Stockholm Sendromu, rehine ya da mağdur olan kişilerin, onları rehin alan ya da hapseden kişilere veya gruplara karşı olumlu duygular geliştirmesi durumudur. Bu psikolojik olgu, ilk kez 1973 yılında İsveç'in başkenti Stockholm'de gerçekleşen bir banka soygununda ortaya çıktığı için bu isimle anılmaktadır.
Olay, 23 Ağustos 1973'te Sveriges Kreditbanken adlı bankada gerçekleşmiştir. Dizi filmi de yapılan olayda Clark Odeth Olofsson ya da (sonradan alacağı isimle Daniel Demuynck) ve yancısı, bankayı basarak dört banka görevlisini rehin aldı. Rehineler, bir süre sonra soygunculara karşı olumlu duygular geliştirmeye başlayıp onlara yardım etmeye çalışmışlar. Polis müdahalesi sırasında rehineler, kurtarılmayı reddedip soyguncuların mahkûm edilmelerine karşı çıkmışlardır. Dünyaca ünlü “sendrom da” bu şekilde literatüre geçmiştir.
Söz konusu sendromun oluşmasının altında yatan bazı psikolojik faktörler şunlardır:
1. Bağlılık ve empati isteği: Rehineler, uzun süreli bir stresli durumda bulundukları için, soyguncularla empati kurmaya ve onlara bağlanmaya meyillidirler. Bu bağlılık, hayatta kalmak için bir savunma mekanizması olarak ortaya çıkabilir.
2. Kurtuluş ödülü: Rehineler, soyguncuların belirli bir zamanda onları serbest bırakacakları umuduyla yaşarlar. Bu "kurtuluş ödülü" beklentisi, rehinelerin soygunculara güven duymasına ve olumlu hisler geliştirmesine neden olabilir.
3. Travmatik deneyimin normalleştirilmesi: Rehineler, yaşadıkları stresli ve tehdit altındaki durumu normalleştirmeye çalışarak, soyguncuların düşman değil, "sadece insanlar" olduğunu düşünebilirler. Bu, travmatik bir deneyimi anlamlandırma ve kabullenme çabasıdır.
Stockholm Sendromu, sadece banka soygunları veya rehine durumlarıyla sınırlı değildir. Benzer durumlar, uzun süren tutukluluk ya da kaçırılma durumlarında da ortaya çıkabilir. Bu tür durumlar, insan psikolojisinin karmaşıklığına ve insanların dayanıklılığına dair ilginç bir örnek sunar.
Ancak, üzerindeki araştırmalar hala devam etmekte olan Stockholm Sendromu, ilgili sahası ve tıp dünyası tarafından daha iyi anlaşılması gereken bir olgudur. Bu tür sendromların varlığı, toplum ve psikoloji alanında daha geniş çaplı çalışmaların yapılmasını teşvik etmekte ve insan davranışlarının derinliklerini anlamak açısından önemli bir konu olayı sürdürmektedir.
“Clark” ismiyle sendromu ortaya çıkartan kişi üzerine kurulu dizi de etkileyicidir, tavsiye ederim.
Diziyi seyrettikten sonra şikâyet ettiği hayatını değiştirebilecek her türlü zihinsel ve fiziksel yetkinliğe sahipken değiştirmeyenleri, iradelerini bir şeyhe, bir hocaya, bir siyasetçiye hatta ideoloji olmuş bir inanç ya da inanç olmuş bir ideolojiye teslim edenleri, ülke 21 yıldır berbat yönetilirken ve ekonomik anlamda can çekişirken ısrarla ve ısrarla aynı iktidara oy verenleri daha iyi anladım sanırım.
Anladım ve şu noktaya geldim.
Stockholm Sendromu, bireyselde sadece o bireyi bağlar ve etkiler. Ama ya bireyselden çıkıp toplumsal bir boyut kazanırsa ne olur?
Elbette, “beka meselesi!”