Türkçe güzeldir,
Yerinde kullanırsan daha güzeldir,
Deyim ve ata sözleriyle süslenirse çok daha güzeldir.
Bir sözle istersen göğe erdiriyorsun.
İstersen yedi kat yerin dibine sokuyorsun.
İşte ;
Teşbihte hata olmasın
Dişe dokunmak
Deve dişi gibi adam
Boy devede de var ama kırkını bir eşek çeker.
Bir sözle girizhag edelim. “Teşbihte hata olmasın.”
Ne demek efendim. Bir şeyi veya birisini birine veya bir şeye benzetirseniz bu hata olmasın.
Normal bir davranış gibi seyretsin. Bu konuya ezbere cevap vermeden bir lügate bakalım.
Osmanlıca Türkçe lügatde iki kelimeye baktık.
1-) Teşbih : Benzetmek, benzetilmek. Benzetiş. Bir vasıfta vehmetmek. (*Edb: Aralarında maddi veya mânevi bir münasebet bulunan iki şeyi birbirine benzetmek san'atı. Erkân-ı teşbih: (Teşbihin rükünleri) : 1- Müşebbeh (Benzetilen), 2 - Müşebbehün bih (Kendisine benzetilen), 3 - Vech-i şebeh (benzetme ciheti), 4 - Edât-ı teşbih (Teşbih edatı) Birinci ve ikinciye (Yâni, müşebbeh ve müşebbehün bih) "tarafeyn : İki taraf" denir. Meselâ: "Nuri şecâatte Hazret-i Ali gibidir" denildiğinde: "Nuri" müşebbeh, "şecâatte" vech-i şebeh, "Hazret-i Ali" kelimesi ise müşebbehün bih'dir. "Gibi" kelimesi ise edat-ı teşbihtir.
2- La teşbih :Benzetmeksizin. Benzetmek olmasın.
Bu babdan girerek kimse alınmasın desek de söyleyeceklerimiz “dişe dokunabilir” Yani birileri rahatsız olabilir. Yada memnun olabilir. Müsbet veya menfi yönde önem arzedebilir.
Bu konuya nereden girdik !
Adamlar bir dernek kurmuş.
Başkan dedikleri de okur yazarlığı olan birisi.
Arkasında da doktoru, avukatı, mühendisi yer almış.
Yetmedi şehrin kalbur üstü iş adamları da girmiş sıraya.
Zaten bizim her işimiz böyle.
Hani “Deveye sormuşlar, neden boynun eğri. O da cevap vermiş, nerem doğru ki..”
İnsanları zora sokmadan övmek istiyoruz. Bunun için de “Deve dişi gibi" adamlardan başlamak lazım.
Bu haliyle ne yapıyoruz. Adamların büyük olduğunu söylemeye çalışıyoruz.
Adamların önemli olduğunu söylemeye çalışıyoruz. Onlara değer verdiğimizi gösteriyoruz.
Lakin, “ters orantı” diye bir orantı çıkarmış birileri. Birisi büyürken diğeri küçülüyor.
Hayvanı mahlukatın dişine emsal teşkil ettiğimiz insan büyük insan. Hayvanı mahlukatın parçasını büyütüp de kendisinden bahsettiğimiz zaman küçülme başlıyor. Ters orantı işte.
“Deve dişi gibi adam”ı bıraksak da “deve gibi adam”ı alsak ! Pat, güm başlarız.
Dişine sahip çıkan aslına sahip çıkmıyor nedense.
Bunda ne gariplik olabilir ki ? Ha devenin dişi, ha devenin kendisi. Övünmek için bir dişe dokunuyorsun.
Daha büyük olsun deyip ağızdan dışarı taşdığında olanlar oluyor.
Ya bir de develeri bir araya toplarsak. Önüne de bir eşşek koysak.
Demezler mi adama “Devede boy olsa da kırkını bir eşek çeker" Ayıkla şimdi pirincin taşını.
"Teşbih dedik, hata olmaz" dedik.
"Dişe dokun" dedik, önem arzetsin dedik.
"Deve dişi gibi adam" dedik, çok önem verdiğimiz belli olsun dedik.
"Develeri toplayın" dedik, "önünde de bir eşek" dedik. Kıyamet kopmaya başlar şimdi.
O deve dişi gibi adam bir eşeğin arkasına düşmekten inat eder duruma geçti.
Benim söylemeye çalıştığım “Devede bir kulak” misaliydi.
Bana öyle bir baktı ki gözlerindeki “Deve kinini” ister istemez gördüm.
“Deveye bindikten sonra çalı arkasına saklanmak” gibi bir şansımız da yok.
Biz daha “Yok devenin başı” demeye kalkmadan,
Adam “deve pabucu" gibi ayağıyla bir tekme sallamaz mı !
Anladık ki “Birini deve yaptın mı sonuçlarına da katlanmak gerek" miş.
Siz siz olun “Deveyi pire yapmaya” sakın kalkışmayın.
Bırakın “Devenin yerine deve” çöksün.
Yine de “Deve gibi" muhabbetimiz olsun.