Gecekonduda pek fazla yer kaplamadığım dönemlerdi.
Altılı yedili yaşlarda olabilirim. Akşam yemeği hazırlığı; anne mutfakta, baba tezgahını kurma derdinde, bebeler de sağda solda... Babam tezgahını kurma derdinde dediğim, ufaktan akşamcı masasının küçük demirbaşlarını, malzemesini taşıyor... Ufak rakıyı sol koltuk altına sıkıştırmış, sol elinde bir takım, sağ elinde ayrı bir takım rakı bardağı...

Hayırdır ! Bu akşam misafiri olsa gerek, yoksa niye iki takım olsun bardaklar... Bizim yaşımız tutmuyor, annem hepimize göre imanlı çıkmış, bunca zaman geçmiş kandıramamış babam... Oysa; beraber birer duble içerebilseler, belki de toz pembe olacak dünyaları... Annemle babam karşılıklı birer duble içebilseydiler, bana belki de yazılabilecek bir şey kalmayabilirdi, kim bilir belki de ciltlerce ansiklopedi de yazabilirdim..

Annem tam teşekküllü, bütün belgeleri haiz, tabur doyurabilecek kapasitede, yöneticisi, aşçısı, şefi, garsonu tek bir kişi olan yemek şirketi gibi çalışıyor. Yemekler hazır, odaya taşınmış. Tabaklar, çanaklar, çatallar, kaşıklar, sürahiler, bardaklar tamam, masa hazır... Yemek borusu... Civcivler annelerinin kanatları altında, sessiz, silik, sönük... Babalarının masasına oturuyorlar...
Masa; bildiğiniz masa değil, gerçi ufak tefek bahsetmiştim ama Korelinin Masası işte... Meşhur Korelinin Masası...
Koreli o zamanlar; Savaş Tanrısı Ares, Aşk Tanrısı Eros, Erkeklik ve Bereket Tanrısı Adonis, Mutlak Kudret Tanrısı Zeus, Kainatın Hakimi Tanrı Kronos ve umutsuzların umudu, insan dostu Tanrı Enki karışımı bir adam.. Bizim küçük dünyamızın karma ve rakipsiz tanrısı, babamız Koreli Mehmet...

Civcivler yemeklerini yediler, doyan sessizce sıvışıyor...
Ücretsiz, bırak ücretsizi, beklentisiz yan odaya transfer... Çünkü babamın olduğu odada nefesi, hava karışımının içindeki oksijeni rahatsız etmeden alman gerekiyor. Ufak bir rahatsızlıkta; bir dakika içinde annemle babam arasında, görsel olarak galibi belli yıldız savaşlarının başlama olasılığı çok yüksek... ve savaş çıktığında sonuç her zaman aynıdır, değişmez...
Savaşı hep çocuklar kaybeder... Çocuklukları ölmüş olanlar başlatır savaşları ve savaşlarda da hep çocuklar ölür... Çevrelerinde yaşanan sıkıntılar, çocukları erken büyütüyor aslında... Ve erken büyüyen bizler ortamın farkında olduğumuzdan hemen yan odaya geçiyoruz; en uyuşuk benim, en yavaş yaşayan... İyi bir gözlemciyim, sindire sindire ve gönül defterime not alarak yaşıyorum. Bugün de o notları kağıda döküyorum işte...

Ben babamın masası başında uyuşukluk yaparken, O kalkıyor masadan... Ne kadar büyük bir adam; ne kadar güçlü, ne kadar heybetli... Dediğim gibi küçük dünyamızın karma ve rakipsiz tanrısı...
Sokak kapıdan çıkıyor, gecekondu bir yalnızlığa düşüyor; burası babamsız bizim evimiz değil. Nasıl bir bağ bu ?.. Babamla çok zor, babamsız imkansız...

Çok sürmüyor gecekondunun yalnızlığı; babam sırtında komşumuz Simitçi Hüseyin Amca ile geliyor odasına... Onu hemen kendi yerine oturtuyor,. Kısmi felç rahatsızlığı geçirmiş Hüseyin Amca.. 

Eşi Simitçinin Karısı.. Adı öyle işte.. 1 oğlu ve 2 kızıyla yaşıyorlar sokağımızda... Dere tarafından girişte soldan ilk evde oturuyorlar. Hüseyin Amca felçli dedim ya, adam akşama kadar bir odada hücre mahkumu gibi biçare..

Babam çok sert ama bir o kadar da "duygu adamı" işte... Simitçi Hüseyin Amca 'ya gitmeden önce cennetin keyfini sürdürüyor. Sırtına almış getirmiş, O meşhur Koreli'nin Masasına oturtuyor.. Hani Simitçi'den 5 - 6 simit birden alırsın da, adamın gözleri parıldar ya, işte aynen öyle Hüseyin Amca..; Mutluluğu gözlerinden okunuyor, minnettar bir tebessüm dağıtıyor etrafa.. Yanakları Amasya elması gibi yuvarlanmış, kızarmış, felç olan tarafında bile yaşam emareleri kıpırdanmaya başlamış gibi.. Çok mutlu olmuştu, çook.. 

