Sezar’a ilk hançeri vuran Brütüs’e sormuşlar,
“Sen Sezar’ı çok severdin neden ilk sen vurdun?”,
“Evet, ben Sezar’ı çok severim. Ama Roma’yı daha çok severim”, der.
Yani Ülkesine yanlışlık yapan bir insanı bir gün en yakınında bulunan bir insan hançerini vurup yere serebiliyor.
Bunlar yaşanılmış gerçeklerdir.
Bunlar ibretle ders almamız gereken olaylardır.
Kişinin inancı ne olursa olsun vatan sevgisi her zaman öndedir.
Bu bizim inançlarımızda da öndedir.
Onun içindir ki sürekli olarak;
“Bayrak inmez, ezan dinmez, vatan bölünmez” sloganlarıyla süsleriz düşünceleri.
Vatan sevgisi imandandır. Ve inanan insan bu uğurda çekinmeden ölümü göze alır.
Akif şöyle der;
“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır”
…..
Güzel ülkemize baktığımız zaman;
Ülkeyi idare edenlerin insanları bir felakete götürdüklerini kendileri de biliyorlar.
Bir gün biri çıkıp bunun hesabını sorabilir, düşüncesi onları da rahatsız ediyor.
İktidarda bulunanlar bu düşünceyle korkuyor.
Korkularını da açığa vuruyorlar.
Onlar da biliyor ki yaptıkları birçok iş yanlış.
Kanun ve nizama aykırı.
Bunların korkusu da Bağımsız Türk Mahkemelerinde yargılanmak.
Onun içindir ki iktidarı kaybetmemek için sürekli vatandaşı tehdit ederek oy alıp saltanatlarını sürdürmek istiyorlar.
Fakat bunun böyle olmayacağına hem Kur’an hem de fizik yasaları işaret ediyor.
Murphy Yasası şöyle der;
“Bir şeyin olmasından ne kadar korkarsan başına gelme ihtimali o kadar artar”
Nihayetinde bunların korktukları yargılanma bir gün başlarına gelecektir.
Bu korkuya düşüncelerinde yer vermeseler dahi gece uykularında akıllarından çıkmayacaktır.
Bundan kaçış yok.
Yargılanma korkuları başlarına gelecek.
Kur’an’a da baktığımız zaman hakikatler burada da onları uyarıyor.
“Kim bir iyilik getirirse ona on katı karşılık vardır. Kim de bir kötülük getirirse o da ancak yaptığının misliyle cezalandırılır ve onlara haksızlık edilmez.” (En’am, ayet 160 )
Nihayetin bu insanlar en basit bir cezada karşılığını bulacaklar.
Ki iktidarları döneminde her türlü haksızlığı ve hukuksuzluğu işlediler.
İnsanların haklarını ellerinden aldılar.
Domuz eti yemekten kaçınırken, kul hakkını yememede bu kadar itina göstermediler.
Devletin hazinesinden malları zimmetlerine geçirirken bu kadar özen göstermediler.
Dünyanın keyfine kapılarak bunları bile bile yaptılar.
Gücü ellerine geçirince bir daha hiç ölmeyecek gibi bir yaşantının içine girdiler.
Ne Firavunların, ne Nemrutların, ne Harunların yok olduklarını görmediler.
“Birbirinizin malını haksız yollarla yemeyin. Başkalarına âit bazı malları, günah olduğunu bile bile haksız yolla yemek için mevki ve makam sahiplerine rüşvet vermeyin.” (Bakara, ayet 188)
Rüşvet, iltimas, zimmet, beyt-ül maldan mal kaçırma, kul hakkı yeme vs. gibi işler taraflarından yapıldığı için bunları rahatsız ediyor.
Allah’tan korkmuş olsalardı zaten bu işleri yapmazlardı.
Kendilerine tevdi edilen “Ülkeyi Yönetme” emanetinin hakkını vermiş olsalardı, akıllarını böyle bir korku işgal etmiş olmayacaktı.
Eskiler bunun için;
“Çiğ yemedim ki karnım ağrısın” der.
İnsan yanlışlık yaptığı zaman sıkıntılar kendisin hissettiriyor.
Bunlar hem Halkın nezdinde, hem de Hakk’ın nezdinde cezalandırılacaklarını biliyorlar. Ve onların uykusunu kaçıran da bu.
.....
Bu ülke insanına bilerek ve isteyerek çoğu yerde zulüm ettiler.
Bu hakkın nezdinde cezasız kalmayacak.
Ama kul eliyle, ama Hakk’ın eliyle bu işlem yerine getirilecektir.
Bazen de hem bu dünyada hem de öte dünyada layık olduklarını bulacaklardır.
Yaradan da bu yaptıkları işlerin karşılığında bunları tehdit etmektedir.
“Zulmedenler hangi akıbete uğrayacaklarını göreceklerdir” (Şura, ayet 227)