“Bir bakarsınız kendiliğinden pencere açılır ve mis gibi bir hava dolar içeri. O zaman şükran dolu bir sevinç kaplar içimizi.” Krishnamurti
Sezgi nedir?
Canın dışında da bir güce, bir ruha sahip olduğumuzu gösterir.
Sezgi; Özle tek başlantı kanalımızdır.
Sezgi; mantıkla ve duyguyla çalışmaz.
Sezgi; anlık var olur, gelecekle ilgilenir. Dışarıdan değil içten gelen yanıttır.
Sezgilerimiz uyarıyı bütün için, olması gerektiği için yapar.
Sezgi andaki varolma halinin güzelliğini yakalar.
Sezgilerin açılması bilinçli bir dikkat, farkında olacağımız bir farkındalık gerektirir.
İşte üç elemanımız:
Dikkat- Gözlem- Sezgi
Yatay akış; dikkat, mantık, duygusallık, can gözü ile görme, çaba, devamlılık, zorlama, akıl ile kavrama özelliklerine sahiptir. Zihin; sahip olmak ve yerine oturtmak ister. Tanım yapar, maddeleştirir, beklenti oluşturur, sonuç hedeflidir. Galiba bilmediğinden korkuyor. Anlamak istedikçe de kendi akışını baltalar.
Kendimizi bir şeye odakladığımızda, bütünden kopma yaşayabiliriz. Hem dikkatimizi vereceğiz hem de bütünsel olacağız! Dikkatimizi verdiğimiz her ne ise bizim nefesimizi kesmemeli, akış devam ediyor değil mi? Dikkatinizi bir noktaya çekmek istiyorum! Dikkatimizi verdiğimiz her hangi bir sorunun yanıtı ancak dikkatimizin yönü değiştiğinde gelmiyor mu? Dikkatimizi bir konuya vermez isek o konu ile ilgili yanıt gelse bile algılamayız. Öyleyse dikkatimizi doğal hale getirmek için bilinçli bir gayret gerekebilir. Yani Gözlem haline!
Gözlemin özellikleri: Kalp gözü, gönül gözü, çocuk bakışı ile görmektir.
Bu görme halinde yorum, akıl, yargı, ben yoktur. Bunlar olmayınca, kişiyi akıştan engelleyen de yok. Sadece olanı fark eden gözlemciyiz. O zaman uyum içinde her şey berrak görünür. Merak içinde keşfetme hazzı yaşarız. O an içinde yapmamız gereken var ise, doğal bir şekilde yaparız. Gözlemlediğimiz zaman, alma haline geçeriz. Alma hali oluşma haline, oluşma hali paylaşıma dönüşür!
Akıl geri çekildiği zaman, geleni kaçırmayız ve gelene teşekkür ederiz.
Sezinlediğimizi sonradan akıl kavrar ve yerleştirir.
Yapay zeka ile insan arasında belki de tek kapatılamayacak fark sezgidir.
Yapay zekalar, bir dâhinin bulduğunu uygular, var olan bir portreyi çizer, çok daha iyi kopyalar, grafikler oluşturabilirler. Ama onlar; bir delinin, bir sanatçının veya çocuğun yaptığı resmi yapamazlar. Keşif yapamaz ve ilhamdan hiç anlamazlar. Sezgisel bir yaratıya ulaşamazlar. İşte insanın gerçek özelliği budur.
Sezgimiz, yönetici güçlerin isteğince en aza indirilerek, robot insana ve etkisiz elemana dönüştürülmüşüz. Var olanın kopyasını yapmak öğretici sayılabilir, o kadar. Özellikle kopya resmi yaparak robotlaşan ama kendini sanatçı sanan insanlar çoğalmaktadır! Aman dikkat! Öğrenme isteği biten kişi yenilenmediğinde yaşlanır. Yenilenme durunca, devinim geriye doğru yön alır, çürüme başlar!
Şimdi sizlerle sezgimizi açma deneyi yapalım:
Karar veremediğimiz bir sorunumuzu yada yaşadığımız bir problemimizi yazalım. Başlarda sorumuz basit, günlük ve net yanıtlı olmalıdır. Düşüncelerimizi gevşeterek, dalınç haline geçelim. Derin soluk alıp verelim.
Sorumuzu önce olmuş gibi hissedelim, gözümüzün önüne getirelim. Kendimizi bu kararı yapıyor halde, içinde görelim. Bedenimizde o halde iken nasıl tepkiler oluyor, dikkat edelim.
Tekrar trans halini geçip, sorunumuzu olmamış haliyle hissedelim.
İkincisinin de bedendeki his farkını fark edelim. Olumlu olan yanıtta; içimize farklı bir kuvvet girdiğini hissederiz, hafifleme, uçma, sevinç hissettiğmiz o seçim doğrudur. Bazen mantığımıza uymasa bile. Bedende soluk alamamak, iğnelenmek, kasılmak, mide bulantısı, çamaşır makinası devinimi gibi hissetmek o seçimin uygun olmadığına işarettir. Yanıtın nedenini hemen açıklıyorsak, akıl ve duygu ön plandadır, dikkat! Bu tür denemelere devam ediniz, zamanla yanıtlar daha berrak olacaktır.
Sezgilerimizin açılması, nefsimizin temizliği ile doğru orantılıdır.
Kıskançlık, korku, öfke, açgözlülük, tüm olumsuzlukları azaltalım. Duygusal bakış enerjimizin çoğunu harcar, sezgi için gereken enerji gittikçe azalır.
Duygusal bakış ve akılla çözebileceğimize inanmamız azalınca sezgi doğal olarak akış kanalını genişletir. Bu elimizdeki tek güçtür!
Sezgi açılınca yaşam, her gün açılan çiçek bahçesine dönüşür. Sezgi sonunda, şükran dolu bir sevinç kaplar içimizi. İçimize sığmayacak büyüklükte sevinç yaşarız. Sezgisi açılan kişi, bu alemde yalnız olamadığını fark eder!
Gözlerdeki perdeler kalkar, o gözler pırıl pırıl bakar.
Sanki ruh, bu yaşamda gözler aracılığı ile özgürlüğünü yaşar.
“Yaratıcının en büyük mükâfatı, o işi yaparken, çözerken hissedilen büyük
hazdır.” Oktay Sinanoğlu
Bir şeyi bütünüyle kavradığımız an mı?
Erdiğimiz
Bir an için herşeyin aydınlandığı an..