Güzel bir sonbahar şiiriyle başlamak istiyordum yazıma. Zaman kıskandı, romantizmin haram olduğunu bomba ve silah sesleriyle hatırlattı. Biz doymuştuk aslında acıya. Neleri sığdırmıştık gözyaşlarımıza. Az gelmiş, daha daha diyor can alıcılar…
Çocuklarımız ,kadınlarımız,uyuşturucuya kurban verdiğimiz gençlerimiz ve hatta bebeklerimiz yok edilirken, sınandıkça kendimizi düzeltmek, gözden geçirmek, neler yapabilirizi sorgulamak yerine yolumuza devam ettik. Bu yol doğruya çıkar mıydı? Ödül mü bekliyorduk Yaratandan? Komşusu açken tok yatmak haramken, memleketin dağı, ormanı, yer altı yerüstü satılırken iki söz söylemekle görevimizi yapmış mı olduk? Hepimiz hepimiz suçluyuz. Yandaş kanalların aynı merkezlerin potasında olduğunu reddederek onların çizdiği gündeme takılıp kalmak, birbirimizi acımasızca incitmek, ayrıştırmak ve sahte gündemlerin peşinde kafa yormaktan başka ne yaptık? Falan partinin liderini ilahlaştırmak, aslında kapalı kapılar ardında el sıkışıp çizilen haritada yürüdüklerini görememek kimin suçu?
Ülke kuşatıldı, sessiz ve derinden işgal edildi. Devlet dediğimiz sırtımızı dayadığımız o kadim kültür delik deşik edildi, kozmik odalarına girildi ve mahremiyeti tecavüze uğradı daha ne olsun! Ülkenin ekmeğini yiyip gönlünü gavura satmış uşaklar kayıtsız şartsız görevlerini yerine getiriyorlar. Biz bir günde çözülecek rahmetli Narin cinayeti ile meşgulken neler neler oluyormuş? Bir kaç gün önce gençliğimizin katilinin yıllarca öfke kusarak hedef gösterdiklerini bağrına basaşı gelmiş, yollarına gül dökecek besbelli. Muhabbeti daim olsun, biz yokuz bilsin. Aybüke’me Nurettin’ime ihanet edemem. Devletin “ali” çıkarları da bana yalan geliyor. O çıkarların kime hizmet edeceğini açık ve net söylerlerse başka.
TUSAŞ saldırısı kozmik oda kadar üzdü beni. Bu nasıl aymazlıktır? Bizim gurur kaynağımız MİT teşkilatımız ki dünya başarısını kabul ediyor, içten mi vuruldu? Savunma sanayi saldırısı itibarımızın ve güvenliğimizin ne denli tehlikede olduğunun göstergesi değil mi? Sade bir vatandaş olarak bunların cevaplanmasını istemek hakkımız seçtiklerimizden. Cevap alamayacağımız bir şeyleri gizlemek yerine açık ve net halkla paylaşmak vakti değil mi? Cumhurbaşkanı “Sıra bizde” demedi mi? Her şey elbette söylenmez, siyaset ve diplomasinin bir etiği vardır ancak “zirve”ye yakın adamlar gereğini söyler. Batı bunu böyle yapıp halkının desteğini almıyor mu? Kısacası hepimiz şaşkın, umutsuz ve ne yapacağımızı bilmez haldeyiz. Geleceğe dair tüm umutlarımız çalındı. Milletin enerjisi emildi.
Oysa biz acıya doymuş bir millettik. Kalbimiz taşlaşmadı çok şükür, hala bir şeyler için kaygı duyup gözyaşı dökebiliyoruz. Ancak bu teselli olmamalı. Oyumuzu verdiklerimizin ne hale geldiklerini takip ve analiz etmek zorundayız. Yarınlarımız buna bağlı. Satılık kalemlere de, satılık medyaya da sırtımızı dönüp bu işi hak için yapanları okuyup aydınlanmak ve yolumuzu çizmek zorundayız. Acı zamanların bize kazanımı bu olmalı. Uyanmış bir halk gereğini yapar.
Suçluyuz derken kastım seçimlerimiz. Seçtiklerimiz kaderimiz oldu. Yalan mı?
TUSAŞ şehitlerine rahmet, yaralılarımıza acil şifalar dilerim ve bir de son olmasını.