Güneşle uyandık, ağaçlar, kuşlar, böceklerle. Gölde, hepimiz doğduğumuz gibiyiz. Sazları okşayan rüzgar, herşeyi okşamakta, güneş herşeyi ayırmadan ısıtmakta. Siyah yılanın peşinden yüzerken düşünüyorum.
Doğasına uygun olmayan bir yaşantıyı, nasıl da bilmeden yüceltmişiz. Kendimizi topraktan, ağaçtan koparıp ev denilen kafeslere kapatmışız. Dahası başkası ile aynılaştıran televizyon kumandası da bizim elimizde. Ev, araba, para peşinde koşarken kendimizi kaybetmişiz. Zincirleme bir etkileşimle kendimizden gün be gün uzaklaşıyoruz. Paramız varsa, kaybetme korkusu, banka, kart zinciride oluşuyor! Tatmin olamıyoruz, kaybolmuşuz. Doğadan uzaklaştıkça varoluşa da uzaklaşmış, değerli olanı değersizleştirmişiz. Bütünden koparak gerçekten zengin olunur mu? Nelere sığınıyoruz? İçki, para, uyuşturucu, ilaç ve inançlara. Bütünü hissetmeyi unutup şehir yabanileri olmuşuz. Taşralı insan da uzaktan rahat görünen bu yaşama özenmekte, hızlı bir şekilde kaybolmuş sürüye katılmaktadır. İşin komiği, şehre gelen boğaz tokluğunda zorlanırken, şehrin nimetlerine taşradakinden daha da uzak kalmaktadır. İnsanın bilinç seviyesi doğanın altına düşer mi? Bilmiyorum. İster şehir ister göl insanı olalım, öğrenme, devinim yoksa çürüme doğal olarak oluşuyor.
Kendimizi bulamıyoruz!
Dibini göremediğim gölde yüzmekten çekinmezken, şehirde göz göre göre aldatma oyununa katılmak daha vahim. Böceğin ısırığı çabuk geçerken, insanın ısırığı daha acı verici. Şehir kirlilik içerisinde, burada pislik yok. Evde örümcek ağını temizlemeye gerek yok, sivrisineklerden koruyor. Büyük balık, zayıf balığı yerken varoluşu kavrıyoruz. Döllendikten sonra dişisine başını vermeye hazır yusufçukda da zorlama yok!
Ya insan, ya insan!
İnsan, insanla beslenir!
Kendimi bu göle ait hissetmiyorum, şehire de. Ama burada huzur buluyorum. Yüzerken, suya düşen yaprağın zamanla derimden geçerek beni beslediğine inanıyorum. Kendimi güvende hissettiğimden, hava da güneşte beni beslemekte. Enerjim yenilenirken, beraber akabilmekteyiz. Biz de su gibi aktıkça yenileniyoruz. Yemek de enerji için yenilmez mi? Boğaz tokluğu mu, aç gözlülük mü, doğallık mı, neyi seçelim? Tutunduğumuz herşey bizi tutmakta, sahip olduğumuz da bizi sahiplenmektedir.
Birgün ölünce doğayı besleyebiliyor insan.
Kuşlar, bulutlar, ağaçlar, rüzgar konuşur mu? Onları rahatsız etmemek için şarkı söylemeyi bırak, gıgıkımı bile çıkarmıyorum. Ah bir anlasaydım dillerini! On dakikadır bir kelebekle göz gözeyiz. Hatta antenine dokundum da, yerinden oynamadan antenini geri çekti!
Ya insan, konuşabiliyor mu diğer insanla?
Şu üzerimdeki minik bez parçasını çıkarıp bir daha dalayım göle. Belki temizlenirim birikenlerden! Gölden dönerken her hangi bir insanla karşılaşmamayı diliyorum, selam verip alacak kadar ayrı bir „ben“ kavramı kalmadı ki!
İnsan, kendisi ile temizlenir!