluşturdu. Birleşmiş Milletler tanımına göre 0-17 yaş grubunu içeren çocuk nüfus, 1970 yılında toplam nüfusun yüzde 48,5'ini oluştururken, bu oran 1990 yılında yüzde 41,8 ve 2023 yılında yüzde 26,0 oldu.

Yaşlı nüfus olarak kabul edilen 65 ve daha yukarı yaştaki nüfus ise 2018 yılında 7 milyon 186 bin 204 kişi iken son beş yılda yüzde 21,4 artarak 2023 yılında 8 milyon 722 bin 806 kişi oldu. 

Erdoğan'ın gündemi de nüfus

Öte yandan AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da son zamanlardaki gündem başlığı "nüfus" oldu. Erdoğan son iki kabine toplantısının ardından yaptığı her iki açıklamada da TÜİK'in 2023 yılı verilerine değindi.

20 Mayıs tarihli kabine toplantısının ardından konuşan Erdoğan, evlilikler ve doğurganlık hızı azalırken, "tek ebeveynli ya da parçalanmış ailelerin" sayısının günden güne çoğaldığını ifade etti. TÜİK'in 2023 yılı doğum istatistiklerini endişe verici olarak nitelendiren Erdoğan, "Nüfusun kendini yenileme eşiği olan 2,1 seviyesinin altındayız. Bu, açık söylüyorum Türkiye açısından varoluşsal bir tehdittir, bir felakettir. Mevcut durum ülkemiz için tolere edilebilir olmaktan çıkmıştır. En az 3 çocuk çağrımızın önemi bugün daha iyi anlaşılıyor" ifadelerini kullandı.

Erdoğan iki gün önce gerçekleştirilen kabine toplantısının ardından yaptığı açıklamada da "aile müessesesinin tarihinin en çetin sınavını verdiğini ve en ağır saldırılara maruz kaldığını" iddia etti ve "Yakın zaman önce açıklanan 2023 yılı doğum istatistikleri bu tehditlerden ülkemizin de azade olmadığını göstermiştir. Aile meselesinin önemine her vesile ile dikkat çekiyorduk. Son veriler haklılığımızı bir kez daha ortaya koymuştur. Azalan doğum oranları dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de alarm veriyor" dedi.

'Şimşek kızacak ama meslek haline getirilebilir'

Erdoğan'ın konuşmalarının ardından eski AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Yeni Şafak yazarı Yasin Aktay da konuyu iki defa köşesine taşıdı. 12 yıllık zorunlu eğitimi hedef alan Aktay, "Normalde sanayide veya tarımda çalışarak hemen hayata atılabilecek, belki bu sayede erken evlenip çoluk çocuk sahibi olabilecek çok sayıda genç nüfusu yıllarca gereksiz ve hiçbir zaman kendisini tatmin edemeyecek meslek beklentileri içinde okul koridorlarında oyalamak gibi bir durum da çıkmış oluyor" ifadelerini kullandı.

"Bu şartlarda doğum oranımızın bu seviyeyi tutturmuş olması bile şükredilecek bir şey" diyen Aktay, kentleşmenin bireyselleşmeyi arttırdığını ve bu nedenle çocuğa büyük bir külfet ve masraf olarak bakıldığını belirtti. Maddi imkansızlıklar yüzünden ikinci veya üçüncü çocuğu yapmaktan imtina edenlerin sahip oldukları bir çocuğa, eski ölçeklere göre on çocuğa harcanacak parayı harcadıklarını iddia eden Aktay, "Bunu da belki 'çocuğumun başkalarından geri kalmaması' başlığı altında ifade edilebilecek bir veli ideolojisi adına yapıyorlar" diye açıkladı.

Cinsiyet eşitliğini de hedef alan Aktay, "Kariyer açısından alabildiğine teşvik edilmiş olduğu halde kadına ömür boyu nafaka ve belli makamlarda beyanının esas alınması gibi hususlarda sağlanmış olan avantajlar uzun vadede aileyi ulaşılması çok zor bir hedefe dönüştürmektedir" ifadelerini kullandı.

