Bir tepeden bir tepeye gitmekte zorlanıyor kul,
Hadise mahzar olmuşsun, ecdada olmuşsun okul
Asya’dan geldin, baş olmak için Avrupa’ya sokul
Heybetli yedi tepede sefa sürersin İstanbul.
Osmanlı diyarı şehir alimlere mekan olmuş,
Han, hamam, yol, kervansaray, her taraf külliye dolmuş
Sana dost olanlar memnun, düşman olanlar kudurmuş
Sen seni sevenlere hep kucak açarsın İstanbul.
Bağrında evliyalar yatar, inancın sarsılmaz hiç
Dünyanın güzelliğini sunarsın, can vermek hariç
Güneş düşer üstüne, altın gibi parlıyor haliç,
Sevgililere bir sevgi de sen katarsın İstanbul.
Karadeniz'e açılan yönde hırçındır sahilin
Marmara kıyısında çay bahçesinde günün sakin
Boğazın soğuk suyuna bakışların bir çevrilsin
Anıları kaleme bir bir aldırırsın İstanbul.
Bir kolun Avrupa’yı kucaklar, bir kolun Asya’yı
Ayasofya’da bulursun elinde asa İsa’yı
Sultan Ahmet de görürsün sen Resulü Kibriyayı
Görende cennet hissini uyandırırsın İstanbul.
Mimar Sinan’la şahlanmış Süleymaniye camisi
Ruha bir incelik vermiş ecdadımın mimarisi
Mührünü vurmuş da geçmiş sultanların her birisi
Onları sen gördün ve sen adlandırırsın İstanbul
Cıvıl, cıvıl güvercinler, hoş sohbet dolu bir mekan
Ecdadıma sembol olmuş çınarla kaplanmış her yan
Eyüp Sültan’a koşuyor manevi bir haz arayan
Yüreğe ateş düşürüp sen yandırırsın İstanbul.
Cazibesiyle büyülü alemdir Kapalı çarşı
Tarih kokar Yerebatan sarayı, Dikili taşı
Topkapı sarayında taht kurmuş en usta nakkaşı
Her gönülde bir güzellik barındırırsın İstanbul.
Koynunda inciler gibi dizilmiş dokuz Adalar
Rüzgarla dans eder suyun, üzerinde yakamozlar
Heybelisi, Büyüğü var, Kınalısı, Sedefi var
Adalardan gelir yar bir şevk kaldırırsın İstanbul.
Çoban çeşme, Viran saray, ne güzel Bahçelievler
Osmanlıdan bize kalmış Havuzlu köşk bir şaheser
Londra asfaltından geçin havalimanına gider
Mavi gökyüzüne doğru havalanırsın İstanbul.
Florya, Yeşilköy, Yeşilyurt şenlenir Bakırköy’de
Yemyeşil ormanlar kurulmuş Atatürk’ün emriyle
Osmanlı’nın izini görürsün Çarşı Camisinde
Geçmişle bu günümüzü kaynaştırırsın İstanbul.
Su sarnıcından kemere medeniyet Bayrampaşa
Edirne kapıdan Rami’ye tarih yazıldı taşa
Ecdada dil uzatılmaz, kötü söz söylenmez haşa
Otogarından metroya yaslandırırsın İstanbul.
Havası suyu derler ya, işte öyle bir yer Beykoz
Anadolu hisarından yürü küçük suya biraz
Dökülür zevk ile İshak Ağa çeşmesinden bir haz
Kimine saray, kimine köşk yaptırırsın İstanbul.
Bak Galata kulesinden bir mozayiktir Beyoğlu
Ermeni, Yahudi, Rum'u yaşıyorlar hepsi mutlu
Gecesi bir başka alem, yıldızlar bile kuyruklu
Hoş görü sahibini burdan baktırırsın İstanbul.
Sultanları ağırlarken görürsün sen Beşiktaş’ı
Boğaz içinde yol alan gemiye verir telaşı
Dolmabahçe, Çırağan’ın yönetimdir tek uğraşı
Güzel yurdum Türkiye’yi kalkındırırsın İstanbul.
Plajları, barajları bir harikadır Çatalca
Yer altında oyulmuşlar, mağaralar var uzunca
Şifalı su kaynağındır İhsaniye, Istıranca
Hasta olan dertlileri canlandırırsın İstanbul.
Güvercinler kanat çırpar, bir başkadır Eminönü
Sirkeci’den tren kalkar, Cağaloğlu söyler dünü
Beyazıt’tan gelen sesler anlatır kör döğüşünü
Kimi alim olur, kimini saptırırsın İstanbul.
Camisiyle külliyesi bize gösterir Fatih’i
Yedi kule zindanları ne zor anlatır tarihi
Aksaray’ı, Fındıkzade belki en güzel talihi
Bu günlerden yarınlara sen vardırırsın İstanbul.
Boğaza seyrü sefer var, vapur kalkar Kadıköy’den
Bölük, bölük asker çıkar Selimiye kışlasından
Medet gelir Haydarpaşa askeri hastanesinden
Fener coşkusunu burda sen başlatırsın İstanbul.
Sadabadı yaşadık, gelip geçtik kağıt haneden
Cirit oynadık derede, ok atar olduk vadiden
Akıllar perişan oldu burada açan laleden
Akılları isyana bir sen kaldırırsın İstanbul.
Rumeli’nin kavakları yakışıyor Sarıyer’e
Emirgan’da açar güller, saçarsın hep gönüllere
Hünkar suyu ile şifa verirsin dert çekenlere
Halk için değerleri sen kullandırırsın İstanbul.
Aydos dağı duman olmuş, yine gamlı Sultanbeyli
Gariplerin son durağı ılgıt ılgıt vurur yeli
Göçünü yüklemiş gelmiş yarinden ayrılmış belli
Aşıklara yuva olur barındırırsın İstanbul.
Yeşilin içinden mavi denize açılır Şile
Yaban çiçeğidir aslı meydan okur gibi güle
Nazlı nazlı vurur rüzgar yelkenler açılsın hele
İnce dokunmuş bezinden giyindirirsin İstanbul
Nişantaşı, Teşvikiye, Ok meydanı güzel Şişli
Abideyi hürriyetin var gökten arza inişli
Bir de Darülacezeyle uzatırsın şefkat eli
Mağdur olanları bir sen hoşlandırırsın İstanbul
Doğal güzellikleriyle sahile dayanmış Tuzla
Türlü kır çiçekleriyle bezenmiş yanında yayla
Çam ormanlarıyla süslü genç kız gibi güzel hala
El tutuşmuş aşıkları kıskandırırsın İstanbul.
Muhacir gelmeden evvel vakfedilmiş Ümraniye
Sultan Ahmet vermiş onu Aziz Mahmut hüdai’ye
Birkaç selvi ağacını dikmiş mezar taşı diye
Taşını toprağını altın sandırırsın İstanbul.
Bir sevda çiçeği gibi bağrını açmış Üsküdar
Hasret çeken gönülleri kız kulesinde ağırlar
Son nefesi verenleri Karaca Ahmet karşılar
İyisini kötüsünü uzandırırsın İstanbul.
Bizans surlarını aşar geçersin Zeytinburnun’da
Merkez Efendiyle çile sararsın onun yurdunda
Yeni kapı mevlevisini bulursun en sonunda
Tövbeye yönelen canı sen kaldırırsın İstanbul.
Günü gün eder balıkçı köylerinden kalma izler
Asude yalılarında geçmişi anarız bizler
Dermani senle şad olur, sende birleşir denizler
Bu güzellikle herkesi sulandırırsın İstanbul.