Şu güzelim Bodrum’un betonlaşmasına, çevre düzenine, kent estetiğine pek dikkat etmiyoruz. Şehrin giriş çıkışına bir bakın, ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız.
Evet kenti daha iyi yönetmek için büyük gayretler sarf ediliyor. Belediye tüm imkansızlıklara rağmen, hala çok iyi çalışıyor doğrusu. Ama bütün bunlar Bodrum’un daha iyi korunmasına yetmiyor. Göç tüm hızıyla devam ediyor, nüfus alabildiğine artıyor, özellikle köylerde ve gözden uzak Mumcular gibi beldelerde sağlıksız inşaatlar sürüp gidiyor.
Belediye hangi birine yetişsin? Koca kentte topu topu 30-35 kadrolu belediye zabıtası var. Diğerleri yetkisiz, kadrosuz görev yapmaya çalışıyorlar ki, toplasanız 50-60 zabıtayı bir araya getiremezsiniz. Bunlarla yazın nüfusu milyonu geçen Bodrum’un nesini kontrol edebilirsiniz ki? Şehrin doğru dürüst bir planı yok. Köylerin yerleşik alan planları mevcut değil. Bodrum’un altyapısı kış nüfusuna bile yetmezken, yeni yerleşimlere ve yeni inşaatlara izin veriyoruz. Geçmişte İstanbul’da yapılan tüm yanlışlara, şimdi Bodrum ve benzeri değerdeki turizm bölgelerinde de şahit oluyoruz.
Nedense ortak akıl bizim ülkemizde geçerli değil. Bunu sadece Bodrum için söylemiyorum, tüm Türkiye aynı durumda değil mi? Nüfusu 20 milyona dayanan İstanbul’a yapılan altyapı, su ve enerji yatırımları yetmezken, bugün kalkmış İstanbul kanalı diye feci bir projeyi hayata geçirmeye kalkışıyoruz. Ortak akıl “sakın yapma” diyor ama, “ben yaptım oldu” mantığı hala geçerliğini koruyor. Aynı şey Bodrum için de geçerli. Tüm altyapıyı tamamlamadan, su ve enerjiyi ihtiyacı karşılayacak kapasiteye çıkarmadan, trafiği hale yola koymadan, hala inşaat izni veriyor, hala dağı taşı betonlaştırıyoruz. Buna dur diyecek bir makam yok maalesef. Ankara’da da yok, Bodrum’da da yok, Türkiye’de de yok.
Çevre Bakanı Bodrum’a geliyor, “bu rezalet nedir” diye esip gürlüyor, bazı tesis ve siteleri durduruyor ama, gidin bakın hepsi devam ediyor işine. Bunda inşaat sahibinin, tesis sahibinin, yatırımcının bana göre hiçbir günahı yok. Boşuna korkutuyoruz hepsini, boşuna cezalar yağdırıyoruz onlara. Güçlü, disiplinli, otoriter ve yasaları adil uygulayan bir devletimiz olsa, bütün bu inşaatlar ve yatırımlar başlamadan mani olurdu. Oysa bizim devletimiz bekliyor, göz yumuyor ve tam inşaatlar bitecekken müdahale ediyor. İşte ülkemizin sıkıntısı burada. Onun için inşaat ve yatırım yapana değil, devletimizi yönetenlere, yasaları çifte standart uygulayanlara kızalım ve onlara görevlerini hatırlatalım.
Turizm Bakanı çok sık geliyor Bodrum’a.Acaba bu gelişlerinden birinde “Bu sağlıksız büyüme, böylesine değerli turistik antik kentimize büyük zarar verir” deyip, gerekli önlemlerin alınmasını planladı mı? Böyle bir plan hazırlığı filan yok. Ama Bodrum’daki otelini büyüttüğünü biliyoruz. Oysa kendisini otelini büyütmek, Kisebükü’ndeki araziyi imara açmak için Turizm Bakanı yapmadılar. İyiniyetli olduğunu, samimiyetle çalıştığını, sektörün tüm kesimine kulak verdiğini ama Ankara’daki otoriteye sözünü geçiremediğini tahmin ediyorum. Hayatı turizmde geçmiş, yurt dışında okumuş, lisan bilen, eğitimli ve donanımlı bir Bakanın Ayasofya’’nın camiye dönüştürülmesi kararına, kolay evet diyeceğini sanmam. Çünkü o Ayasofya 29 yıldır ibadete açıktı.