Aktay, ailenin tesisi, gelişimi ve sürdürülebilmesi karşısındaki en büyük tehdidin eğitim ve iş hayatının gelişen yeni hayat tarzlarıyla birlikte ailenin ağırlığını, önemini ve değerini azaltmış olması olarak gösteriyor ve yapılabilecekleri kısaca şöyle sıralıyor:

  • Eğitim hayatının erken yaşta mesleğe atılabilecekleri teşvik edecek şekilde yeniden düzenlenmesi ve 12 yıllık mecburi eğitimin mutlaka esnetilmesi.
  • Ev kadınlığı ve anneliğin yeterince ödüllendirilmesi ve takdir edilmesi. Bu kapsamda kariyere karşı anneliği tercih edenlere, anneliğin de yeterince değerli ve avantajlı bir kariyer olduğunun hissettirilmesi.
  • Kariyeri olmayan kadınların muhafazakar ailelerde bile tercih edilmemesi toplumun bir sorunu olmasına karşın devletin alacağı tedbirlerle durumun tersine çevrilmesi.

Ve Aktay son olarak listeye şu maddeyi de ekliyor:

"Bilhassa kadın için aile kurmayı ve çocuk yapmayı itibarlı bir misyon hatta meslek haline getirecek tedbirler alınabilir. Çocuk sayısınca kadına bağlanacak bir maaş, sigorta ve emeklilik hakkı vs. düşünülebilir elbet.

Kendisi de çok çocuklu bir ailenin içinden çıkıp bugünlere gelmiş sevgili bakanımız Mehmet Şimşek’in sinirleriyle oynamak pahasına bu önerimi kaydedeyim."

AB'nin çözümü: 'Üstünü tamamlarsan bakıcı tutarsın'

Konuya dair diğer bir çözüm önerisi de geçtiğimiz aylarda Avrupa Birliği'nden geldi.

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile Avrupa Birliği arasında “Eğitimli Çocuk Bakıcılarının Teşviki Yoluyla Kayıtlı Kadın İstihdamının Desteklenmesi Projesi"nin ikinci fazı için gerekli şartlar ve proje kapsamı Nisan ayında açıklandı.

Uygulama kapsamında 7 bin anne ve bakıcıya 325 avro destek ödemesi verilecek ve ilk aşamada yalnızca İstanbul, Ankara ve İzmir şehirlerinde oturan anneleri kapsayacak. Temel kriter olarak da 36 ay ve altında çocuk sahibi olunması dikkate alınacak. Ancak uygulama, yetersiz ve kapsamı çok sınırlı olması nedeniyle eleştirildi. Çünkü kabaca bir hesaplamayla bile 0-4 yaş arası çocuk sayısı İstanbul’da 1 milyonu, Ankara’da 380 bini, İzmir’de ise 270 bini aşıyor.

Destek verilecek annenin bir işverenin yanında hizmet akdiyle ve sigortalı olarak tam zamanlı çalışıyor olması şartı bulunan uygulamada, bakıcıya asgari ücret ödenecek ve sigorta yapılacak. Ancak 325 avronun güncel TL karşılığı yaklaşık olarak 11 bin 400 liraya tekabul ediyor. Asgari ücret ödemesi ve sigorta yapılması göz önüne alındığında, destek alan ailenin binlerce lira ödeme yapması gerekiyor. Halihazırda yetersiz olmakla eleştirilen uygulama, aynı zamanda "paran varsa bakıcı tutarsın ve iş hayatına devam edersin" anlamına geliyor.

