Yediğimiz-içtiğimiz besin maddelerinin mikro gıda açısından yetersiz, hayatımızda ki toksik (kimyasal zehirler) maddelerin yoğun miktarda olması halinde bile “insanın sağlıklı kalma potansiyeli neredeyse sınırsızdır.”
Ancak sağlıklı olup olmamız ise çok büyük oranda “bizim yapıp ettiklerimize ve düşünce gücümüze bağlıdır.”
Duygu ve düşüncelerimizin hücrelerimiz, dolayısıyla sağlığımız üzerinde tahmin edilenden çok daha fazla etkisi vardır. Bazen, “sağlığımız için kafamıza koyduklarımız ağzımıza koyduklarımızdan daha fazla önemli olabilir.” Dünyanın birçok yerinde yapılan çalışmalar göstermiştir ki “sağlığımızı korumak için en ucuz ve en güçlü ilacımız duygu ve düşüncelerimizdir…”
Modern tıbbın “korkuyu çok etkili bir silah olarak kullandığı” günümüzde bu ifadeler size inanılmaz gelebilir. Çünkü sağlığımızı emanet ettiğimiz en yetkili ağızlar tarafından “genetik, kronik veya çaresi yok denilerek” milyonlarca hastanın sürünerek ölmeye mahkum edildiği bir dönemde, benim gibi (46’sında kanseri yenip 70’inde yolun yarısındayım diyen ve ismi pek duyulmamış) bir “araştırmacı-yazar ve şairin söyledikleri size pek inandırıcı gelmeyebilir…”
Böyle düşünmenizde ki en önemli faktörlerden birisi de bu günkü sağlık sistemi tarafından (sağlığımız açısından) “düşüncenin bedenden ayrı olarak ele alınması ve hastanın öleceğini (Azrail’le anlaşma yapmışlar gibi) veya tedavisinin olmadığını, bu şekilde yaşamaya alışmak zorunda olduklarını hasta veya hasta yakının yüzüne karşı (özellikle MS hastalarında olduğu gibi) söylenmesi, daha tedavinin en başında korkunun hasta ve yakınlarının kafasına yerleştirilmesidir. (Örneğin, en iyi şartlar da bile hastanın sık sık kontrole çağrılması dahi, hastanın korkarak psikolojisinin bozulması nedenlerinden biridir…)
(Devam edecek)
Hafta sonunun yeni umutlara vesile olması dileğiyle…
.....
Yazarın tüm yazıları için tıklayınız
.....