Her neyse, biz yine dönelim Bodrum’a. Şehrin giriş çıkışına çok üzülüyorum doğrusu. Eskiden ormanların içinden girerdik Bodrum’a, çıkarken de ormanları selamlardık. Şimdi birkaç yıldır mahvettiler oraları. Bodrum çıkışından Torba’ya inerken, tabandaki arazileri metrelerce doldurarak, devlet anayoluna paralel arsalar oluşturup binalar yaptılar. Yasalarımız buna kesinlikle izin
vermiyor, doğal dokunun bozulmasını önleyecek bir sürü önlemler var ama, bu çirkinliğe dur diyecek kimseler yok ortalıkta. Hepimizin gözü önünde kamyonlar, 15-20 metreyi dolgu malzemeleriyle yükseltiyorlar da, ne yapıyorsunuz diyen yok. Bunları yaparken güzelim çam ağaçlarını ve kutsal zeytin ağaçlarını kesiyorlar, yine dur diyen çıkmıyor. Dur diyecek Orman Teşkilatının kendisi, Mümtaz Ataman caddesinden Milas yolu çıkışındaki çamları kesip, memura lojman binası yaptı. Yetmedi, herkesin Güvercinlik’teki otellere yüklendiği yerin karşısında, yine çamları kesip üst kademeye misafirhane kondurdu. Hem de eğik araziye “Orman yangınları için helikopter pisti” tabelasını koyarak..
Orman lojmanlarına bitişik, önünde iki adet selvi bulunan bir hafriyat şirketine ait küçük bir bina vardı. Bina yine küçük ama etrafını iyice büyüttüler ve orayı hepimizin gözü önünde hafriyat makinalarının otoparkı yaptılar ki, böylesine çirkin bir görüntüye nasıl izin verirler anlamadım. Aynı yoldan Torba’ya doğru giderken, gözünüzü sağdan ayırmadan rastlayacağınız kepazelikler, aklı başında herkesi mutlaka çok üzecektir. Geçelim yolun karşısına. Brandacılar, tamirciler, zeytinliklerin içinde marangozlar, tepeye yaklaşırken açılan yeni ve büyük bir benzinlik, kente giriş estetiğini mahvetmişler. O benzinlik yapılırken, çok değerli ve müthiş bir zeytinlik yok edildi. Birkaç tanesini göstermelik tepelere diktiler, gerisi kayboldu. Şunu bir kere daha hatırlatmakta fayda var. Zeytin gibi kutsal bir ağacı kesenlerin iflah ettiğini, iki yakalarının bir araya geldiğini hiç görmedim. Aman siz siz olun, sakın zeytini kesmeyin. Kesseniz bile onu hemen budayıp bir başka yere dikin.
3-4 yıl önceki Bodrum’a yeşil girişten eser kalmadı. Buraları nasıl toparlarlar, girişi nasıl güzelleştirirler bilemem. Ama bildiğim bir şey var, her isteyen istediği yerde benzin istasyonu açamaz. Bununla ilgili, eğer değişmediyse bir yasa var. Milas’tan Bodrum’a geliş gidişte 20’den fazla benzin istasyonu mevcut. Böyle bir ihtiyaç yok ama, dileyen açıyor işte. Öyle olunca kaçak benzin ve mazot da “şok fiyat” diye ucuza satılıyor. Buna da dur diyen yok günümüzde.
Aslında estetiği bozulan çok yer var Bodrum’da. Hepsini yazmaya sayfalar yetmez. Ama en çarpıcılarından birinden daha bahsedeyim. Yahşi’den Ortakent’e inen mükemmel, etrafı narenciye ağaçlarıyla süslü modern bir caddesi vardı Bodrum’un. Yiğidi öldür hakkını ver, Mehmet Kocadon’un yaptığı kalıcı ve güzel işlerden biriydi. Şimdi bu caddenin etrafını bozdular. Hafriyat şirketlerine izin verdiler, imalathanelere ruhsat verdiler, yeni sitelere göz yumdular, özetle burayı da bozdular. Kocadon buraya, beş dönümün içinde birer ev yapılacak bir plan hazırlatmıştı. Gidin görün şimdi yapılanları, dip dibe evler, 2-3 milyona satılıyor.
Yazık oluyor Bodrum’a yazık oluyor. Gözlerimizin önünde eriyor koskoca ve çok değerli bir antik kent. Bir şeyler yapılmalı, bir şeyler yapmalıyız ve daha fazla heder etmeden korumalıyız Bodrum’umuzu…