Bela bazen dil belasıdır.
Bazen de dîl belasıdır.
İnsanın başına her ne gelir ise bunun büyük bir kısmı dilindendir.
İsyan da dildendir.
Eskiler dili işaret ederek ;
“Dilim başıma giydirir kilim" demiştir.
Belayı sadece dil mi çeker ?
Kırlangıca sormuşlar, "sen hiç belaya takılmaz mısın ?.."
Oda cevap vermiş.
"Bazen altından geçerim, bazen üstünden.."
Maalesef ne şahıs olarak, ne millet olarak geçemiyoruz.
Bodoslama dalıyoruz belanın üstüne.
Heeeyt lan var mı bana yan bakan.
Pat küt, pat küt.
Kırılmadık yerimiz kalmıyor.
Tabi erkekliğe de b.k sürdürmeyiz.
Ne zaman öğreneceğiz bilmiyorum.
Belanın başımıza bizi hedefimizden alıkoymak için bulaştırıldığını.
Başımıza her zaman bir kayıkçı kavgasının sarıldığını göremiyoruz.
Masanın başında hazırlanan senaryoları maalesef kestiremiyoruz.
Akıldan ve bilgiden yoksunlaştırıldığımız için olabilecekleri de tahmin edemiyoruz.
Üstümüze üstümüze gelen belayı fark edemiyoruz..
...
Hemen yanı başımızda oluşan bir Suriye belası var.
Bir ülke başkanı düşünün ki, kendi halkına zulmü reva görüyor.
Onları hiç acımdan öldürüyor.
Oradan kaçanlar bizim ülkemize sığınıyor.
Görünen manzara zulümden kaçanlara yardım etmek.
Ama aslında planlanan manzara hiç de öyle değil.
Bölgemizde bir kaos oluşturulmuş ve Türkiye bu kaosun içine nasıl çekilir.
Her fırsatta Türkiye olarak "Esad’ın tepesine binmemiz" isteniyor.
Bu aşamada içerde beslenen hainler iyice kuduracak.
Dışarıdan Rusya ve İran da bir taraftan bağrımıza dürtecekler endişesi.
Kırlangıç gibi altından ve üstünden uçabilecek idareciler olmalı.
Yapılan yardımların bir bedeli vardır.
O yardımlara bugün talimata dönecekse bu ülke için çok vahim bir durumdur.
Hüsnü niyet gösterileriyle büyük bir felaketin içine çekilmeye çalışıyoruz.
...
Bu millet alim değildi ama hep arifti.
Olanları görüp tahmin edebiliyordu.
Nabza göre şerbet veriyordu.
Adamın biri yolda giderken yolu belinde iri kılıçlar bulunan sarhoşlar tarafından kesilmiş. Sarhoşlar sormuşlar:
-Emüce, biz aramızda anlaşmazlığa düştük. Sana danışalım dedik. Şu gökte parlayan ay mıdır, güneş midir?
Adamcağız bir ona, bir diğerine, bir de bellerindeki saldırmalara bakmış. Ardından,
-Vallahi evlat, ben buranın yabancısıyım, bilmirem.. demiş.
...
İnsanlara dert, bela, musibet neden musallat olur.
Halk arasında kullanılan çok güzel bir deyişimiz var.
“Belâ gelmez kula Hak yazmayınca
Hak, belâ vermez, kul azmayınca.”
İmam-ı Rabbani hazretleri de :
“Belaların gelmesine sebep günah işlemektir" diyor.
Bu husus Kur'an-ı Kerim'de mealen şöyle buyurulmuş :
“Size gelen musibet, işlediğiniz (günahlar) yüzündendir" Şura 30
Bu günah milletler için de geçerlidir:
“Bir millet, kendini bozmadıkça, Allah onların hallerini değiştirmez" Rad 11
...
İkinci olarak bela ve hastalıklar günahların kefaretidir.
Dünyada musibetlere maruz kalıp da güzelce sabreden kimse, ahrete günahsız gider
Onun için atalarımız “Dünyada eken ahrette biçer” diyor.
Bir Hadis-i şerifte :
“Her musibet, affedilecek bir günah için gelir" buyuruluyor.
Günümüz insanı bir hastalıkla karşılaştığı zaman bir üzüntü içine giriyor.
Halbuki sahabe, bizim bir eksiğimiz mi var da bize hastalık gelmiyor diye üzülürmüş.
İnsanlar şunu bilmelidir, gelen bela ve hastalık ile günahları af olacak.
Güzelce sabrederse ahrette büyük nimetlere kavuşacaktır.
Lao Tse’nin söylediği de tam bu anlamdadır.
“Bir fırtına bütün gün sürmez, yağmur da bütün gece yağmaz.."
Bela ve musibetlerin kesileceği bir gün vardır. O günü sabırla beklemek lazımdır.
Bu hususta Kur'an-ı Kerim'de :
“Hoşlanmadığınız bir şey, belki de sizin için hayırlıdır" (Bakara 216) buyuruluyor.
En eyisini Yaradan bildiği için onun vaadine inanmak ve itidalli olmak gerekiyor.
...
Üçüncü olarak cennette yüksek derecelere kavuşmak için inanan insanlara musibet gelir.
Şair ne güzel demiş ;
“Bülbülün çektiği dil-i belasıdır.."
Hani Nasrettin Hoca damdan düşmüş de,
"Bana damdan düşeni bulun. Benim halimde en iyi o anlar" demiş ya.
Henri Fredeic Amiel de damdan düşmüş gibi
“İyi insanlar bir musibet geçirdikten sonra daha da iyi olurlar" diyor.
Eyüp (as) hazretlerinin hastalığı da damdan düşenlere en güzel örnektir.
Bu hususta Peygamber Efendimiz:
“Nimete kavuşması için insana musibet gelir.." Buyuruyor.
Belanın en şiddetlisi, Allah-ü Teâlânın çok sevdiği kimselere geliyor.
Belalara sabır, sıddıkların derecesidir. Peygamber efendimiz, kendisine gelecek musibetlere karşı dayanma gücü vermesi için Allah-u Teâlâ’ya dua ederdi.
Rabbim cümlemizi bu duaya müstehak olanlardan eylesin..
...
Madem ki bir imtihan için geldik dünyaya
Hangi akıl unutup sırt dönecek Mevla’ya
Aklından çıkarıp da kanacaksa şeytana
Layığını bulacak düşecektir belaya.. (Dermanî)
Çok güzel bir konuya değinmişsiniz t