Kim derdi ki, Bodrum böylesine büyüyecek ve Istanbul’u aratmayacak bir duruma gelecek, inanır mıydık hiç? Ama ister inanın, ister inanmayın Bodrum’un kışlık nüfusu 750 bini aşarak, büyük şehirler sınıfına girdi.
Evet Covit nedeniyle oldu bu artış, yazlık evi olanlar yaşadıkları kentlere dönmediler ama, bundan sonra da pek dönecek gibi değiller. Burada oksijenin, denizin, rahat ve sorunsuz yaşamın, apartmanlardan kurtulmanın, bahçelere kavuşmanın keyfini yaşayanlar, artık geldikleri yerlere pek sıcak bakmıyorlar. Üstelik çocuğu olanlar için de 6 iyi kolej ve iyi eğitim imkanı da var.
Öyle ama gelenler yani sonradan olma Bodrum’lular, anadan doğma Bodrum’luları iyice sıkıntıya soktu. Ev kiraları fırladı, bazı yerlerde Etiler’in, Şişli’nin, Levent’in rakamlarını da geçti ama, kentin suyu iyice yetersiz kaldı. Enerjide yoğun problemler yaşanıyor, sık sık elektrikler kesiliyor. Kış şartları nedeniyle yollar çok yerde bozuk. Bütün bunlar tamam da, trafiği hiç sormayın. Bazı saatlerde milim milim ilerliyor araçlar. İnanılacak gibi değil, geçenlerde trafiğin bir ucu Ortakent kavşağından başlıyor, emniyet müdürlüğünün önüne kadar uzuyordu. Yolda kaza filan yoktu, tıkanmanın tek sebebi trafikteki araç çokluğu, kamyonlar ve iş makinaları idi.
İmar rantı kışa filan bakmıyor. Merkezden çıktınız mı, ortalık şantiye alanı gibi. Bunu zaten beton mikserlerinden, dozerlerden, kaya parçalayıcı makinaların gürültüsünden hemen fark ediyorsunuz. Bu durumu Belediye Başkanımız Ahmet Aras’a sordum. Birşey yapamadıklarını, inşaatların hepsinin imar planında yer aldığını, yeni ruhsat verirken çok dikkatli ve hassas davrandıklarını söyledi. Eskiden yapılan dikkatsiz imar planları, bugün Bodrum’un canına okumaya devam ediyor. "Acaba" dedim belediye başkanına, "şehrin nüfusu dörde katladı. Altyapısı feci durumda ve 10 yıl önceki nüfusa yetmiyordu. Susuzluk ve altyapı yokluğu ilerde salgın hastalıklara yol açmaz mı? Genel halk sağlığını tehlikeye düşürebileceği gerekçesiyle inşaatlar, altyapı noksanları tamamlanana kadar durdurulamaz mı?.." Başkanımız "konuyu ve yasaları inceleyeceği"ni söyledi. Bilmem sonuç alınır mı?
Bu olumsuz gelişmelere ve mevcut fotoğraf ve son röntgenlere rağmen, Bodrum yine de ülkemizin rahat ve iyi yaşanacak kentlerinin başında geliyor. Öyle olmasaydı, göç bu denli yoğun olur muydu? İlerde şikayetler katlanarak artacak, yerlisi-yabancısı burnundan soluyacak ve acısını Belediyeden çıkarmaya çalışacaktı ama, yüklenmek için doğru bir adres olmayacaktı bu. Olmayacaktı, çünkü 150 bin nüfuslu bir kenti zorla yönetecek bir parayla, 750 bin kişilik bir şehir idare edilmeye çalışılıyor.
Kim ne derse desin, Bodrum Belediyesi elindeki cılız imkanlar, ülkenin içinde bulunduğu şartlar ve Korona salgınına rağmen iyi işler yapmaya çalışıyor. Yeni gelen bir kamyonla, şehri dezenfekte bile ediyor. Çiftçiyi ve yerli üreticiyi destekliyor, şehre süt dağıtımını başarıyla yapıyor, el emeğinin sergilendiği yeni ve ilginç pazarlar açıyor, yardıma muhtaç olanların imdadına yetişiyor. Kentin yeşillenmesine, yeni ağaçlar dikilmesine ve kent peyzajının bakımının yapılmasına ilişkin çalışmalar da dikkati çekiyor.