Hafif birer duble rakı koyuyor babam ve kaldırıyor kadehini, 'sağlığına, güzel günlere' diyerek tokuşturup birer yudum alıyorlar.. 
Hüseyin Amca ilk yudumunu aldıktan sonra o anason kokusunu hücrelerinde hisseder gibi bir derin nefes de çekiyor içine.. Ve karşısında umutsuzların umudu, insan dostu Tanrı Enki varmış gibi bakıyor babama..
Babam da keyfli, anlatıyor ufak tefek; o an ortak bir kaderi yaşıyorlar, aynı sokağın insanları ve aynı hikayenin gerçek karakter oyuncuları...

Babam anlatmayı sürdürüyor; misafiri de ufak tefek mimikler, arada bir kafa kekmeler ve kelime olamayan seslerle cevap vermeye, sohbete katılmaya çalışıyor. Yudumlar, sohbetler derken dubleler bitiyor.. Babam da kalkıp Onu tekrar sırtlanıyor ve anlık cenneti gösterdiği gecekondunun demir kapısından çıkartarak kendi dünyasına geri bırakıyor.

Simitçi Hüseyin Amca babamı öyle seviyor ki; bu sevgiyi kelimelerle anlatabilmek için, sanırım direkt bu ikili hayatın içinde olmak gerekiyor. Ben dahi dışında kaldığım için bu sevgiyi, saygıyı, insanlığı hak ettiğince anlatamıyorum. 

İçki sağlığa zararlıdır.. 
Yahu felç geçirmiş bir adama içki içirilir mi ?.. 

Evet doğru, içki sağlığa zararlı...
Felçli bir adama da içki içirilmez, ama içirildi işte; biz gördük, tanık olduk... Kusura bakmayın fakat aslında çok da iyi oldu..
İnsan böyle karmakarışık bir organizma işte; bir madde olan gönlü var, bir de duygu olan.. O gönüller var ya o gönüller, felçli adama içki içirir ve O felçli adam da çok mutlu olur bu ikramdan.. Arkadaşlık dedim işte, bilen bilir..

Yaşamak...
Çok kullanıyorum Nazım'ın mısralarını ama dediği gibi işte; 'Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim...'

Hasret kaldık biz eski yaşadığımız günlere...
Neden mi ?
Çok duygu doluydu ya !..
Bence insanı, insan eden de o duygular aslında..
Bizler; bu yüzden hasretiz işte, eski yaşadığımız günlere..
Belki de böyle duygu dolu bir hayata tanık olduğum içindir, kim bilir ?..

Sevgili dostlarım, bu yazımda da "Simitçi Hüseyin Amca" sizleri selamladı; nur içinde yatsın. Sizler de ona el sallayın, iyi dileklerinizi ve de dualarınızı yollayın olur mu..

Esen kalın, hoşca kalın, geçmişinizde yaşayan insanları hatırlayın ve yad edin lütfen... 

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Simitci hüseyin in kücük Kizi Nuris Ben 7 yıl önce

Ismail Babanla Babami Okadar güzel anlattinki Gercekten benim Babam Simitci Hüseyin de hayatinda en cok sevdigi arkadasi Koreli Mehmet Amcaydi ikiside Nur icinde yatsinlar

Misafir Avatar
İsmail TEKİN 7 yıl önce @Simitci hüseyin in kücük Kizi Nuris Ben

Nuriş Ablam, içten, samimi, sıcak yorumun için sana teşekkür ederim... Güzel insanlar, güzel zamanlar, güzel anılardı. Ne mutlu yaşadık o güzel anıları ki yürekten anlatabiliyoruz. İyi ki anlatmaya gayret ettiğim insanlarla beraber yaşamışız ve farkında olmadan da ilginç bir tarihi döneme tanıklık etmişiz. Dileklerine katılıyorum; babalarımız, annelerimiz ve ahirete intikal etmiş diğer bizim insanlarımız nur içinde yatsınlar... Ben, bunu en çok onların hak ettiklerini düşünüyorum.

Beğenmedim! (0)
Avatar
Rıfat 7 yıl önce

O kadar güzel anlatıyor sun ki eski rahmetli komşuları. Sanki şu an yaşıyormusun sanki o günleri ları cennet olsun bicakcı Ali agbi simitci hüseyin Tanker hasan arabacı Ali agbi asım amca Baban Koreli Mehmet Amcan bu günleri gördük yaşadık nekadar güzel insandı bunlar Hepsini Rahmetle anıyorum.

Misafir Avatar
İsmail TEKİN 7 yıl önce @Rıfat

Sevgili Kardeşim Rıfat, beraber tanıklık ettik bu hayatlara... Biliyorsun ki hepsi çok iyi yürekli insanlardı. Ben sadece bir ayna gibi benden yansıyan gerçek insanları anlatıyorum. Tabii ki gerçek insanların bu tür yazılarla bir masal kahramanı gibi anılmaları masallardan daha etkili bir anlatım ortaya çıkartıyor. Ne mutlu bizlere ki; yaşadık ve anlatıyoruz... Dileklerin dileğimdir; ölmüşlerimizin hepsi nur içinde yatsınlar, onları rahmet ve minnetle anıyoruz...

Beğenmedim! (0)