İsmini ilk gördüğümde nedense bir otomobil markası aklıma gelmiş, hatta onun sahiplerinden biri sanmıştım. Minicik kitabının adı “Her Şeye Rağmen Sevgi” idi. Kitabı almamla okuyup bitirmem arasında neredeyse 15 dakika geçti.
O minik kitap bittiğinde hayatımdaki bütün sevgileri ve sevdiklerimi tek tek yeniden tarttım. Masumi Toyotame, bana yepyeni bir ölçü sunuyordu. Kendimi keşfetmek için de bir kapı açıyordu önümde..
Yazar “Sevgi üç türlüdür!..” diyordu.
İlkine EĞER türü sevgi demişti…
Şartları yerine getirirsek, beklentileri karşılarsak bize sunulacak sevgiden bahsediyordu.
Örnekler veriyor: Eğer iyi olursan baban, annen seni sever. Eğer başarılı ve önemli kişi olursan, seni severim. Eğer eş olarak benim beklentilerimi karşılarsan seni severim. Toyotome "En çok rastlanan sevgi türü budur" diyor. Bir şarta bağlı sevgi.. Karşılık bekleyen sevgi.. "Sevenin, istediği bir şeyin sağlanması karşılığı olarak vaat edilen bir sevgi türüdür bu" diye ekliyor yazar..
"Nedeni ve şekli bakımından bencildir. Amacı sevgi, karşılığı bir şey kazanmaktır."
Yazara göre evliliklerin pek çoğu "Eğer" türü sevgi üzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor. Gençler birbirlerinin o anki gerçek hallerine değil, hayallerindeki abartılmış romantik görüntüsüne aşık oluyor ve beklentilere giriyorlar. Beklentiler gerçekleşmediğinde de, düş kırıklıkları başlıyor. Sevgi giderek nefrete dönüşüyor. En saf olması gereken anne baba sevgisinde bile "Eğer" türüne rastlanıyor.
Sevginin ikinci türüne ise ÇÜNKÜ adını koymuş.
Toyotame, Bu sevgi türü tarif ederken de “Bu tür sevgide kişi, bir şey olduğu, bir şeye sahip olduğu ya da bir şey yaptığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır".
Üstelik örnekleri de sunmuş, ‘Seni seviyorum. Çünkü çok güzelsin. (Yakışıklısın!)", "Seni seviyorum. Çünkü o kadar popüler, o kadar zengin, o kadar ünlüsün ki..", "Seni seviyorum. Çünkü bana o kadar güven veriyorsun ki.."
“Çünkü” türü sevginin “Eğer” türü sevgiye göre tercih edilebileceğini de vurguluyor.
Düşünsenize sahip olduğumuz bir nitelik yüzünden sevilmemiz, hoş bir şeydir, egomuzu okşar. Bu tür, olduğumuz gibi sevilmektir. İnsanlar oldukları gibi sevilmeyi tercih ederler. Bu tür sevgi onlara yük getirmediği için rahatlatıcıdır.
Bu tür sevgi de, yükler getirir insana.. İnsanlar hep daha çok insan tarafından sevilmek isterler. Hayranlarına yenilerini eklemek için çabalarlar. Sevilecek niteliklere onlardan biraz daha fazla sahip biri ortaya çıktığı zaman, sevenlerinin, artık ötekini sevmeye başlayacağından korkarlar. Böylece yaşama sonsuz sevgi kazanma gayretkeşliği ve rekabet girer.
Bugünün sosyal medyasında sürekli beğenilme “like” alma çabalarını da bu dizin içinde düşünebiliriz.
Evi, arabası var diye sevdiğiniz birisi, onları kaybettiğinde veya yakışıklı ya da güzel olan birisi bu niteliğini yitirdiğinde o sevgiyi de kaybedecek demektir.
"O zaman bu tür sevgide güven duygusu bulunabilir mi?" diye soruyor, Toyotome.. "Çünkü türü sevgi de, gerçek ve sağlam sevgi olamaz" diyor.
Üçüncü tür sevgi ise RAĞMEN adıyla anlatılıyor kitapta.
Bir koşula bağlı olmadığı için ve karşılığında bir şey beklenmediği için "Eğer" türü sevgiden farklı bu.. Sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp, böyle bir şeyin varlığını esas olarak almadığı için "Çünkü" türü sevgide değil. Bu üçüncü tür sevgide, insan "Bir şey olduğu için" değil, "Bir şey olmasına rağmen" sevilir. Güzelliğe bakar mısınız?..
Rağmen sevgi…
Burada insanın, iyi, çekici ya da zengin konum edinerek sevgiyi kazanması gerekmiyor. Kusurlarına, cahilliğine, kötü huylarına ya da kötü geçmişine "rağmen" olduğu gibi, o haliyle sevilebiliyor. Bütünüyle çok değersiz biri gibi görünebiliyor ama en değerli gibi sevilebiliyor.
Japon yazar Toyotame, "Yüreklerin en çok susadığı sevgi budur" diyor. "Farkında olsanız da, olmasanız da, bu tür sevgi sizin için yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zenginlik, başarı ya da ünden daha önemlidir." Bunun böyle olduğundan nasıl emin?.. Haklı olduğunu kanıtlamak için sizi bir teste davet ediyor.. "Şu soruma cevap verin" diyor.
"Kalbinizin derinliklerinde, dünyada kimsenin size aldırmadığını ve hiç kimsenin sizi sevmediğini düşünseydiniz, yiyecek, elbise, ev, aile, zenginlik, başarı ve üne olan ilginizi yitirmez miydiniz?.. Kendi kendinize 'Yaşamamın ne yararı var' diye sormaz mıydınız?.."
Devam ediyor Toyotome..
"Şu anda en sevdiğiniz kişinin sizi sadece kendi çıkarı için sevdiğini anladığınızı bir düşünün.. Dünya birden bire başınızın üstüne çökmezmiydi?.. O an yaşam size anlamsız gelmez miydi?."
"Diyelim sıradan bir yaşamınız var.. Günlük yaşıyorsunuz. Günün birinde gerçek, derin ve doyurucu bir sevgi bulacağınızdan umudunuz olmasa, kalan hayatınızı nasıl yaşardınız?.." diye soruyor ve yanıtlıyor:
"Böyleleri ya iyice umutsuzluğa kapılıp intihar ediyorlar ya da iyice dağıtıp yaşayan ölü haline geliyorlar." Toyotome, hem de nasıl iddialı savunuyor "Rağmen" sevgiyi.. "Bugün yaşamınızı sürdürebilmenizin nedeni 'Rağmen' türü sevgiyi şu anda yaşamanız ya da bir gün bu sevgiyi bulacağınıza inancınızdır."
Peki, bu dünyada sevgi ne kadar?
'Açlığımızı giderecek kadar' cevabını da veriyor yazar.
Hani yemek öncesi açlık bastırmak için aldığımız atıştırmalıklar kadar.
Biraz tadıyoruz ama doymuyoruz… Hala açız…
Bekliyoruz; bu açlığı giderecek tıka basa bizi besleyecek bir sevgiyi…
Kitabın sonunda ki o çarpıcı cümle ile noktalayalım yazımızı;
"Dünyadaki en büyük kıtlık, 'rağmen' türü sevginin yeterince olmayışıdır!.."
Bursa Arena Ailesi'ne hoş geldiniz, sevgili yazar kardeşimiz. Başarılar dilerim.