Bu arada Yokuşbaşı inişindeki Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir’in tabelasının bulunduğu yere, bir seyir tepesi yapılıp, çevresi yerel bitkilerle düzenlendi. Belediye binasının önüne ve manavların bulunduğu alanın ortasına yeni heykeller konuldu. İyi kötü birşeyler yapılmaya çalışılıyor işte…
Şunu üzülerek itiraf etmek zorundayım ki, Bodrum gibi değerli bir turizm merkezinin ve antik kentinin fotoğrafı giderek kararıyor ve çirkinleşiyor. Torbadan kente gelen yolun güzelliği ve yeşilliği iyice bozuldu. Saçma sapan binalar yapılıyor, 100 metre ötesinde benzin istasyonu varken, güzelim zeytin ağaçları biçilip yeni istasyon yapımına izin veriliyor. O kadar yazıp çizmemize rağmen, tepedeki girişin rezil edilip kamyon ve iş makinalarının otoparkı haline gelmesine hala göz yumuluyor. Cezaevinden merkeze yani Belediyeye inen ana caddenin etrafındaki dükkanların ve işyerlerinin kalitesi ile marinaya kadar devam eden bölümün görünümü, Bodrum’a hiç yakışmayacak bir şekil almaya başladı. Bazı yerlerde dükkan ve vitrin disiplinleri iyice dağılmış ve ilkel durumda..
Mehmet Kocadon zamanında yapılan nadir iyi işlerden biri de, Yahşi’den Ortakent yalısına inen Bodrum’un en geniş ve güzel caddesiydi. Çevresine ve tepelerine ancak 5 dönüm içine bir ev konulabiliyordu. Yolun kenarları mandalina, turunç, portakal ve erguvan, jakaranda gibi renkli ve değerli ağaçlarla süslüydü. Şimdi bu yolun halini bir görseniz ağlarsınız. Sağlı sollu inşaat malzemeleri satan firmalar, dip dibe yapışık yeni siteler, kamyonlar-kepçeler ve dozerlerin bozduğu kaldırımlar ve yollar, bu güzelim güzergahı mahvetmeye devam ediyor. Her gün delik deşik edilen yolları tamire, düzeltmeye, asfaltlamaya Belediye doğru dürüst yetişemiyor artık. Bunlara esaslı bir ceza kesilse, belki durum düzeltilemez ama, yolların ve kaldırımlarla bakir alanların daha da bozulması önlenmiş olur.
İyice tırmanan şehrin çirkinlik fotoğraflarıyla moralinizi daha fazla bozmayayım diyorum ama, olmuyor işte. Hani şu, İslam dinini tanıtma adı altında Diyanet Vakfınca başlanan, Yahşi’deki külliye inşaatı da tüm hızıyla sürüyor. Bodrum’un yüzlerce ihtiyacı varken, hiç ihtiyaç duyulmayan böyle bir 'dayatma proje'ye sarfedilecek milyonlara gerçekten üzülüyorum. O Diyanet Vakfı böylesine gereksiz ve lüzumsuz bir projeye para harcayacağına, yokluk ve yoksulluk çeken din kardeşlerimize el uzatsa, yardımcı olsa ya…Her neyse, biz yine kafamızı olumlu bir gelişmeye çevirip, yeni Bodrum Hastanesi'nin inşaatının başladığını müjdeleyelim. Tabii buna sevinirken, Bodrum’un en verimli tarım topraklarına Türkiye’nin en büyük cezaevinin yapıldığına üzüldüğümüzü de belirtmek zorundayız. Cezaevinin, hem de böylesine büyüğünün Bodrum’a ne faydası var? Okul olsa, spor salonu olsa, çiftlik alanları olsa sevinirdik, tıpkı hastaneye sevindiğimiz gibi.. Ama cezaevine sevinecek aklı başında birine günümüzde rastlamak hayli zor.
Asıl eleştirilecek bir konunun daha üzerinde durmalıyım. Denizci bir kent olan Bodrum’da bırakın teknenizi, sandalınızı bağlayacak bir yer bile yok. Olanlar ise ateş pahası.. Özel marinalardan geçtim, Belediye marinalarının fiyatları bile felaket. İktidardan şikayet edenlerin belediyeleri de, aynı yanlışları fazlasıyla yapıyor. Örneğin Gümbet Belediye marinasındaki tekne bağlama fiyatlarına yüzde 300 zam yapılır mı? Böyle bir zammı yapanlara ya sayı saymasını bilmiyor ya da zam oranından anlamıyor gözüyle bakılır. Bu özel ve resmi marinalar üzerinde yine duracağım ama, Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Gürün’den ricam, zammı yüzde 50’ye çekmesi, hatta hiç yapmamasıdır. Ayrıca belediye iskelelerine sandal ve kıçtan takma motorlu küçük kayıkların ücretsiz bağlanma hakkının da tanınması gerekiyor.