'En başa yazdığımız aile içi eşitsiz işbölümünün kaldırılması'

Konuya dair bir başka yaklaşım ve çözüm önerisi ise sosyalizm perspektifi üzerinden şekilleniyor.

soL'a konuşan Kadın Dayanışma Komiteleri (KDK) Sözcüsü Serap Emir, doğum oranlarındaki düşüşün sebebini bugün ülkemizde emeğiyle geçinen milyonların hızla yoksullaşması, geçinememesi ve yarınını görememesi olduğunu belirtti:

"Hayat pahalılığı karşısında eriyen ücretler, enflasyonla patronlara yapılan servet transferleri, fahiş kira bedelleriyle barınmanın başlı başına bir sorun haline gelmesi, temel gıdalara erişimin her geçen gün zorlaşması ilk akla gelenler… Ancak bunlar yanında AKP’li yıllarda piyasalaştırılan eğitim ve sağlığın da bu tabloda büyük payı var. Kendi karnını doyuramayan, her ay kirasını zor ödeyen, işten atılma korkusuyla yaşayan, hastalandığında devlet hastanesinde tedavi olamayan biri bugünün Türkiye'sinde bir çocuğa bakmanın masrafına katlanmayı nasıl göze alabilir ki…"

"Öte yandan çocuk yapmak demek kadınlardan beklenen fedakarlıklar demek…" diyen Emir, belediye ve devlet kreşlerinin yok denecek kadar az sayıda olduğu ülkemizde çocuğa nasıl ve kimin bakacağının bile başlı başına kocaman bir soru işareti olduğunu aktardı. Emir, "Özel kreşler ateş pahası… Bakımı üstlenecek bir aile büyüğü de yoksa bu, en iyi senaryoda kadının 3 yıl evde oturup çocuk bakması demek. Peki ya sonrası? Hayat bu kadar pahalıyken tek maaşla çocuk büyütmek mümkün mü?" diye sordu.

Fakat KDK Sözcüsü'ne göre çözüm, kadınların "görünmez emeği"nin ücretlendirilmesiyle de çözülemez: "Ailedeki eşitsiz işbölümü aynı kalacak, işyerlerinde kadına yönelik katmerli sömürü devam edecek ama ev emekçisi kadınlara ödenecek aylık bilmem kaç bin lirayla her şey güllük gülistanlık olacak… Bu, kadınları çalışma yaşamının dışına itmeye dönük büyük bir kandırmaca. Bugün bu talebin sözcülüğünü dinciler yapıyor ama geçmişte farklı kesimler de bunu dillendirdi, hâlâ da bunun savunuculuğunu yapan feminist odaklar var. Bu talep kadının toplumsal yaşamdan evlere doğru itilmesi ve sosyal yardım fonlarıyla yoksulluğun sürdürülmesi demek. Oysa tam tersine ailenin ve evin bakım yükünü kadınların üzerinden almaya ihtiyacımız var" dedi.

Herkesin güvenle ve umutla bakabileceği yarınları inşa etmeye, yoksulluğun ortadan kaldırılmasına ihtiyaç duyulduğunu vurgulayan Emir, yapılması gerekenleri ise şöyle ifade ediyor:

"TKP açıkladığı "Kadın" başlıklı çözüm belgesinde de işaret etmişti. Bunlardan en başa yazdığımız aile içi eşitsiz işbölümünün kaldırılması. Bu da nasıl olacak? Bir defa her işyeri ve mahalleye ücretsiz kreşler, gündüz bakım evleri ve yaşlı bakım merkezleri açılacak. Biz kadınların doğal görevi gibi görülen ve hayatımızdan çalan ev işleri, kamusal bir hizmete dönüştürülecek, her mahalleye ücretsiz yemekhaneler ve çamaşırhaneler kurulacak, teknolojinin nimetlerinden bu amaçla faydalanılacak. Eğitim ve sağlık tümüyle ücretsiz olacak, bu alanlardaki nitelik arttırılacak. İnsanlar çocuğum hastalanırsa ne yaparım veya eğitim masraflarını nasıl karşılarım diye düşünmeyecek. Bir diğeri, kadınlara çalışma yaşamında eşitlik ve güvence sağlacak. Kadın, bebekten sonra işe geri dönebilir miyim, dönersem maaşım ne kadar olur diye düşünmeyecek. Ve son olarak kadınların ve çocukların yaşamını karartan her tür karanlığın dağıtılabilmesi için toplumsal yaşam laiklik temelinde yeniden inşa edilecek."

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.